22 Kasım 2024, Cuma Gazete Oksijen
09.07.2021 04:30

Kadına şiddete karşı ulusal eylem planı güven vermedi!

Kadın örgütleri temsilcileri, İstanbul Sözleşmesi’nden doğan boşluğu doldurma iddiasıyla açıklanan Kadına Yönelik Şiddetle Mücadele 4. Ulusal Eylem Planı’nın hem dayanaklarını hem de içeriğini sorguluyor. Evli-bekar kadın ayrımı ve toplumsal cinsiyet eşitliği vurgusu bulunmaması, ilk dikkat çektikleri sorunlar

Türkiye, Cumhurbaşkanlığı kararıyla 1 Temmuz’da resmî olarak İstanbul Sözleşmesi’nden çıktı. Adını İstanbul’dan alan, kadına şiddeti önlemeye yönelik sözleşmeden çıkılması kadın örgütlerini, hak savunucularını ayağa kaldırırken, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan şiddetle mücadele için eylem planı açıkladı. Beş ana hedef, 28 strateji ve 227 faaliyet üzerine oturtulan Kadına Yönelik Şiddetle Mücadele 4. Ulusal Eylem Planı’nı Türkiye Kadın Dernekleri Federasyonu Başkanı Canan Güllü ve SES Eşitlik, Adalet, Kadın Platformu Kurucusu Gülseren Onanç değerlendirdi. 

1 temmuz günü çok sayıda kadın, Türkiye’nin ilk imzacısı olduğu İstanbul Sözleşmesi’nden çekilmesini Taksim’deki gösteride protesto etti. (Fotoğraf: Getty Images)
1 temmuz günü çok sayıda kadın, Türkiye’nin ilk imzacısı olduğu İstanbul Sözleşmesi’nden çekilmesini Taksim’deki gösteride protesto etti. (Fotoğraf: Getty Images)
Ulusal Eylem Planı size güven verdi mi? Canan Güllü: Nasıl verebilir ki? İnsan hakları konusunda yapılmış en muhteşem uluslararası sözleşmenin ilk imzacısı olmaktan vazgeçmişsiniz. Güvenimizi kökten sarsan bir şekilde, siyasi hesaplar yüzünden bu sözleşmeden çıkıldı. 2006 yılında Başbakanlık’ın yayınladığı 17 sayılı şiddetin önlenmesi genelgesini hatırlıyoruz. Çok kapsamlıydı ama hiçbir işe yaramadı. 2002 yılında iktidara gelen AK Parti, 2006 yılında kadına karşı şiddet oranlarındaki artışın yürüklükte bulunan 4320 sayılı yasa ile çok da kontrol altına alınamadığını gördü ve bu tabloyu tersine çevirmek için önemli bir adım attı. Nüfusu 50 bini aşan ilçelerin sığınma evi açılmasını, medyanın toplumsal cinsiyet eşitliği konusunda yayınlar yapmasını, Sağlık, İçişleri, Adalet bakanlıkları gibi her kurumun kendi alanında daha yoğun olarak çalışmalar yapmasını, 100 kadının çalıştığı iş yerlerinde kreşler açılmasını ve İşkur’un sığınaktaki kadınlara iş ve meslek edinmesine destek olması gibi birçok detayı içeren bir reçete, bu genelgeyle hazırladı. Ancak hiç uygulanmadı. Sonra, 2007 yılına Adalet Bakanlığı “kadına şiddet yüzde 1400 oranında arttı” dediği zaman da bir şey yapılmadı. 2009 yılında Avrupa Komisyonu içinde adımızı temize çıkarma kampanyası olarak da kullanılan fakat tamamen yerli ve milli önerilerle uzun soluklu bir çalışma olan İstanbul Sözleşmesi ortaya çıktığında havai fişeklerle kutlandı ama o sözleşme de uygulanmadı. Ceza yasasında kadına şiddet tanımı olmayan ülkeyiz. Yargıtay’da İstanbul Sözleşmesi’ni bilmeyenlerin olduğu bir ülkede olduğumuz için “güven” sorusuna süreci anlatarak yanıt veriyorum. Güven aslında siyasal iktidarların zirvede kalmasını sağlayan ama bir kez ucunu kaçırdığında yakalayamayacağı bir duygudur. Sayın Erdoğan, kadınlar artık size güvenmiyor, iktidara gelmenize sebep olanlar bile… Gülseren Onanç: Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın sözleşmeden çekilme kararını şöyle yorumluyorum: AK Parti üzerinde siyasal İslam’ın etkisinin artması, Başkanlık sistemi ile “kuvvetler ayrılığı” ilkesinin rafa kalkması ve Cumhurbaşkanı kararlarının yargı ve yasamanın üstünde olarak uygulamaya geçmesi, Türkiye’nin uluslararası sözleşmeler ve çok taraflı işbirliklerinin getirdiği dünyaya entegre olma prensibinden uzaklaşıp içine kapanması, toplumsal cinsiyet eşitliği, özgürlük, demokrasi, hukukun üstünlüğü, insan hakları ve azınlıkların haklarını korunmasından uzaklaşma. Durum böyle iken Türkiye’nin İstanbul Sözleşmesi’nden çıktığı gün eylem planı açıklanması bana güven vermiyor.  Zira saydığım dört madde güvenmemem için yeterli. Cumhurbaşkanı’nın kadına yönelik şiddeti önlemek üzere sahici bir inanmışlığı olsaydı bugüne kadar yazılmış en gelişmiş sözleşme olan İstanbul Sözleşmesi’nden çıkmazdı. 
SES Eşitlik, Adalet, Kadın Platformu kurucusu Gülseren Onanç
SES Eşitlik, Adalet, Kadın Platformu kurucusu Gülseren Onanç
Eylem planının eksik kaldığı noktalar var mı? C.G: Bir kez sözleşmenin ulusal ve uluslararası olması arasında kocaman bir fark var. Avrupa Komisyonu üye devletleri ve Avrupa Birliği’nin imzaladığı bu sözleşmenin ilk imzacısı ve kendi ülkemizin bir şehrinin adı ile anılma onuru anlatılamaz. İnsan hakları açısından Avrupa’da zirvede olmanın yol göstericiliği, denetim mekanizması Grevio‘nun 2 dönem başkanlığının bizim ülkemizde olmasının hazzını yaşamayan anlamaz. Kadına şiddet konusunda yapılan 3. Ulusal Eylem Planın’da BM CEDAW Kadınlara Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Önlenmesi Sözleşmesi ve  İstanbul Sözleşmesi dayanak olmuştu. 4. Ulusal Eylem Planı’nda ise bu dayanaklar yok. Yine bu eylem planında toplumsal cinsiyet eşitliği konusu yer almıyor. Ben madde madde karşılaştırmanın yersizliğine inanıyorum. “Kadın politikasızlığını” yol eylemiş bir iktidarın tutamayacağı sözler vermesi ve çağdaşlıktan uzaklaşmasının yansımasıdır bu plan. İçinde kadın-erkek eşitlik vurgusu olmayan bir karalama demek daha doğru. G.O: Bu ve bundan önceki eylem planları kadına yönelik şiddeti bireysel olarak tanımlıyor. Oysa kadına yönelik şiddet sistemsel ve politiktir. İslamcı çevreler tarafından düşmanlaştırılan toplumsal cinsiyet eşitliği kavramından uzaklaşılıyor. LGBTİ+ bireylere yönelik şiddetin önlenmesine ilişkin bir kapsam yok. “Kadın beyanı esastır” ilkesi tartışmaya açılabilir. Hedeflere bakınca, 20 yıldır iktidar olan, bundan önce üç eylem planı yapmış olmasına rağmen kadına yönelik şiddeti biraz olsun dahi azaltamamış bir partinin, artık böyle can alıcı bir sorunu çözme yeteneğinin ve becerisinin de kalmadığını düşünüyorum. 
Türkiye Kadın Dernekleri Federasyonu Başkanı Canan Güllü
Türkiye Kadın Dernekleri Federasyonu Başkanı Canan Güllü

“Evli olmayan kadınları korumasız bırakıyor”

Planda nikahlı-nikahsız kadın ayrımı var mı? G.O: Anayasa profesörü İbrahim Kaboğlu, geçtiğimiz günlerde TBMM Adalet Komisyonu’nda kabul edilen ‘4. Yargı Paketi’nde nikahlı ve nikahsız kadın ayrımı yapıldığını söyledi. Buna göre erkek nikahlı eşine şiddet uyguluyorsa daha çok, nikahsız birlikte yaşadığı kadına şiddet uyguluyorsa daha az ceza alabilecek. Yani yargı nikahsız yaşadığı erkeklerden şiddet gören kadınları korumaya değer bulmuyor.  Bu ayrım erkek arkadaşları tarafından takip ve taciz terörüne maruz bırakılan kadınları korumasız bırakacak. Ayrıca nikâhsız şekilde beraber yaşayan kadınları korumamak yaşam tarzına müdahale etmektir.  C.G: Bir kadın katili düşünün, evlilik birlikteliği içinde eşini katletsin… Bir başka kadın katili de boşanmış olduğu eşini katletsin. Evli olan daha fazla ceza alıyor. Şiddeti çek ama aileyi bozma! Bu nedenle İstanbul Sözleşmesi “Şiddetin başladığı ve sürdüğü yerde hayati tehlike vardır” diyerek şiddetin olduğu boşanma davalarında arabuluculuğu reddetmiştir. Ama bizde boşanmış kadınları öldürenler kasten yaralama suçundan yargılandılar. Sanki birbirlerini hiç tanımayan aynı evi aynı yatağı paylaşmamış, çocukları olmamış gibi… Bugün hala aynı zihniyet ile TBMM’de görüşülen 4. Adalet Reformu paketinde bile bundan vazgeçilmemiş. Kısacası evli, boşanmış, dini nikahlı, nikâhsız birlikteliklerde tanık olduğumuz katliamların sebebini ortak olarak görememenin acizliği içinde iktidar. 6284 sayılı yasa neden önemli?  G.O: İstanbul Sözleşmesi’nin özüne ilişkin değerlerini taşıyarak iç hukuka uyarlanmış bir yasa olduğu için Türkiye, İstanbul Sözleşmesi’nden çekilmiş olsa da 6284 sayılı yasa, elimizdeki en önemli kazanım. Ayrıca kadın hareketinin deneyimini ve bilgi birikimini yansıtması açısından da 6284 önemli.  6284 nikahlı, nikahsız ayırımı yapmadan kadını korur. Şiddet kavramını fiziksel, cinsel, psikolojik veya ekonomik olarak geniş bir kapsamda ele alır. Kadın beyanını delil ve belge aramadan esas alır. Önleyici ve koruyucu tedbirler getirir. Şiddet ile mücadeleyi kurumsal olarak yapılmasını talep eder. Bundan sonra kadınlar ne yapacak? C.G: Kadınlar yine bizlere acil yardım hattımıza  (0212 656 96 96 ),  Alo 183 ve Emniyet 155 jandarma, 156 ve baroların kadın hakları merkezlerine, belediyelerin danışma merkezlerine başvurmaya devam edecekler. 6284 sayılı yasanın maddeleri ile korunma tedbirleri ve kovuşturmayı birlikte sürdüreceğiz. Madem iktidar kadın politikası üretmemekte ısrarlı o zaman bizler halk olarak yerelden politika üreterek iktidarı zorlayıcı bir süreci hayata geçireceğiz. Demokraside çare tükenmez. G.O: 1 Temmuz’dan önce olduğu gibi sonrasında da mücadele etmeye devam edeceğiz. 6284’ ü korumak, bir gölge eylem planı hazırlamak, yerel eşitlik eylem planlarının yaşama geçmesini takip etmek, siyasi partilerin İstanbul Sözleşmesi’ne yeniden dönülmesi için baskı kurmak gibi yapılacak çok şey var. Mücadelemizi geniş ittifaklarla sürdürmemiz gerektiğine inanıyorum.