Mimarlık tarihçisi ve kuramcısı, akademisyen Uğur Tanyeli yeni kitabı Korku Metropolü İstanbul’da (Metis) “mekân kurucu” olarak bir duygunun, kavramın izini sürüyor: Korku. Kadının toplumsal kimliğindeki değişim, özgürlüğe dair kısıtlamalar, kentteki yer ve sokak adları, ortamın çirkinleşmesi, göç vb. faktörlerin yarattığı korkulara dair önemli bir inceleme bu. Ortaya, “korkular imparatorluğu”nun inşasına dair önemli bir kaynak çıkıyor.
Korku Metropolü İstanbul nasıl bir çalışma sonucu oluştu?
Kitap, modern metropollerin korku ürettiği biçimindeki genel kuramsal kavrayışın dünyadaki tırmanışıyla ilgili bir sorunsala odaklanıyor. Bunun İstanbul özelinde hiç tartışılmayışı epey uzun süredir beni meşgul ediyordu. İstanbul’un korku rejimlerinin tarihi bağlamında dünya çapında önemli ve ayrıksı bir kent olduğunu düşünüyordum. Nihai metni oluşturmak yoğun biçimde iki yıl kadar sürdü ancak konuyla on yılı aşkın süredir ilgileniyordum.
“Bu kent tüm çağlarıyla bizim”
Kentteki yer ve sokak adlarına baktığımızda da korkunun ipuçlarını edindiğimizi söylüyorsunuz. Size göre en çarpıcı örnekler hangileri?
İstanbul dünyada sokak adları en çok değişen yerlerden biri. Örneğin, bugün gayrimüslimlerle ilgili sokak adı neredeyse hiç yok. Oysa geç 19’uncu yüzyılda nüfusun yaklaşık yarısı gayrimüslimdi. Dolayısıyla Rumlarla, Ermenilerle, Avrupalılarla ilişkili pek çok sokak ve yer adı vardı. Hepsi değiştirilmiş. Bunun kentin sahiplenilmesi bağlamında bir korkudan başka neyle ilgisi olabilir? Münih’te, Viyana’da Türk Caddesi, Türk Sokağı gibi adlar var. Eş değerlerini İstanbul için düşünebiliyor musunuz?