Erciyes Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi`nde ögretim görevlisi olan sanatçı Mahmut Karatoprak, eserlerini 46. kez seyircisiyle buluşturan Bir Damla Bir Nefes sergisinde, günlük hayatın içinde gözardı edilen nesneler ortak bir paydada birleşerek ortak bir dil üretiyor.
Pastel renklerin hakim olduğu eserler, tek bir damlanın okyanuslar yaratabilme potansiyelinin umuduyla sesleniyor seyirciye. Galeri Selvin’de 3 Haziran’a kadar devam eden serginin detaylarını “suyun hikmetini iyi bilerek büyüdüm” diyen sanatçı Mahmut Karatoprak ile konuştuk.
Resimlerinizi 46. kez seyirciyle buluşturan Bir Damla Bir Nefes sergisinin ortaya çıkış hikâyesini sizden dinleyebilir miyiz?
Oldum olası suyun hikmetini iyi bilerek büyüdüm galiba. Bana daima akıp giden her şeyin bir daha gelmeyeceği, kıymetini bilmemiz gerektiği öğretildi. Ya da ben bunu herkesten daha çok önemsedim. Su gibi, zaman gibi, sağlık, iyi dostluklar, doğanın yem yeşil halleri, özgürlük, huzur… Her şey çok kıymetliydi. Bir gün bitebilirdi. Daima kıymetini bilmeliydik. Hepsi çok korunasıydı. Daha dünyaya gelmeden dokuz ay bir suda bekletiliyorduk. Doğunca da ilk nefesle hayat başlıyordu. Olmazsa olmazımız su ve nefesti. Tabiatımızı sağlıyor ve bizi biz yapıyorlardı. Hayatı kavramanın, söylenecek sözlerin en başında çok farkında olup bu iki temelle yola çıkılmalı diye bir dakika düşünmedim hiç. Yapmak istediğim her şeyin temelinde bunlar vardı zaten.
Kendiliğinden, kurgulamadan, doğal olan her biçim, form, leke, obje, ne derseniz deyin, adeta düşünülmeden bir araya geldiler resimlerimde. Ben sadece birbirini sıkıştırmadan, çokça nefes alacak boşluklar bırakarak serpiştirdim onları. Doğal, sakin, sesini yükseltmeden, sükûnet içinde tuvale yayıldılar. Çok fazla gayrete girmeden, adeta kendi hallerinde yayıldılar.
Tesadüfen oradalarmış gibi. İşte Bir Damla Bir Nefes sergisinin ortaya çıkış hikâyesi sadece bunlardan ibaret. Öyle çok büyük dağlar devirecek kadar ağdalı felsefeleri kucaklamıyor hikâyem. Sadece nefes alıp veren her canlının yaşama hakkına saygıyla yaklaşıp minnet duymak ve onları kollamak gerektiğini biliyorum.
“Damlayı umutların logosu gibi düşünürüm hep”
Serginin isminde de yer alan “damla”yı sormak isterim size. Resimlerinizde de yer alan damla motifi ne anlatıyor, neyi temsil ediyor? Küçücük damlaların bir araya gelip okyanuslar yaratmasının umudu mu resimlerinizden yansıyan?
Evet… Ta kendisi. Yaşamımızda her şey bir damla ile başlıyor. Yeni doğan fikirler, temel kuramlar, kurallar, kaideler, düzenlenen yasalar, her şey, her şey mecazen bir damla ile başlayıp çoğalıyor, kabarıyor, köpürüyor. Sonunda belli düzenler için olmazsa olmazımız haline geliyor. Minicik bir detay zannedilen en küçük fikir zamanla devasa bir ideoloji olabiliyor. Çıkış noktasıdır damla. Ama yanyanalıkları giderek büyüyen ırmaklar, nehir ve denizler yapar. Tıpkı umutlarımız, aydınlık geleceğimiz, daha parlak beklentilerimizin beslendiği gibi. Damlayı umutların logosu gibi düşünürüm hep. Geçmişin eskimiş nesnelerini sanatla bir bağı olsun ya da olmasın, anlayışıma ortak etmeye çalışırım. Hele hele bir el emeği ile farklı maksatlarla yapılmış bir metal parçası işlevini tamamen kaybetmiş hiçbir fonksiyonu kalmamış çok küçük bir parça tuvalin bir köşesinden başını uzatırsa tadından yenmez olur benim için. Nesnelerin doğal olması yeter bana. Fonksiyonların ve yapılış nedenlerinin resmin teması ile hiç bağı olmasa da olur. Önemli olan ne hatırlattığı ve ne hissettirdiğidir. Burada resim aracıdır. O sırada yüz yüze gelirsiniz. Bu bir duyguların alışverişi değildir. Siz sadece alırsınız. Duvardaki resim sadece veriyordur. Sizi karşısında ne kadar bekletiyorsa, o kadar seviyor olursunuz. Giderek onu daha çok anlıyor, beğeniyor ve ona katılıyorsunuz. Ya da tam tersi. Bütün bu duygularınıza kadının taşıdığı, yüklendiği, iç içe olduğu imgeler, nesneler ve detaylar yardımcı, aracı oluyor. Damlalar da umut oluyor. Farkında olmadan besleniyorsunuz. İyi hissetmenizi sağlıyorsa, yaptığım iş içime siniyor.
Sergide aynı zamanda heykelleriniz de yer alıyor. Pastel renklerle canlandırdığınız objeler nasıl ortaya çıktı, birbirleriyle nasıl bir birliktelikleri var?
Aslında düşündüklerinizi ya da her daim gözünüzün önünde olmasını istediklerinizi üretirken değişik malzeme ve farklı teknikler devreye giriyor. Kuralların ve çabaların çok farklı olduğu bambaşka bir alana geçiyorsunuz. İşte o alanda bana yardımcı olan arkadaşlarım var. Form ve biçimin dışındaki birçok aşamada onlara teslim oluyorum. Ortak bir çalışma devreye giriyor. Ortaya farklı şartlarda ve farklı yerlerden gelen, ama aynı dili konuşan, aynı duygularla bezenmiş akrabalar buluşmuş oluyor. Bu iletişime katılıyorsunuz. Karşı karşıya geldiklerinizle, etrafında dolandığınız kadınlar da aynı şeyi söylüyor aslında.
Sergiye dair teknik detayları da dinlemek isterim sizden. Kaç adet eseriniz yer aldı bu sergide? Mekanla nasıl bir bağ kurdular?
Galeri Selvin ile çok uzun süredir birlikte çalışıyoruz. İşlerimin o mekânla çok iyi uyum sağladığını, anlayışımızın da örtüştüğünü düşünürüz. Bu sergimde de otuz beş (35) eser yer alıyor. Malzemelerim; çok ağırlıklı olarak ahşap, boya, kil, reçine, çokça sevgi, emek, tutku ve yine sevgidir.
Sergiyi 3 Haziran’a kadar Galeri Selvin’de ziyaret edebilirsiniz.