Cuma hutbesindeki “Kadın - erkek arkadaşlığı kişileri zina batağına çekmektedir” cümlesinden anlıyoruz ki, Diyanet flörte karşı. Elbette Diyanet’in “Gençler, hayat kısa, tadını çıkarın” demesini beklemiyorum ama bunu okuyunca “Diyanet’e Freudçu bir bakış mı hâkim olmuş” diye aklımdan geçirmedim de değil...
Diyanet İşleri Başkanlığı’nın geçenlerde bütün camilerde okuttuğu Cuma hutbesi, “Nefsi ve nesli ifsat eden büyük günah: Zina” başlığını taşıyordu.
Bunun nesli nasıl bozduğunu tam anlamadım aslında.
Sonuç olarak bu eylemler bir çocuğun doğması ile sonuçlanıyorsa, anası belli, babası belli; nesil bundan niye zarar görsün?
Kim bilir, belki de Diyanet’te bu işlere bakan hocalar Müge Anlı’ya fazla takılıyorlardır. Evet, orada bir sorun var. Ne diyeyim, bilmiyorum. “Anadolu irfanı” deyip geçemeyeceğim tabii.
Hutbede zinanın, “gençlerin umutlarını karartan, hayallerini yıkan apaçık bir hayasızlık” olduğu da söyleniyor ki burada da gençlerin umutlarının niye karardığını anlayamadım.
İstatistiklere bakıyorum; gençlerin umutlarını karartan o kadar çok şey var ki birilerinin zina yapması onlara vız gelir, tırıs gider.
Geçtiğimiz ayın sonunda açıklanan istatistiklere göre 15 - 24 yaş aralığındaki gençlerdeki işsizlik oranı yüzde 14.5.
Bu rakama bakıp “yine de iyiymiş” diye düşünmeyiniz.
Bu “çalışabilir durumda olan gençler”arasındaki işsizlik oranı.
Askerliğini yapmakta olanlar, hâlâ okumakta olanlar, bir iş bulmaktan ümidini kestiği için iş aramayanlar, eğitime gönderilmeyen kızlar, erkenden evlendirilen kızlar işsiz sayılmıyor.
Yani aslında bu boşta gezer genç nüfus için cinsellik, gelecekleri konusunda son derece karamsar olan bu çocuklar için “eğlenceli bir uğraş” bile sayılabilir.
Hutbeden anlıyoruz ki Diyanet, flörte de karşı: “Kadın - erkek arkadaşlığı kişileri zina batağına çekmektedir” diye dertleniyor.
Bunu okuyunca “Diyanet’e Freudçu bir bakış mı hâkim olmuş” diye aklımdan geçirmedim de değil.
Freud’un “Mutlu Olma İhtimalimiz” isimli aforizmalar kitabından bir söz aktarayım: “Hiçbir erkek birlikte olmak istemeyeceği bir kızla yakın arkadaş olmak istemez.”
Gençler dikkate alır mı ki?
Freud bunu hangi bağlamda söylüyor, az çok tahmin edebiliriz.
Freud’a göre haz veren, doyum sağlayan her nesnenin ve her durumun cinsel bir niteliği var.
Yakın arkadaşlık da böyle bir duygu olduğuna göre Freud’un bu arkadaşlığın ardında cinsel bir dürtü olduğunu söylemesi normal.
Cinselliği, haz veren herhangi bir nesneye ya da uyarıcıya yöneliş olarak tanımladığına göre bu sözü söylemiş olabilir.
Ben de zaman zaman bu konuda endişe yaşıyorum.
Herhangi cinsel bir çekim duymadığım kadın arkadaşlarım var. Acaba anormal miyim diye dertleniyorum ama çevreme bakıyorum benim gibi insanların sayısı, her “merhaba” diyen kadına sarkanlardan katbekat fazla.
Demek ki Şeytan, beni ve kadın - erkek milyonlarca Türk’ü bozamayacağını biliyor, onun için bizlere musallat olmuyor diye düşündüm, Diyanet’in hutbesini okurken.
Öte yandan şurası da var ki günümüzde gençler bu öğütleri dinlerler mi, bir kulaklarından giren bu öğütler hiç soluklanmadan öbüründen çıkar mı?
Genellemelerden hiç hazzetmem ama nispeten muhafazakâr insanların daha çok ziyaret ettiği Haliç kıyılarındaki parklarda bu pazar günü küçük bir tur atarsanız, ikinci olasılık daha güçlü görünüyor.
Flört dediğimiz şey elbette sadece gençler arasında cereyan etmiyor, onun için bu öğütleri biz büyükler de üzerimize alabiliriz tabii.
Flört, insanlık tarihi kadar eski bir öykü ve muhafazakâr görüşler ne kadar aksini öğütlerse öğütlesin, insanlık tarihinin de ayrılmaz bir parçası.
Fransız tarihçi Jean Claude Bologne’ün yazdığı “Gönül Çelmenin Tarihi” isimli kitaptan daha önce de söz etmiştim.
Bologne, flörtün de bir tarihinin olduğunu, kadın - erkek ilişkilerinde zaman içinde görülen değişimlerin bu tarihi belirlediğini anlatıyor.
Vurgu yaptığı en önemli husus, kadının özgürleşmesinin, bu tarihin ana omurgasını oluşturduğu.
Kadının özgürleşmesiyle birlikte gönül çelme yöntemlerinin ve flörtün de çehre değiştirdiğini anlatıyor.
‘Görücü usulü’ bile güncellendi
“Tavlama cinsiyetler arasında bir karşılaşma biçimidir ve sosyolojinin incelediği tüm biçimler gibi tarihsel değişimlere maruz kalır” diye yazmış sosyolog Kintzele de.
Özgür olmayan kadınların, geçmişte neler yaşadığını biliyoruz. Kaçırma, tecavüz, kadının rızasının alınmadığı görücü usulü evlilikler gibi!
Günümüzde de bu kalıpların varlığını sürdürebiliyor olması, en azından bazı kişiler ve çevreler için “normal” algılanması, topluma egemen olan erkek ideolojisinin varlığını koruyabilmiş olmasından kaynaklanıyor.
Geleneksel kültürler, flörtü ahlaki bir çerçevede mahkûm etmeye çalışmış olsalar da günümüzde görücü usulü birleşmelerde bile artık kızların en azından “rızası” alınıyor.
Artık ana - babasının değil, kızın gönlü kazanılmalı ki bir ilişki doğup sürebilsin.
Çiftlerin birbirlerini gerdek gecesi gördükleri zamanlar geride kaldı.
Elbette Diyanet İşleri Başkanlığı’nın nasıl bir işle iştigal ettiğini biliyorum.
Sonuç olarak adı üzerinde: Diyanet İşleri Başkanlığı.
Cuma hutbesinde “Gençler sokağa çıkın, sevişin, flört edin, hayat kısa, genç ve güzelken hayatın tadını çıkarın” demesini beklemiyorum.
Ama bu kadar “sekter” olmaları da gerekmiyor sanırım.
Diyanet İşleri Başkanı’na önerim, kendisine bir Instagram veTikTok hesabı açması.
Asıl zararı verenler belli
Bu mecralarda kendince dini öğütler veren, Kuran’ın mesajından söz eden, hadisleri yorumlayan sakallı, cüppeli, takkeli tipleri takibe alsın.
Sosyal medyada gördüğüm bu tiplerin ciddi cinsel sorunları olduğunu düşünüyorum.
Hatta diyebilirim ki sadece bu tipleri takip eden birisi aklını cinsellikle bozar, insan içine çıkamaz hale gelir.
Kanaatimce Türkiye’de ve başka memleketlerde de “İslam’a ve inanca zarar veren şeyler nelerdir?” diye araştırılsa, birinciliği bu tiplere vermek gerekir.
Böyle bir sıralamada flört eden, birbirini tanımaya çalışan, kendisine anlaşabileceği bir hayat arkadaşı arayan ya da sadece o an için birlikte olmaktan mutluluk duyan gençlerin yeri olmaz.
Bunlardan, flörtçülere sıra gelmez.
Kaçının “tahsisli aracı” var ve ışıklarını yaka yaka kendilerine yol açıyorlar bilmiyorum.
Ancak bakıyorum bu hurafecilere yönelik herhangi bir hutbe olmadığı gibi Diyanet’in bunlarla mücadele ile ilgili bir programı bile yok.
Sonuç olarak şunu söylemeliyim ki flört iyidir hocam, insanın duyumunu artırır, yaşadığını hissettirir. Rahat olun, gençleri bunaltmayın. Herkes kendi hesabını verecek, siz kendinize bakın.