Sorun asgari ücretin kaç lira olduğu değil. Türkiye için asıl tartışılması gereken sorun asgari ücretlilerin çalışan nüfus içerisinde giderek artan oranıdır. Türkiye’de şu an çalışan nüfusun yarıdan fazlası adı üstünde bir istisna olması gereken asgari bir ücrete talim ediyor. Bu tablodan nasıl bir Türkiye yüzyılı çıkar?
Dolar bazında rekor 2013 yılına ait!
Önce asgari ücret artışına hızlıca göz atalım. Bu son yapılan ve genelde olumlu karşılanan artışla yıl sonuna kadar uygulanacak asgari ücret 11 bin 402 TL olarak açıklandı. Bugünkü kurla bu rakam 482 dolara denk geliyor. Bu rakamı geçmiş yıllarda açıklanan asgari ücret rakamlarıyla TL üzerinden kıyaslamanın bir mantığı olmadığı için tüm tartışmalarda hesap dolar bazlı yapılıyor. Öyle olduğu için de bu sene açıklanan asgari ücretin dolar bazında rekor seviyede olduğu ifade ediliyor. Ancak bu hesap doğru değil zira bu karşılaştırma doların son 20 yılda değerinin sabit olduğunu varsayıyor. Tıpkı TL gibi ABD doları da son 20 yılda enflasyon karşısında eridi. Her ne kadar ABD enflasyonu bizimki kadar yüksek olmasa da son yıllardaki yüksek enflasyonla dolarda da ciddi bir değer kaybı var. En son yapılan hesaplamalara göre 2002 yılındaki 1 doların bugünkü değeri 1.69 dolar.
O nedenle bu sene açıklanan asgari ücreti dolar enflasyonunu da hesaba katarak incelemek için hızlıca bir tablo hazırladım. Aşağıdaki tabloda 20 yıl önce, 10 yıl önce ve bu son iki yılda açıklanan resmi asgari ücret rakamlarını TL ve dolar olarak açıklandığı seneki değerleriyle görebilirsiniz. Tablonun üçüncü sütununda ise geçmiş yıllarda açıklanan asgari ücretin bugünkü dolar değerini bulabilirsiniz. 2002-2003 krizinin en sıcak iki yılında asgari ücret bugünkü değeriyle 300-400 dolar arasında seyretmiş. Ancak 2012-2013 döneminde, yani 10 yıl evvel, asgari ücret bugünkü dolar değeriyle zirveyi görmüş. 2013 senesinde asgari ücret bugünkü dolar değeri ile 589 dolara denk geliyor! Ancak geçen seneki asgari ücret 2002 kriz dönemindeki değerine geri inmiş.
Asgari ücret bir istisna olmalı
Bu sene yapılan artışla geldiğimiz nokta ise hala 2013’teki seviyenin altında. Şunu da yeri gelmişken yazayım. Bu sene asgari ücretli oranı yüzde 50’yi aşmışken, 2013’te asgari ücretli oranı ilk defa yüzde 40’ın altına inmişti.
Asgari ücret pek çok ülkede istisna bir kural olarak uygulanıyor. Amerika’da mesela asgari ücretlilerin sayısı birkaç yüz binden oluşuyor ve çoğunluğu genç ve yaz tatilinde çalışan öğrencilerden ibaret. Bize daha çok benzeyen Doğu Avrupa ülkelerinde bile asgari ücretli çalışanların oranı bizdekinin yarısına ulaşmıyor. Dediğim gibi bizim asıl sorunumuz Türkiye’de asgari ücretin düşük olması değil. Yukarıdaki rakamları bizim için sıkıntılı kılan Türkiye’de çalışanların yarıdan çoğunun asgari ücretli olması. Bizde oran yüzde 50’yi aşarken AB ortalaması 10’un altında kalıyor! İspanya, Yunanistan ve Hollanda’da bu oran yüzde 5’in altında. İşin gerçeği şu ki pek çok ülkede asgari ücret bir istisna ve geçici bir gelir seviyesi iken bizde artık asgari ücret yüksekokul mezunlarının emekli olurken aldığı maaşa denk geliyor.
Açlık sınırında hayatlar
En son açıklanan asgari ücrete bir de açlık ve yoksulluk sınırı kriterleriyle bakalım. Asgari ücretten beklenen çalışan bir kişinin insanca yaşaması için gerekli asgari alım gücünü sağlaması. Bunun da ölçüsü asgari insanın açlık sınırı rakamını aşması. Ancak eğer söz konusu olan çalışan nüfusun yarıdan fazlasıysa, o zaman asgari ücretten beklentimiz çalışan nüfusun yarıdan fazlasının yoksulluk sınırını da aşması. Her ne kadar ortada bu iki kriter için farklı hesaplar olsa da ben Türk-İş tarafından açıklanan en son verilere baktım, ki orada açlık sınırı 10 bin 362 lira, yoksulluk sınırı ise 33 bin 752 lira olarak açıklanmış. Yani son artışla birlikte asgari ücretli bir çalışan açlık sınırını aşıyor ama yoksulluk sınırının çok altında kalıyor. Tabii açlık sınırı da bugün itibarıyla aşılmış durumda. Önümüzdeki birkaç ay içinde enflasyon ve kur farkıyla birlikte açıklanan bu asgari ücret tekrar hızla açlık sınırının altında kalacak. Bu sene bitmeden bu dediğim neredeyse matematiksel bir kesinlik olarak gerçekleşecek. Yoksulluk sınırı, ki 4 kişilik bir ailenin insanca yaşaması için gerekli miktarı söyler, şu an artmış olarak açıklanan asgari ücretin neredeyse 3 katına denk geliyor.
Tabi bütün bu veriler Türkiye ortalaması üzerinden yapılıyor. Ama şunu biliyoruz ki İstanbul’da yaşamakla Ardahan’da yaşamak aynı şey değil. Türkiye’de asgari ücretin bölgesel değil, ulusal bir şekilde belirleniyor olması bu anlamda ek başka sorunlar ortaya çıkartıyor. O nedenle özellikle büyükşehirlerde yaşayan asgari ücretli bir çalışan hem açlıkla hem de derin bir yoksullukla başa çıkmak zorunda bırakılıyor.
2023 hedeflerine şimdi daha uzağız
Eskiden 2023 vizyonu deniyordu. O vizyonda hedef kişi başı 25 bin dolar gelire ulaşmak, ülke bazında ilk 10 ekonomi arasına girmek idi. 2023 senesi geldi ve geçiyor. Yukarıdaki iki hedeften eskiye göre şimdi çok daha uzağız. O nedenle olsa gerek 2053 ya da 2071 gibi yeni bir tarih vermek yerine Türkiye Yüzyılı vizyonu kullanılıyor son dönemde. Bu şekilde en azından hedef 80 yıla yayılmış oluyor. Bu yüzyılda yukarıdaki iki hedefe, yani kişi başı 25 bin dolar ve ülke bazında ilk 10 ekonomi hedefine ulaşmamız için yapmamız gereken ödev geçmiştekiyle aynı: Türkiye geleneksel ekonomik üretim modelini yapısal reformlarla değiştirip “katma değeri yüksek üretime” geçmek zorunda.
Katma değeri yüksek üretim demek, yapılan her işe akıl ve tasarım katmak demek. Yüzyılın başında bilgi ekonomisi diye ezberlediğimiz mesele bu. Bu tarz üretim için de ihtiyaç duyduğumuz temel girdi ‘beceri seviyesi yüksek’ bir iş gücü. Türkiye genç nüfusuyla bu tarz bir iş gücü potansiyeli yaratabilecek nadir ülkelerden biri. Her ne kadar sıkıntıları olsa da hala ülkemizde çok iyi yetişmiş bir beyaz yakalı kesim var. Özellikle tıp ve yazılım gibi ileri seviye beceri gerektiren alanlarda dünya ile rekabet edebilecek potansiyelimiz var. Ancak potansiyelin varlığı tek başına bir anlam ifade etmiyor. Önemli olan var olan potansiyeli açığa çıkartmak. İşte bu noktada asgari ücretle kontrol altına alınan düşük ücret politikası Türkiye yüzyılı hedeflerine ulaşmanın önündeki en büyük engeli teşkil ediyor.
Eğer asgari ücretli çalışanların oranı tıpkı başka ülkelerdeki gibi tek haneli bir rakam olsaydı yukarıdaki tablodan endişe etmeyebilirdik. Ancak çalışanların yarıdan fazlası açlık ve yoksullukla sınanırken, geriye kalan çalışanların gelir seviyesi hızla düşerken, iyi yetişmiş gençlerin önemli bir kısmı ülkeyi terk etme hayali kurarken bizim asgari ücretteki palyatif artışları bir tarafa bırakıp Türkiye yüzyılını gerçek yapmak için gerçek gündeme, yapısal reformlara dönmemiz gerekiyor.
İşte bu noktada bizdeki çalışan nüfusun yarıdan fazlasının asgari ücretli çalışan oranı ve bu grupla beyaz yakalı dediğimiz daha iyi eğitim almış grup arasındaki makasın Türkiye’de asgari ücretin temel ücret olması ister istemez beceri seviyesi dünya standardında olan çalışanları ülkenin ya da ekonominin dışına itiyor. Olanağı olan yetişmiş insan gücümüz yurt dışına çıkarken, kendisini iyi yetiştirmiş gençler asgari ücrete talim etmek yerine evde oturmayı ya da tamamen ekonominin dışına itilmeyi kabul ediyor. Var olan ücret politikası bir anlamda yetişmiş insan gücünü cezalandırmak üzerine kurulmuş durumda.