Geçen yıllarda Paris, Berlin, New York gibi dünyanın önde gelen şehirlerinde gerçekleşen grup sergilerinde ismine rastladığımız, 1997 doğumlu genç sanatçı Defne Cemal, New York Üniversitesi BFA Studio Art’taki eğitiminin ardından üretimlerine ve yaşamına İstanbul’da devam ediyor. Cemal’in ilk kişisel sergisi Nemli Mavi ise bu hafta başlıyor. 5 Eylül’de OG Gallery’de seyirciyle buluşacak olan Nemli Mavi’de yer alan eserler yarı saydam pigment katmanlarını zamanla, üst üste harmanlayarak tuval ve boyanın dengeleyici diyaloğuna bırakıyor. Tek bir tonun hakim olduğu bu soyut eserlerde, tuvallere eşlik eden ortadan bükülmüş alüminyum paneller, resim yüzeyine heykelsi bir boyut kazandırıyor. Üretimlerinin yanı sıra, 2021’den bu yana, ressam Zach Hodges ile birlikte kurduğu ve yabancı sanatçılara Türkiye’de görünürlük sağlayan Kiralık Depo isimli sanat alanını da işleten Defne Cemal, bu ilk kişisel sergisine dair sorularımızı yanıtladı.
Nemli Mavi serginizin ortaya çıkış hikayesi ile başlayalım mı?
Uzun süredir bir kişisel sergiye hazır hissediyordum zaten kendimi. OG ile tanıştığımda, bu serinin biraz daha bütünlüğe kavuşması için belirli resimleri baştan yaptım ve ekleme olarak da üç boyutlu alüminyum işlerime odaklandım. Resimlerin bitme noktasına gelmesi, hele benim gibi soyut ve serbest çalışan bir sanatçı için çok zor. Aklımda hep ferah ve açık bir yerleştirme vardı bu sergi için. Genel olarak tuvalin kavramsal yetersizliğine karşı bir korku var gördüğüm sergilerde, hep farklı ve deneysel yerleştirme seçenekleri deneniyor resmi desteklemek için. Benim de kafamda dönen şey resmin yeterli olacağı bir sergi ve resimle karşılaşmanın kaçınılamaz olduğu bir sergi yapmaktı.
Mavinin seçimi açık uçlu olma özelliğinden kaynaklanıyor, doğayla ve doğadaki ışık ile ilgili olan ilişkisi de önemli bir faktör
Mavi rengin hakim olduğu bu sergide, pigmentin doğasıyla insan gözü arasında nasıl bir ilişki var? Renk, ışık ve yüzey sizin sergideki eserlerinize nasıl bir zemin oluşturuyor?
Bu seriye başladığımda pigment kullanmaya yeni başlamıştım ve hemen, tam da istediğim bir maddeselliği olduğunu fark ettim. Bu katmanları yönlendirerek dengeleyici bir bütünlük yaratmaya çalışıyorum tuvalin üzerinde. Mavinin seçimi açık uçlu olma özelliğinden kaynaklanıyor, doğayla ve doğadaki ışık ile ilgili olan ilişkisi de önemli bir faktör. Bahsettiğim etkileri oluşturabilmek için tek bir ton seçmek önemliydi, çünkü tuval yüzeyindeki titreşim ve renklerin çarpışması ya da ortaya çıkan hacim ancak tek bir ton kullanılarak sağlanabilirdi. Işık, renk ve yüzey arasındaki etkileşime de açık olmaya çalışıyorum ve tuvalin fırça darbelerimle olan diyaloğunu kaydediyorum. Bu kaydın sonucu sürekli bir form arayışı aslında; bahsettiğim katmanların altında bir form oluşmaya çalışıyor, ancak bu biçim, oluşum sürecindeyken sanki donmuş gibi görünüyor. Basit bir fikri ortaya çıkarmak, materyalin yapısından dolayı uzun zaman alıyor. Resim hep orada ve hep bir şey söylüyor, sen zamanla başka yönlerini fark ediyorsun. Belki de seyircinin zamanını daha çok vermesini sağlamak, zamanı yavaşlatmak bu oluşturduğum zeminin yapabildiği şeylerden biri.
“Sergide toplam 14 eser var”
Serginizde kaç adet eseriniz yer alıyor? Kullandığınız rengin ve tekniklerin detaylarından söz etmek ister misiniz?
Sergide toplam 14 eser var. Bunlar genellikle 90x100 cm boyutlarında tuvaller, arada bir iki adet daha büyük olanı da mevcut. Tuvallerin doğal görünümünü korumak için transparan bir astar kullandım. Resimlerde ultramarin mavisini temel alarak kahverengi ve beyaz toz pigment kullandım. Ek olarak, 30x50 cm büyüklüğünde ve 160 derece ortadan dikey bir şekilde bükülmüş alüminyum plakalar üzerine kağıt sıvama ve yağlı boya uyguladığım ‘folds’ yani ‘katlamalar’ olarak adlandırdığım bir serinin devamı da var. Bu katlamalar, duvara asıldığında açık bir kitap gibi görünüyor ve üzerine yansıyan ışığı bölüyor, adı üstünde katlıyor, bir boyutsallık katıyor. Tuvallerde sorduğum bazı sorular için potansiyel cevaplar veriyor gibi.
Sergiyi 12 Ekim’e kadar OG Gallery’de ziyaret edebilirsiniz.