Bazı insanlar vardır, hayata adeta diğer insanların hayatına mutluluk, neşe ve iyilik katmak için gönderilmiştir. Ben yaşadığı sürede maalesef Latif Demirci ile tanışamadım ama onu tanıyanlardan hep bu sözleri duydum, çocukluğum ve ilk gençliğime hep onun hazırladığı ve her hafta sabırsızlıkla beklediğim mizah dergileriyle kahkaha notları düştüm. Demirci, Türkiye’deki mizah tarihi ve dergiciliğine önemli katkılarda bulunmuş ve çizimleriyle okurlarını tam tabiriyle güldürürken düşündürmeyi başarmış filozof-karikatüristlerden biriydi. Ve şimdi, İş Sanat Kibele Sanat Galerisi, kendine özgü mizah anlayışı, çizgileri ve yarattığı karakterler ile Türkiye’nin önde gelen karikatüristlerinden, 5 Haziran 2022’de kaybettiğimiz Latif Demirci’nin yarım asırlık sanat hayatını, Yazan-Çizen LATİF DEMİRCİ sergisiyle anıyor.
Küratörlüğünü sanatçının kızı Yasemin Demirci ile yakın dostu, gazeteci İhsan Yılmaz’ın yaptığı serginin tasarımını Emre Senan üstlenmiş. Demirci’nin eserlerini, yarattığı çizgi karakterlerin maceraları, yayınladığı kitaplar, farklı çalışmalarıyla, kronolojik ve tematik bir düzen içinde sanatseverlerle buluşturan retrospektif sergi, sanatçının 1975’te başlayan Gırgır döneminden 2022’de yayınlanmış son karikatürüne kadarki zaman dilimini kapsıyor. 30 Haziran 2024 tarihine dek ziyaret edilecek sergiye dair kızı Yasemin Demirci ve yakın dostu, gazeteci İhsan Yılmaz ile konuştuk.
İhsan Yılmaz: “Yaşadığı her an çizgisinin, mizahının ham maddesiydi”
Latif Demirci’nin karikatürlerinin niteliğini nasıl tanımlarsınız? Yakın tarihimize dair bize neler söylüyor?
Çizmeye mizah dergilerinde başlamış ve kariyerini o dergilerde inşa etmişti ama zamanla kendisine farklı bir kulvar açmasını bilmişti Latif. Çok küçük yaşlarda başladığı çizgi macerası profesyonel olarak aralıksız 47 yıl sürdü. Mizah tarihimizde bir okul olarak kabul edilen Gırgır’ın en özel yeteneklerinden biriydi. Temelinde Gırgır ekolü vardı. Dünyaya bakışında, mizahında hep sezilir bu yanı. Her olayda mutlaka bir absürt yan bulur ve onu çıkarır ortaya. Mizahının en temel özelliğidir bu. Yoksulluğun yoksulluk olarak kabul edilmediği evlerin içlerine sokar bizi Latif, sokaklarda elleri arkasında kenetlenmiş zaman öldüren emekli amcalarla dolaştırır. Bir sokak kedisi vardır mutlaka evlerden birinin çatısında, köşe başında umarsızca gelen geçeni seyreden bir köpek. Meşhur nohut pilavcı da almıştır yerini o karede. En itici tiplemeleri bile sevimlidir. Kızamazsınız bir türlü. Komik yanını bulup çıkartır çünkü onun. Mizahtan daha güçlü ne olabilir ki! Yaklaşık 40 yıllık toplumsal ve siyasi tarihimizin mizahi bir günlüğünü bıraktı bize.
Sergiyi nasıl bir kurguda planladınız? Hangi bölümlere ayırdınız?
Gırgır’dan itibaren bütün çizdiği karikatürlerin orijinallerini, yayınlanmış hallerini, kitaplaştırdığı albümleri, hiç görülmemiş özel suluboya çalışmalarını, özel defterlerini saklamıştı. Çok ciddi bir şekilde korumuştu arşivini. Gırgır’da ilk yayımlanan karikatürlerinden Hürriyet’teki son karikatürüne kadar bir kronolojiyi takip ettik en başta. Zaman bölümlemelerini çalıştığı yayın organları ve oralarda yarattığı karakterlerle yaptık. Çıraklık döneminden sonra arkadaşlarıyla kısa süreliğine Gırgır’dan ayrılıp çıkarttıkları Mikrop’ta Canavar Koyun Orhan’ı yaratıyor ilk olarak. O bir bölümü oluşturuyor. Tekrar yuvaya döndüklerinde Gırgır’da Muhlis Bey’i çizmeye başlıyor, Fırt’ta Tarzan ve Arap Kadri’yi. Gırgır sonrası Hıbır macerası başlıyor, orada da Mithat ve Mirsat’ı yaratıyor. Bu arada kitaplar çıkartıyor, farklı mecralarda serbest çalışmaları yayınlanıyor. Çeviren Latif Demirci gibi çok özel bir çalışmaya imza atıyor. Latife Tekin’in Berci Kristin Çöp Masalları romanı için desenler çiziyor. Sonra en uzun süre çalıştığı Hürriyet geliyor. O ayrı bir dönem. Press Bey giriyor hayatımıza ve Latif’in günlük birinci sayfa karikatürleri. Arada gündemden kaçıp sığındığı suluboya çalıştığı çok özel defterleri… Ve bunların tamamını çizdiği masası sergide yer alıyor. Bir de kızı Yasemin’in kısa filmi eşlik ediyor sergiye.
Latif Demirci’nin kişisel tarihi bir anlamda Türkiye’de mizahın, mizah dergiciliğinin de altın çağına tekabül ediyor. Günümüzde ise biraz daha geride kalmış gibi. Bunu neye bağlıyorsunuz?
Evet, 70’li yılların ortalarından itibaren Gırgır’la birlikte altın çağını yaşıyor mizah dergiciliği. 2000’lerden sonra ne yazık ki yavaş yavaş etkisini kaybediyor. Pek çok neden sıralanabilir bunun için. Ekonomik, teknolojik, toplumsal… Maliyetler artık o türde mizah dergilerinin yaşamasına imkân tanımıyor. Dijitalleşme de çok önemli bir faktör. Galiba zamanın ruhu denen bir şey de var ve o ruh şu an başka yerlerden besleniyor ve başka şeylerle ilgileniyor.
Serginin bir de kitabı olacak… Ondan da bahsedebilir misiniz?
Latif’in ilk çizgilerinden itibaren yarattığı çizgi karakterlerin maceralarını, yayınladığı kitapları, farklı çalışmalarını kronolojik ve tematik olarak vermek istedik hem sergide hem kitapta. Sergiden farklı olarak kitapta benim kaleme aldığım kapsamlı bir biyografisi yer alıyor. Sonrasında Latife Tekin, Murat Belge, Turgut Çeviker, Hasan Bülent Kahraman, Selçuk Demirel, Tan Oral, Evrim Altuğ ve kızı Yasemin Demirci’nin kimi daha önce yayınlanmış yazılarıyla İrfan Sayar, Atilla Atalay, Behiç Pek, Zafer Temoçin, Ergün Gündüz, Mehmet Çağçağ, Metin Üstündağ, Bahadır Baruter ve Erdil Yaşaroğlu’nun Latif için yazıp çizdikleri yer alıyor.
Yakın dostunuz Latif Demirci nasıl birisiydi? Bize onu kendi sözlerinizle anlatır mısınız?
Çok erken ve ani oldu Latif’in vedası. Kabullenmesi çok zordu, büyük bir boşluk bıraktı ardında. Yarattığı mizah evreni kadar kendisi de çok özeldi. Çizgi dünyasının kahramanlarından biri gibiydi. Yaşadığı her an çizgisinin, mizahının ham maddesiydi. Hayata öyle bakardı. Kötülük, kullandığı 61 yıllık hayat lügatinde hiç geçmemiş bir kelime oldu. Zaten çizdiği en olumsuz karakterde bile iyi bir yön bulma gayreti bunu göstermiyor mu?
Yasemin Demirci: “Babam her ortama mutluluk ve kahkaha katardı”
Bu sergi fikri nasıl doğdu? Hikayesi nedir?
Babamın arşivini toparladığım süreçte hem arşivin içeriğinden hem de kapsadığı geniş mizah tarihinden çok etkilendim. Bu arşivden ve hiç gün yüzüne çıkmamış çizimlerinden yakın dostu İhsan Yılmaz’a bahsettim. O da bu arşivi insanlarla buluşturmanın çok kıymetli olacağını düşündü ve İş Sanat ekibiyle görüştü. Onlar da bir sergi yapma fikrine çok sıcak baktılar ve süreç başladı.
Sergide babanıza dair nelerle karşılaşacağız? Çizimlerinin yanı sıra başka neler var? Bu serginin içeriğini nasıl tanımlarsınız?
Sergide babamın kariyeri, ilk zamanlarından son çizimine kadar kronolojik bir anlatımla ziyaretçilerin karşısında olacak. Aynı zamanda özel çizimleri, yarattığı karakterler, suluboyalar ve Çeviren Latif Demirci kitabındaki eserlerin orijinalleri olacak. Çizimlerinin yanı sıra kendi çalışma masasını bıraktığı şekilde sergiye taşıdık. Sergide ilk defa karşılaşacaklarımız arasında suluboya çizimleri ve eskizleri olacak. Duvarlarda özel fotoğrafları bulunuyor. İşlerini dönemine göre kategorilere ayırdık ve kariyerini de koyduğumuz tabelalardan takip edilebilecek şekilde düzenledik. Ayrıca babamın ölümünden sonra geçirdiğim yas sürecini anlattığım, oyuncu kadrosunda Nezaket Erden, Doğu Can, Erdem Şenocak, Başak Kara ve Hakan Emre Ünal’ın bulunduğu kısa filmim Onun Kalesinde gösteriliyor. Sergi bir retrospektif olduğu kadar, Türkiye’de 70’li yıllardan günümüze takip ettiğimiz bir sanatçının kariyeriyle mizah tarihimize de ışık tutuyor.
Latif Demirci nasıl bir babaydı? Ona dair anılarınızda baba Latif Demirci ile çizer Latif Demirci nasıl bütünleşiyor?
Babamın ayrı bir “baba” personası yoktu. Nasıl biriyse öyle bir babaydı. Çocukluğumdan beri hep güldük beraber. Hastanede bile gülme krizine giriyorduk. Her ciddi anın, konuşmanın sonunda hep gülerdik. Babam hangi çevreye girse oradaki insanların gözleri parlardı. İnanılmaz bir keyif, mutluluk, canlılık ve kahkaha katardı olduğu her ortama. Herkes karnına ağrılar girecek kadar gülerdi. Sesi hiçbir zaman yüksek olmazdı ama ağzını açtığında herkes kulak kabartırdı.
Sergiyi 30 Haziran’a dek İş Sanat Kibele Sanat Galerisi’nde görebilirsiniz.