Kurban Bayramı ile birlikte gözler kırmızı et piyasasına çevrilmiş durumda. Ama bu yıl, geçtiğimiz yıllardan biraz daha farklı bir tablo ile karşı karşıyayız. Hem üretici hem de tüketici, fiyatlardan oldukça şikâyetçi. Önce tabloya tüketici açısından bakalım.
Asgari ücretin 5.500 TL, açlık sınırının ise 6.391 TL olduğu bir ortamda resmi verilere göre yüzde 80’e dayanan bir enflasyon gerçeğimiz var. Hepimizin yüzleştiği gayriresmi enflasyon ise çoktan üç haneyi geçmiş durumda.
Vatandaşın geliri eriyor, alım gücü hızla azalıyor. Et, süt, peynir, yumurta gibi temel besin ürünleri neredeyse lüks tüketim kategorisine girecek duruma geldi. Dolayısıyla tüketici, şikâyetinde sonuna
kadar haklı…
Gelelim üretici tarafına… Son 1 yılda yüzde 130 zamlanan yem fiyatlarıyla birlikte karkas et maliyeti 110 TL’ye dayanırken, besicilerin en iyi satış fiyatı 95 TL’de kaldı.
Kurbanlık fiyatları ikiye katlandı
Yem, girdilerde öne çıkan bir maliyet olmasına karşın tek kalem değil.Üreticinin kullandığı elektrik son 1 yılda yüzde 130 zamlandı. Aynı dönemde mazotun fiyatındaki artış yüzde 270 düzeyinde. Kurbanlık hayvanların nakliye maliyeti geçen yıla göre yüzde 190 artmış durumda. Çadır kirası, işçilik gibi diğer girdilerde de hatırı sayılır artışlar söz konusu. Bu açıdan bakınca da üretici şikâyetinde haksız değil.
Özetle alan da şikâyetçi satan da... Hem üretici hem de tüketici enflasyonundaki yüksek seyir kurbanlık hayvan piyasasına da yansımış durumda. Türkiye Ziraat Odaları Birliği’nin (TZOB) verilerine göre kurbanlık fiyatları geçen yıla göre büyükbaşta yüzde 108, küçükbaşta ise yüzde 91 artmış gözüküyor.
TZOB, vatandaşın alım gücünün düşmesi nedeniyle, bu yıl kurbanlık satışlarında en az yüzde 25 azalma öngörüyor.
Mevcut tablo, Kurban Bayramı sonrası dönem için hiç de iyi sinyaller vermiyor. Asgari ücretin yoksulluk sınırının altında seyrettiği bir ortamda et ve süt ürünlerine erişim her geçen gün zorlaşıyor. Üreticiler, aşırı artan maliyetler karşısında “Et ve süt fiyatları pahalı değil” dediği zaman tüketiciler haklı olarak tepki gösterebiliyor.
O yüzden üreticinin kastettiği şeyi biz tercüme etmeye çalışalım: Aslında pahalı olan et, süt ya da diğer gıda ürünleri değil, pahalı olan şey hayatın ta kendisi... Enflasyon karşısında ezilen, alım gücü azalan insanlar için artık her şey daha pahalı olmaya başladı. Çünkü gelirler ciddi şekilde eriyor. Böyle bir ortamda fiyatlar da rasyonellikten hızla uzaklaşıyor. Her yıl beklenildiği üzere bayram sonrası kırmızı et piyasasında bir süre durgunluk yaşanır.
Bu normal…
Ama sonrasındaki süreç bu yıl biraz karmaşık gözüküyor.
Çiftlik yönetimi uzmanı Eşref Şekerli, yukarıda özetlediğimiz tablonun kırmızı et piyasasına nasıl yansıyacağına dair önemli tespitlerde bulunuyor. Hayvancılığın bugünkü maliyetlerle karlı olmadığının altını çizen Şekerli, bayram sonrasında fiyat artışının kapıda olduğunu savunuyor. Kaba bir hesapla bugün karkas et maliyetinin 105 TL’nin altında olmadığını ifade eden Şekerli, piyasalardaki dengesizlik ve belirsizlikler yüzünden besicinin bu ürünü 92-94 TL’den zararına satmak durumunda kaldığının altını çiziyor.
Dişi hayvanlar besi materyali oluyor
Şekerli, “Hiç olmadığı kadar genç-yaşlı demeden dişi hayvanlar besi materyali olarak değerlendiriliyor. Büyük hayallerle kurulmuş çiftlikler kapanıyor. Verimsiz olduğu düşünülen inekler kesime gidiyor. Kurban satışında ciddi düşüş var, büyükbaş kurbanlıklar bazı bölgelerde elde kaldı. Hayvanlarını büyük şehirlere götürmeyip, kesip kurtulan yetiştiriciler var. Hayvan sayısında artış yok. Hayvanlar, hiçbir zaman olmadığı kadar el ve yer değiştiriyor. Herkes elindeki hayvanından kurtulma telaşında” diyor.
Bayram sonrası küçükbaş ihracat yasağının kalkmasını bekleyen Şekerli, “Bayramdan hemen sonra büyükbaş karkas fiyatı 110 TL’ye çıkar, dayanabilen maliyetine satar. Ürettiği eti ve sütü yüksek katma değerli ya da perakende şeklinde satabilenler ayakta kalır. İhtiyaç olan girdileri zamanında satın alanlar, ihtiyaç olan malzemelerin bir kısmını kendisi üretebilme kabiliyeti olanlar bir sonraki yıla kalır, diğerleri gider” tespitinde bulunuyor.
“İnsanlar bu işten çıkıyor”
Ulusal Kırmızı Et Konseyi Başkanı Ahmet Hacıince, “Maliyetlerin çok altında bir kesim fiyatı var” diyerek sektörün içinde bulunduğu çıkmazı teyit ediyor. 105-108 TL arasında değişen maliyetlere karşın kesimlerin 95 TL’de kaldığını ifade eden Hacıince, “Çiftliklerde kapasite kullanım oranı yüzde 50’nin altına geriledi. İnsanlar bu işten çıkıyor. Sektörde iki grup var ki ahırlarına mecburiyetten hayvan koyuyor. Birinci grup, bankalara karşı taahhütleri bulunan besiciler… Bu grup çiftliğine zaruretten taahhüt ettiği miktarda hayvan koyuyor. İkinci grup ise başa baş maliyeti hesaplayıp ona göre hayvan koyuyor. Çünkü hayvanın finansman maliyeti de çok arttı. Besicilerin sermayeleri eriyor” uyarısında bulunuyor. Hacıince, mevcut tabloda bayram sonrası fiyatların en az yüzde 10 civarında artmasını bekliyor.
“Türkiye’de küçükbaş varlığı resmi verinin yüzde 20 altında”
TÜİK verilerine göre, 2021 itibarıyla Türkiye’nin, 45 milyonu koyun, 12 milyonu da keçi olmak üzere toplam 57 milyon küçükbaş hayvanı bulunuyor. Ancak sektör paydaşlarına göre bu veriler kırsaldaki gerçeklerle tam uyuşmuyor.
Ankara Damızlık Koyun ve Keçi Yetiştiricileri Birliği Başkanı Hasan Kılınç, “Küçükbaş tarafında TÜİK rakamlarında olan artış mevcut değil. Kesime giden ya da sistemden düşmesi gereken hayvan varlıkları bankalardaki kredilerden ötürü hala sistemde kayıtlı gözüküyor. TMO’nun hayvan başına ucuz yem tedarikinden dolayı da benzer bir durum söz konusu. Bir de Tarım Bakanlığı çalışanlarının hayvan performansının artırılmasına yönelik çalışmasından dolayı hayvan sayıları gerçekten farklı yansıtılabiliyor. Üreticinin gerçekte 300 hayvanı olmasına karşın sistemde 400 ya da 500 gözükebiliyor. O yüzden Türkiye’de küçükbaş hayvan varlığı resmi rakamların yüzde 20 daha altındadır” diyor.
Damızlık hayvanlar kesime gidiyor
Artan maliyetler ve azalan talep karşısında zora düşen üreticilerin damızlık hayvanlarını da satışa çıkardığını ve kesime gönderdiğini ifade eden Kılınç, “Mevsimsel açıdan en fazla kuzu arzının yaşandığı bir dönemdeyiz. Yüksek maliyetler karşısında zarar eden üretici damızlık hayvanlarını dahi kesime gönderir oldu. Öte yandan piyasa durgun ve talep çok düşük. Buna bir de küçükbaş hayvan ihracatına getirilen yasak eklenince piyasada suni bir arz fazlalığı oluşmuş durumda. İhracat yasağının kaldırılması başta olmak üzere acil önlemler alınmazsa gelecek yıl bu dönemlerde küçükbaş tarafında çok daha büyük sorunları konuşuyor olacağız” diyor.
Gıda enflasyonu hız kesecek gibi gözükmüyor
Yılın ilk yarısını oldukça yüksek bir enflasyon oranı ile kapattık. Tüketici Fiyat Endeksi’nin (TÜFE) haziranda
aylık yüzde 4.95 arttığı, yıllık bazda yüzde 78.62’ye çıktığı bir ortamda gıda enflasyonu da aylık bazda
yüzde 2.09 artarken, yıllık bazda yüzde 93.93’e yükseldi.
Haziranda mevsim etkisiyle taze meyve ve sebze fiyatlarında aylık bazda yüzde 15’lik bir geri çekilme söz konusu olsa da yıllık bazda artış yüzde 78’in üzerinde seyrediyor. Ama gıda tarafında asıl artış işlenmiş ürün gruplarında yaşanıyor. İşlenmiş gıdada aylık artış yüzde 7.53 iken yıllık bazdaki yükseliş yüzde 96’yı aşmış durumda.
TÜİK’in “hissedilen” enflasyonuna karşın vatandaşın yaşadığı “gerçek” enflasyon çarşı, pazar ve marketlerde çok daha yüksek. Yüzde 138.3’e yükselerek yeni bir rekor kıran Yurt İçi Üretici Fiyat Endeksi (Yİ-ÜFE), TÜFE’nin seyri açısından kaygıları daha da artırıyor.
ÜFE-TÜFE makasında rekor
Aradaki 60 puanlık farkın geçişkenliği de hesaba katıldığında yaz mevsimi gibi sonbaharın da enflasyon açısından oldukça sancılı geçmesi sürpriz değil. ÜFE’nin alt kalemlerine baktığımızda gıdadaki artış yüzde 132 düzeyinde. Dolayısıyla hem artan girdi maliyetleri, hem üretimdeki kırılganlıklar hem de piyasalardaki belirsizlik gıda fiyatları üzerinde baskı yaratmaya devam ediyor.
Sektör paydaşları önümüzdeki dönemde çay, şeker, pirinç, bulgur ve salça gibi bazı temel gıda ürünlerinde yeni fiyat artışları olabileceği öngörüsünde bulunuyor. Mayıs ortasında yüzde 43.7 zamlanan çayda fiyat artışı sürüyor. Haziranın son günü fiyatı yüzde 2.5 artan çaya 5 Temmuz itibariyle yüzde 9.5'lik bir zam daha geldi. Böylece son 50 günde çaya toplam yüzde 61 zam gelmiş oldu.
Temmuz, ağustos ve eylülde de özellikle işlenmiş gıda ürünlerinde fiyat artış baskısının sürmesi bekleniyor.
Özetle, maliyet, talep ve beklenti enflasyonunun aynı anda hissedildiği bir süreçten geçiyoruz.
Nakliye maliyeti üçe katlandı
Gıda enflasyonunda enerji maliyeti dolayısıyla da lojistiğin fiyatlar üzerindeki etkisi ciddi şekilde arttı. Geçen yıl yaş meyve ve sebzede kilogram başına 60 kuruş civarında olan nakliye maliyetinin bu yıl 1.5 TL seviyelerine çıktığını ifade eden İstanbul Halciler Derneği Başkan Yardımcısı Muhittin Baran, “Bugün akaryakıt ve diğer girdilerdeki ciddi artışlar olmasaydı, nihai tüketici bu fiyatların çok altında bir seviyede ürün tüketebilirdi. Artık lojistikte haftalık hatta günlük fiyatlar söz konusu.
Ürün yoldayken lojistik maliyetinin arttığına şahit oluyoruz. Geçen yıl Mersin ve Antalya gibi illerden 7-8 bin TL’ye gelen bir tır bugün 26-28 bin TL bandında bir fiyata İstanbul’a ulaşıyor. 23-25 ton domates ya da salatalık taşıyan bir tırda ürünün sadece nakliye maliyeti tüm işlemlerden sonra kilogram başına
1.3-1.5 TL’yi buluyor” diyor.