Mehmet Teoman ve Nükhet Duru ile Ankara’da, eski Stad Oteli’nin bir süitinde tanışmıştım. SBF’de öğrenciydim; Yankı Dergisi’nde çalışıyor, Türkiye’nin Sesi Radyosu’na da haftada bir kez “kaşeli” programlar yapıyordum. 10 parmağımda üç marifet yani! “Beni benimle bırak giderken” yeni çıkmıştı, Nükhet bir rüzgar gibi esiyordu. Tuhaf bir şey, o günden hatırladığım tek detay Nükhet’in sahneye çıkmadan önce bir koca parfüm şişesini elbisesinin üzerine boşaltmasıydı. Röportajda neler konuştuğumuz bile aklımda kalmamış. Neresinden baksanız üzerinden 40 yıldan fazla geçti, o otel odasını ve o sahneyi gözümün önünde yeniden canlandıran şey, Mehmet Teoman’ın bu yıl yayımlanan anıları oldu. Metin Solmaz’ın yaptığı bir nehir söyleşi bu, Sevin Okyay’ın ön sözüyle yayınlanmış.
HAFIZAMIZ KÖTÜ ANILARI UNUTMAYA MEYİLLİ
Kitabın adı “Anılar Saçılmış Odaya, Her Yere!” Tanju Okan’ın sesinden dinlediğimiz Kadınım’ın sözlerinden alınmış bu isim. Ve bu şarkı Mehmet Teoman’ın hayatının önemli bir dönüm noktasına karşılık geliyor.

ÂŞIK OLUNAN KADIN ‘KİŞİLİK HEYKELTIRAŞI’DIR
Öte yandan “rüya 11” de kelimenin tam anlamıyla “beş benzemez”! Hepsini tanımıyorum elbette ancak aralarında tanıdığımı zannettiklerim var ve onlar aynı takımın oyuncusu olabilirler mi, pek emin değilim. Kişiliklerimizin temel çizgilerinin doğum ile birlikte ortaya çıkmaya başladığını artık biliyoruz. Büyüdükçe dış dünyaya açılırız ve kişiliklerimiz “dış dünya” denilen bu heykeltıraş tarafından orasından burasından yontulmaya başlar. Bir erkeğin hayatındaki en önemli “kişilik heykeltıraşı” ise âşık olduğu, hayatının kısa da olsa bir bölümünü paylaştığı kadınlardır. Her kadın hayatımızda yeni bir döneme karşılık gelir, izlerini bir daha çıkartılamayacak şekilde kişiliğimize kazır. Ortega Y. Gasset “Yaşamları boyunca birçok kadına âşık olan kişiler vardır; ama açıkça görülen bir değişmezlikle bunların her birinde tek bir dişi tipi yinelenir. Aslında pek çok değişik kadın kılığında genel kapsamlı tek bir kadının sevildiği bu tür maskelenmiş bağlılık, son derece sık rastlanan bir şeydir” diye yazıyor. Kim bilir, belki de Mehmet Teoman’ın “rüya 11”inde bizim yeterince tanımadığımız için anlayamadığımız bir ortak payda var.ERKEKLER BİRBİRİNİ KISKANMA KONUSUNDA ÇOK DAHA BETERBÖCEK
Rob Marshall’ın Nine/Dokuz isimli bir filmi var. Penelope Cruz’un, filmdeki dans sahnesi eminim ki erkekler arasındaki Whatsapp gruplarında kapalı gişe oynamıştır! İşte bu da izlemeyenler için bir bağlantı, tıklayın, sonra teşekkür edersiniz. Marshall bu filmi Fellini’nin 8,5 filmine nazire olarak çekmiş. Erkek başrol oyuncusu Daniel Day Lewis, orta yaş krizi geçiren bir film yönetmenini canlandırıyor. İzninizle filmdeki kadın rollerini de yazayım: Karısı Luisa (Marion Cotillard), metresi Carla (Penelope Cruz), ilham kaynağı Claudia (Nicole Kidman), yapımcısı, sırdaşı ve kıyafet tasarımcısı Lilliane (Judi Dench), Amerikalı gazeteci Stephanie (Kate Hudson), çocukluk anılarından fahişe Saraghina (Stacy Ferguson) ve annesi (Sophia Loren)! Nasıl? Mehmet Teoman’ın rüya takımıyla yarışacak sıklette bir kadro bu da. Kendini bilen her erkek böyle bir “rüya kadroyla” sahalarda olmayı hayal edecektir elbette ama benim önerim böyle bir karar vermeden önce iki kere düşünmektir. Çünkü arkadaşlar, bu gördüğünüz uzun liste farklı farklı kadınlardan oluşuyor olmakla birlikte esasen bir tek kadına karşılık geliyor. Bazılarımız için gerçek anlamda bir tek kadının hayatımızdaki varlığı yeterli olurken, bazılarımız için de “bir kadın, birçok kadından oluşur”! Bu o kadınların tek tek bakıldığında eksikleri olmasından kaynaklanmaz. Böyle erkeklere “maymun iştahlı” da derler, Türkçe argoda “başında iki harfli bir başka kelime daha olan-salak” da! Bunlar boş laflardır ve bana soracak olursanız erkek milleti, hemcinslerini kıskanmak konusunda kadınlardan daha beterböcektir. Böyle söylerler çünkü kıskanırlar. Hayvanlar aleminin erkekleri, kendi türlerinin dişilerini etkileyebilmek için doğal donanımlara sahip olarak doğarlar. Parlak yeleler, gür kükremelere olanak veren ses telleri, rakip erkekleri korkutacak güçlü kaslar vs. O donanımlara yeterince sahip olamayan hayvan birey, genlerini bir sonraki kuşağa aktaracak dişi bulamadığı için zaman içinde elenir, gider. İnsan türünün erkeği böyle donanımlara sahip olarak doğmaz. Eğer palavracı birisi değilse çoğunluğun cinsel organı ortalama boydadır ve dişileri etkileme konusunda o ortalamanın yarısına ancak sahip olan bir orangutanınki kadar işe de yaramaz. Karnında altılı paket taşımak için spor salonunda günlerini harcamanın manası yoktur, plajda değilsen kimse görmez. Mesela o “six pack” denen şeyden bende de var ama ben dağınıklıktan hoşlanmayan bir karakter olduğum için hepsi tek bir yerde, bir arada duruyor, zaten kimse de görmüyor. Onun için yarış başka alanlarda sürer gider: Güç ve iktidar gibi soyut şeylerde ya da otomobil, tekne, uçak, dolgun bir cüzdan gibi ölçülebilir “uzunluklarda”. Ama bütün bunların hepsiyle rekabet edecek şey ise “zeka” olarak ortaya çıkar. Stephen Hawking’i hatırlarsınız.