19 Nisan 2024, Cuma
15.10.2021 04:30

Dijital defile fiziksel sergi

Fashion Week Istanbul kapsamında, İstanbul’daki 2 farklı noktada düzenlenen Fashion Week Istanbul presents Istanbul State of Mind sergisi, modayla sanatın farklı dallarını bir araya getiriyor

Fashion Week Istanbul, global benzerleri gibi pandemi nedeniyle bir süredir dijital platformda gerçekleşmeye başlamıştı. Moda Tasarımcıları Derneği (MTD) bu sezon tiyatrodan, edebiyata, gastronomiden müziğe, güzel sanatlardan grafik tasarıma birbiriyle iç içe olan bu endüstrilerin, İstanbul’dan aldıkları ilhamla sıra dışı üretimleriyle bir araya gelsinler istemiş.  Hem Türk hem de yabancı izleyiciyle – pandemi kuralları çerçevesinde - fiziksel olarak bir araya gelinecek sıra dışı bir sanat projesi oluşturmuşlar: Fashion Week Istanbul presents Istanbul State of Mind. Biz her ne kadar adına sergi desek de aslında sergiyi gezenlerin bir tecrübe yaşamasını hedeflemişler. İzleyicilerin statik bir sergiden çok farklı sunum şekillerine ve performanslara ve daha da önemlisi İstanbul’a şahit olacakları; sanat- sahne sanatları-tasarım-müzik-edebiyat alanlarında sadece Türk isimlerle kürasyonu gerçekleşen bu sıra dışı sergiye dair projenin sözcüsü, MTD Direktörü Banu Bölen ve projenin küratörü Kerimcan Güleryüz ile bir araya geldik.   Nedir bu Istanbul State of Mind projesi? Kimin düşü olarak doğdu? Biliyorsunuz FWI, Türkiye Tanıtım Grubu himayesi altında, IHKIB liderliğinde IMA ve MTD ortaklığıyla yani sektörün eğitimden tasarıma, hazır giyime her oyuncusunun temsil edildiği bir çatı yapıyla gerçekleştiriliyor. Sorumluluğumuz Türk tasarımını İstanbul’u da tanıtarak global endüstri ile buluşturmak. Bu kapsamda dijital olarak gerçekleştirdiğimiz moda haftasına ek olarak, hem İstanbul’u İstanbullulara hem de yurt dışına taşıyabileceğimiz hibrit bir model yaratma arzusundaydık. Hem pandemi şartları hem de modanın etkilediği, etkilendiği yaratıcı endüstriyi bir araya getiren bir proje gerçekleştirmek istedik. Istanbul State of Mind konseptiyle resim, tiyatro, edebiyat, karikatür, desen, fotoğraf, video art, teatral performans – moda tasarımı ile bir araya gelsin istedik. Amacımız gezenleri İstanbul’la, İstanbul’un yaratıcı endüstrisiyle ve o endüstri İstanbul’u nasıl yorumluyor o gözle buluşturmaktı. Kısaca Türk moda endüstrisinin hayaliydi.  

Banu Bölen
Banu Bölen
Adına sergi diyoruz ama bu aslında “yaşanacak bir tecrübe” değil mi? Moda; tiyatrodan edebiyata, gastronomiden müziğe, güzel sanatlardan grafik tasarıma farklı alanlarla nasıl bir arada yer alacak? Kesinlikle öyle. Akaretler yani İstanbul’un “ev” yaşamına, bir apartman kesitine şahit olduğumuz bir alan. Akaretler 25 ve 27 numaralı apartmanlarda, 14 – 17 Ekim tarihlerinde, her gün belli saatlerde gerçekleşecek okumalarda, oyuncular ünlü modacıların tasarımlarını giyerken, sahnede sergi ziyaretçilerinin bizzat gezebileceği bir prova olarak da görülebilecek. Serginin “sokak” bölümü ise Likör Fabrikası’nda… Üst kat daha müze usulü bir sergi – İstanbul’a dair işlerin gösterildiği, alt kat ise 1800’lerden günümüze İstanbul sokaklarında bir yolculuk... Girer girmez ise sergiye sizi yine canlı bir tablo, performatif bir kurguda tasarımcı koleksiyonlarından özel parçalar karşılıyor olacak. İstanbul Fashion Week’e katılan 38 tasarımcımızın da kıyafeti yer alacak ve tüm ziyaretçilere açık gerçekleşecek. Ayrıca sergimizi yurtdışında turneye çıkartmayı planlıyoruz.

“Bu sergi İstanbul’a bir aşk mektubum”

- Proje küratörü, Kerimcan Güleryüz İki mekânda gerçekleşen senaryoyu nasıl kurguladınız?
Kerimcan Güleryüz
Kerimcan Güleryüz
Bu sergi teklifi gelince uygulamanın gerçekten sıradan ve sıkıcı olamayacağı net idi fakat bu etkinliği nasıl gerçekleştirebileceğimiz konusunu düşünmek benim için çok keyifli bir zihin macerası oldu. “Moda/Sanat/Hayat, nasıl, nerede buluşuyor, hangi ortamlarda nasıl değişken oluyor ve asıl bir etkileşme aracı olarak ‘moda’ nasıl bir rol oynuyor?” sorusu ile başladı ve gerisi kendiliğinden geldi.  Bu projede yer alacak sanat eserlerinin genel yerleştirmesi nasıl olacak?  Çok eklektik bir proje oldu çünkü bu klasik bir galeri sergisi değil sonuçta. En doğal halleriyle -bir nevi safari park gibi doğal ortamında- evde, duvarda ya da müzede gibi...  İstanbul tüm bu senaryoda başrolde. Peki nasıl?  Olabildiğince her noktasında ama klişelere de çok dokunmamaya çalışarak… En sevdiğim şehre bir nevi aşk mektubu hali içinde yaklaşabilmekten çok keyif aldım.