18 Nisan 2024, Perşembe
16.07.2021 04:30

Kitapsever düğüne davet edilirse…

İki kitapsever bir düğünde ne konuşur? Elbette edebiyat. Bir Düğün Gecesi’nden Masumiyet Çağı’na, Madam Bovary’den Büyük Umutlar’a uzanan bir sohbete buyrun

Düğüne gitmek, yaz aylarının denize girmek, açık hava konserlerinde coşmak gibi en popüler aktivitelerinden sonra üçüncü sırada yer alan vazgeçilmez bir alışkanlığı gibi… Hemen her yaz illa ki bir düğün olur, uzaktan yakından birileri sizi düğününe çağırır. Sizi bilmem ama daha önceki bir yazımda da bahsettiğim ‘kitapsever’ dostum -ki yazıda kendisinden Kitapsever olarak bahsedeceğim bundan sonra- ve ben, bu düğün dernek olaylarından fazlasıyla sıkılıp bunalanlar grubuna giriyoruz. Yine de geçenlerde hatrını kıramayacağımız bir dostumuzun düğününe davet edilince, mecburen gitmek zorunda kaldık. Peki, orada neler yaşadık? Az sonra… Kitapsever tabii ki ilk birkaç dakikanın ardından fena halde sıkılmaya başladı ve herkesin içinde “İntihar etmeyeceksek içelim bari!” diye haykırıverdi birden. Masadaki ani sessizlikten ürkmesem kahkahalar içinde oturduğum sandalyeden düşebilirdim. Bizimki tabii ki yine edebiyata sığınmış, aklı sıra Adalet Ağaoğlu’nun başyapıtlarından Bir Düğün Gecesi’nin bohem karakteri Tezel’in, daha romanın en başında söylediği ve edebiyatımızın unutulmazları arasına girecek olan sözünü taklit ediyordu. O romanda da Tezel, aynı Kitapsever gibi etrafındaki insanlardan, bu düğün dernek muhabbetinden ve yapmacıklıklardan öylesine sıkılır ki kaçışı içmekte bulur. Roman boyunca anlatıcı Ömer karakteri aracılığıyla bir düğünden insan manzaraları üstünden bir yandan toplumun irili ufaklı belli karakterlerini tanırız bir yandan da akıllarından geçenlere tanık olup eğleniriz. Aslında bu anlamda baktığınızda düğünler farklı karakterler üstünden gözlem yapıp çok da eğleneceğiniz bir yere dönüşebilir. Ben de tabii sıkıntısını atmak için edebiyattan örneklerle benzer bir şey yapmasını önerdim Kitapsever’e.

Bir düğün gecesi

“Öncelikle” dedi “şu anki ruhum Carson McCullers’ın Düğünün Bir Üyesi’ndeki tüm dünyadan ve kendi hayatından çok sıkılan 12 yaşındaki yeni yetme Frankie karakteri ile Bir Düğün Gecesi’nin Tezel’inin arasında bir yerlerde gidip geliyor olsa da elimden geleni yapacağım. Hatırlarsan eğer, Frankie abisinin düğünü arifesinde, taşradaki evlerinde çok sıkılmakta ve heyecanla düğünün gerçekleşmesini beklemektedir. Çünkü çarpık bir biçimde abisi ve müstakbel geline bir anlamda aşıktır ve düğünden sonra onlarla birlikte gitmeyi planlamaktadır! Katıldığı düğünde geline takıntılı olan bir tek o değildir elbet. Az önce andığımız Ömer karakteri de düğünün gelini olan, üstelik eşi Aysel’in yeğeni Ayşen ile bir şeyler yaşamaktadır. Bir de bunun tam tersi var. Kendi düğününde aklı, evleneceği gelin yerine davetlilerden birinde olan damat durumu… Misal Edith Wharton’ın Masumiyet Çağı’nın kahramanlarından Newland Archer… Archer, ‘yılın New York düğünü’ olan, dillere destan düğününde rahibin önünde elinde yüzükle dikilirken gözü güzeller güzeli müstakbel gelin May yerine, davetlilerin arasında aşık olduğu kadın Kontes Olenska’yı arar durur.” Aklına bir şey gelmiş olmalı ki tam burada küçük bir kahkaha attı Kitapsever ve lafını sürdürdü. “Bak Archer’la May’in uzun uzun anlatılan dillere destan, ‘mükemmel’ düğününde beni asıl eğlendiren ayrıntı ne olmuştu biliyor musun? Balayı için evden ayrılan yeni evli çiftin başının üstüne iyi şans getirmesi için geleneksel pirinç tanelerinin yanı sıra saten terlik atılması! Saten terlik! Meğer artık rastlanmayan çok eski bir gelenekmiş ama bana çok absürt gelmişti. Buna benzer bir diğer tuhaf düğün geleneğiyle, bir de Flaubert’in Madam Bovary’sinin düğününde karşılaşırız. Emma’nın aklında sade ve romantik bir düğün olsa da babası dillere destan, günlerce süren, şaşaalı bir taşra düğünü organize eder, biz de romanda uzun uzun okuruz detayları. Fakat işte burada da beni asıl ilgilendiren düğün sonrası, geleneksel şakalardan birini uygulamak istese de son anda engellenen bir balıkçı davetli olmuştu. Şimdi şakayı anlatıyorum; ‘ağzına su doldurup bunu anahtar deliğinden içeriye püskürtmek!’ Nasıl ama? Böyle uygunsuz düğün davetlilerinden bir diğeriyle ise Philip Roth’un Hoşça Kal, Columbus’unda karşılaşırız. Söz konusu davetli herkesin içinde karısının göğüslerini mıncıklamaktan çekinmez! Tabii edebiyatın bütün düğünleri böyle absürt ve komik hikayeler içermiyor. Trajik, acıklı ve hatta düpedüz korkunç olanlar da var. Misal Charles Dickens’ın Büyük Umutlar’ının düğün gününde terk edildiğinden beri üstündeki gelinliği çıkartmadan ve evdeki düğün dekorasyonunu bozmadan senelerdir aynı şekilde yaşayan Miss Havisham karakteri... Misal kilisedeki tören sırasında kocasının evli olduğunu, üstelik ‘deli’ karısının da evin çatısında saklandığını öğrenen Jane Eyre… Misal, düğün günü yanlış kiliseye gittiği için asıl kilisede kendisini bekleyen müstakbel kocasının rezil olup, kendisini terk etmesine neden olan edebiyatın en şaşkın ve talihsiz gelini Thomas Hardy’nin Çılgın Kalabalıktan Uzakta’sının Fanny Robin karakteri…”

Ankara misketi

Kitapsever’le güle oynaya konuşup edebiyatın düğünlerini çekiştirmeye başlayınca içinde bulunduğumuz asıl düğünün davetlilerini unutsak da, zamanın nasıl geçtiğini anlamayıp çok şükür o gece düğünün sonunu getirmiştik. Oradan ayrılırken, Kitapsever son sözü yine Bir Düğün Gecesi’nden alıntılamadan edemedi tabii ki! “Bir taksiye biniyoruz. Anadolu Kulübü’nü geride bırakıyoruz. Burnumda kömür ve barut kokusu, kulaklarımda hala Ankara misket havası ve şuramda o yara.”