29 Mart 2024, Cuma
02.07.2021 04:30

İşe yarayan reklam sempatiyi yükseltir, kullanıcıyı yormaz!

Google’da bir kere uçak bileti aradığınızda ya da buzdolabı fiyatlarına baktığımızda başımıza gelenleri biliyoruz. Artık anlamsız reklam bombardımanı yerine kendi rızamızla marka seçme zamanı

Türkiye’de uzun süredir bir internet sitesinde ağız tadıyla haber okumak neredeyse imkansız halde geldi. Üç cümlelik bir haberi bile okuyabilmek için büyük mücadele vermek gerekiyor. Oradan açılan bir pencere, buradan açılan bir video, asla basılamayan ‘kapat’ kutucuğu falan filan. Evet dijital dünyada artık dozu çoktan sınırları aşan ‘reklamlar’dan söz ediyorum. Kabul, Türkiye’de dijital medyanın gelir modeli tamamen reklam kazancı üzerine kurulu. Okura ne kadar çok reklam gösterirseniz geliriniz o kadar artıyor. Zaten, “Türkiye’de okurlar içeriğe para ödemek istemiyor” diye bir klişe var ve bunun karşılığı olarak bedava haber okumak için bu reklamlara katlanıyoruz. Bu nedenle de bir kısır döngü içinde dönüp duruyoruz. Okurunu tuzak başlıklarla kandırmaya çalışan haber siteleri ve birkaç reklam karşılığı bu tuzağa ‘mecburiyetten’ düşmeyi kabul eden çaresiz kitle. Oysa benim için reklamlar ‘katlanılmak zorunda’ olunan bir angarya değil. Eskiden Vogue dergisi, içindeki haber konularından çok arka arkaya verilen lüks ilanları görmek için alınırdı. Bu reklamlar, hem yeni trendler hakkında fikir verir hem de ufkumuzu açardı. Yani reklamlar, aynı zamanda içeriğin çok iyi birer tamamlayıcısı olabilir.

İlk olumlu adımı atan Apple oldu 

Geçtiğimiz Nisan ayı sonundan itibaren Apple, cihaz sahiplerine kullandıkları her App için ayrı bir onay süreci başlattı. “Kullandığınız App, diğer şirketlerin uygulamaları ve web sitelerindeki eylemlerinizi takip etsin mi?” diye izin istiyor. Dijitaldeki her hareketi adım adım takip edilen biz kullanıcılar için bulunmaz bir fırsat. Apple bu anlamda hem etik bir şirket olarak gönülleri kazandı hem de Facebook gibi kişisel verilerimizi toplama ve bunları satma-paylaşma peşinde olmadığını gösterdi. Yıllardır bıraktığımız dijital ayak izlerimiz sayesinde karşımıza çıkan alakasız reklamlardan bıkan bir kullanıcı olarak bu izin şartı benim de çok hoşuma gitmişti. İlk günden itibaren hiçbir uygulamanın beni takip etmesini istemedim. Yine de telefonumda çok sayıda uygulama olduğu için bazıları gözden kaçmış. Bunu, Getir’den bir sipariş verdikten sonra Instagram’da karşıma çıkan “Sonraki siparişinden 30 TL indirim kazandın” reklamını görünce anladım. Telefon ayarlarına gidip hangi uygulamalara izin verdiğime baktım, “Getir” yasaklı listemde yokmuş. Sonra da gerçekten 30 TL indirimim olduğunu fark ettim. O reklamı görmesem bir ‘kelepir avcısı’ olarak bu indirim fırsatını kaçıracaktım. Belki de Getir’in Türkiye’den çıkan en değerli şirket olmasının arkasında bu dijital iş zekası yatıyor. (Ki birçokları onu sadece motosikletli mal dağıtım ağı zannediyor.) 

‘İş zekasını’ iyi kullanmak şart

Bir zamanların kağıda basılı Vogue dergisi örneğinde olduğu gibi bu benim için ‘işe yarayan bir kişisel veri’ kullanımı örneği oldu. Demek ki her zaman kişisel verilerimizin kullanılması aleyhimize değilmiş. Tamam okur olarak reklamlardan çok bunaldık birçok kişi bilgisayarına ‘reklam engelleyici’ filtre filan da koyuyor. Buna karşın iyi bir seyahat sitesinde gezinirken THY’nin indirim kampanyası reklamını görmek bence kimsenin itiraz edeceği bir model değil. Hatta sizi takip etmeyen bir uygulamanın ya da çerezleri doğru kullanmayan bir sitenin, okuduğunuz tatil beldesi için uçak biletleri fiyatlarını göstermemesi bence bir eksiklik olacak. Yakın gelecekte bunu bir ‘iş zekası’ ve ‘kullanıcının işine yarayan’ bir modelle yapan markalar daha da önce çıkacak. Yoksa reklamverenler de bilmeli ki niteliksiz yapılan reklam bombardımanı kirlilikten başka bir işe yaramıyor. Şimdi telefonumda sevdiğim markaların ve bilgilerimi lehime kullanacağına inandığım uygulamaların beni takip etmesine tek tek izin vermeye başladım.