Türkiye, Cumhurbaşkanlığı kararıyla 1 Temmuz’da resmî olarak İstanbul Sözleşmesi’nden çıktı. Adını İstanbul’dan alan, kadına şiddeti önlemeye yönelik sözleşmeden çıkılması kadın örgütlerini, hak savunucularını ayağa kaldırırken, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan şiddetle mücadele için eylem planı açıkladı. Beş ana hedef, 28 strateji ve 227 faaliyet üzerine oturtulan Kadına Yönelik Şiddetle Mücadele 4. Ulusal Eylem Planı’nı Türkiye Kadın Dernekleri Federasyonu Başkanı Canan Güllü ve SES Eşitlik, Adalet, Kadın Platformu Kurucusu Gülseren Onanç değerlendirdi. Ulusal Eylem Planı size güven verdi mi? Canan Güllü: Nasıl verebilir ki? İnsan hakları konusunda yapılmış en muhteşem uluslararası sözleşmenin ilk imzacısı olmaktan vazgeçmişsiniz. Güvenimizi kökten sarsan bir şekilde, siyasi hesaplar yüzünden bu sözleşmeden çıkıldı. 2006 yılında Başbakanlık’ın yayınladığı 17 sayılı şiddetin önlenmesi genelgesini hatırlıyoruz. Çok kapsamlıydı ama hiçbir işe yaramadı. 2002 yılında iktidara gelen AK Parti, 2006 yılında kadına karşı şiddet oranlarındaki artışın yürüklükte bulunan 4320 sayılı yasa ile çok da kontrol altına alınamadığını gördü ve bu tabloyu tersine çevirmek için önemli bir adım attı. Nüfusu 50 bini aşan ilçelerin sığınma evi açılmasını, medyanın toplumsal cinsiyet eşitliği konusunda yayınlar yapmasını, Sağlık, İçişleri, Adalet bakanlıkları gibi her kurumun kendi alanında daha yoğun olarak çalışmalar yapmasını, 100 kadının çalıştığı iş yerlerinde kreşler açılmasını ve İşkur’un sığınaktaki kadınlara iş ve meslek edinmesine destek olması gibi birçok detayı içeren bir reçete, bu genelgeyle hazırladı. Ancak hiç uygulanmadı. Sonra, 2007 yılına Adalet Bakanlığı “kadına şiddet yüzde 1400 oranında arttı” dediği zaman da bir şey yapılmadı. 2009 yılında Avrupa Komisyonu içinde adımızı temize çıkarma kampanyası olarak da kullanılan fakat tamamen yerli ve milli önerilerle uzun soluklu bir çalışma olan İstanbul Sözleşmesi ortaya çıktığında havai fişeklerle kutlandı ama o sözleşme de uygulanmadı. Ceza yasasında kadına şiddet tanımı olmayan ülkeyiz. Yargıtay’da İstanbul Sözleşmesi’ni bilmeyenlerin olduğu bir ülkede olduğumuz için “güven” sorusuna süreci anlatarak yanıt veriyorum. Güven aslında siyasal iktidarların zirvede kalmasını sağlayan ama bir kez ucunu kaçırdığında yakalayamayacağı bir duygudur. Sayın Erdoğan, kadınlar artık size güvenmiyor, iktidara gelmenize sebep olanlar bile… Gülseren Onanç: Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın sözleşmeden çekilme kararını şöyle yorumluyorum: AK Parti üzerinde siyasal İslam’ın etkisinin artması, Başkanlık sistemi ile “kuvvetler ayrılığı” ilkesinin rafa kalkması ve Cumhurbaşkanı kararlarının yargı ve yasamanın üstünde olarak uygulamaya geçmesi, Türkiye’nin uluslararası sözleşmeler ve çok taraflı işbirliklerinin getirdiği dünyaya entegre olma prensibinden uzaklaşıp içine kapanması, toplumsal cinsiyet eşitliği, özgürlük, demokrasi, hukukun üstünlüğü, insan hakları ve azınlıkların haklarını korunmasından uzaklaşma. Durum böyle iken Türkiye’nin İstanbul Sözleşmesi’nden çıktığı gün eylem planı açıklanması bana güven vermiyor. Zira saydığım dört madde güvenmemem için yeterli. Cumhurbaşkanı’nın kadına yönelik şiddeti önlemek üzere sahici bir inanmışlığı olsaydı bugüne kadar yazılmış en gelişmiş sözleşme olan İstanbul Sözleşmesi’nden çıkmazdı. Eylem planının eksik kaldığı noktalar var mı? C.G: Bir kez sözleşmenin ulusal ve uluslararası olması arasında kocaman bir fark var. Avrupa Komisyonu üye devletleri ve Avrupa Birliği’nin imzaladığı bu sözleşmenin ilk imzacısı ve kendi ülkemizin bir şehrinin adı ile anılma onuru anlatılamaz. İnsan hakları açısından Avrupa’da zirvede olmanın yol göstericiliği, denetim mekanizması Grevio‘nun 2 dönem başkanlığının bizim ülkemizde olmasının hazzını yaşamayan anlamaz. Kadına şiddet konusunda yapılan 3. Ulusal Eylem Planın’da BM CEDAW Kadınlara Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Önlenmesi Sözleşmesi ve İstanbul Sözleşmesi dayanak olmuştu. 4. Ulusal Eylem Planı’nda ise bu dayanaklar yok. Yine bu eylem planında toplumsal cinsiyet eşitliği konusu yer almıyor. Ben madde madde karşılaştırmanın yersizliğine inanıyorum. “Kadın politikasızlığını” yol eylemiş bir iktidarın tutamayacağı sözler vermesi ve çağdaşlıktan uzaklaşmasının yansımasıdır bu plan. İçinde kadın-erkek eşitlik vurgusu olmayan bir karalama demek daha doğru. G.O: Bu ve bundan önceki eylem planları kadına yönelik şiddeti bireysel olarak tanımlıyor. Oysa kadına yönelik şiddet sistemsel ve politiktir. İslamcı çevreler tarafından düşmanlaştırılan toplumsal cinsiyet eşitliği kavramından uzaklaşılıyor. LGBTİ+ bireylere yönelik şiddetin önlenmesine ilişkin bir kapsam yok. “Kadın beyanı esastır” ilkesi tartışmaya açılabilir. Hedeflere bakınca, 20 yıldır iktidar olan, bundan önce üç eylem planı yapmış olmasına rağmen kadına yönelik şiddeti biraz olsun dahi azaltamamış bir partinin, artık böyle can alıcı bir sorunu çözme yeteneğinin ve becerisinin de kalmadığını düşünüyorum.
09.07.2021 04:30
Kadına şiddete karşı ulusal eylem planı güven vermedi!
Kadın örgütleri temsilcileri, İstanbul Sözleşmesi’nden doğan boşluğu doldurma iddiasıyla açıklanan Kadına Yönelik Şiddetle Mücadele 4. Ulusal Eylem Planı’nın hem dayanaklarını hem de içeriğini sorguluyor. Evli-bekar kadın ayrımı ve toplumsal cinsiyet eşitliği vurgusu bulunmaması, ilk dikkat çektikleri sorunlar
Dünyada risk iklim, Türkiye'de ekonomi
15 Kasım 2024
Reklam piyasası ilk 6 ayda yüzde 145 büyüdü
01 Kasım 2024
Koç Sağlık Grubu ile Mayo Clinic'in büyük işbirliği
Tüm Yazıları
25 Ekim 2024