Bazen Donald Trump’ın politikalarının ABD ve dünya üzerindeki gerçek etkisini görmek için Amerika dışına çıkıp Ukrayna gibi yerlere gitmek gerekiyor. Birkaç gün önce Kiev’de apaçık gördüğüm zıtlık çok çarpıcı: Trump İsrail demokrasisini ölümüne seviyor, Ukrayna demokrasisini ise tabiri caizse ölümüne yok sayıyor.
Son birkaç yılda Ukraynalılar yeni savaş şartlarına uyum sağlayan bir sistem kurup kendi İHA sanayilerini geliştirdi. Bu sistem öyle hızlı ki Ukrayna ordusundaki mühendisler Rusların karşı önlemlerine yanıt vermek için İHA’larını her saldırıda yeniden kodluyor. Katıldığım Yalta Avrupa Stratejisi konferansının ev sahipleri bir İHA montaj hattını görücüye çıkardı: Bir kişi şasiyi, bir kişi pervaneyi, bir kişi de kontrol panelini monte ediyordu. İki günlük konferans boyunca lobide 100 civarı İHA montajını tamamladıklarını tahmin ediyorum.
Ukraynalılar demokrasilerini kurtarmak için Trump’ı beklemiyor. ABD Başkanı son aylarda Ukrayna-Rusya savaşı konusunda da bir öyle bir böyle diyor: Bir gün Ukrayna’yı savaşı başlatmakla suçluyor, ertesi gün Putin’in petrol ihracatına yaptırım getirme sözü veriyor, ardından Truth Social’da “Bu TRUMP’ın değil Biden ve Zelenski’nin SAVAŞI” diye yazıp Putin’in adını bile anmıyor. Trump salı günüyse Birleşmiş Milletler Genel Kurulu’nda Ukrayna Devlet Başkanı Volodimir Zelenski ile görüştükten sonra Ukrayna’nın “savaşacak ve topraklarının tamamını GERİ KAZANACAK” durumda olduğunu ilan etti. Ama ABD adına yeni yardım teklif etmedi.
İyi ama kurtuluş için sadece demokratik kurumlara güvenebilir miyiz? Bugünkü Amerika’ya Kiev veya Kudüs’ten bakınca savaşın orta yerindeki demokrasi aşığı Ukraynalı ve İsraillilerin, demokratik kurumlarını yok etmeye çalışan otokratları geri püskürtmek için gösterdiği azim fark ediliyor.
Bir de Trump’ın kendisini eleştirmenin “yasadışı” olması gerektiği yönündeki açıklaması sonrası ABD’deki tepkilere bakın. Silikon Vadisi’nin teknoloji devleri ve neredeyse bütün Cumhuriyetçi Parti başta olmak üzere en korkaklar bir şey yokmuş gibi yapıyor. Ama en coşkulu aktivistler de tweet atmakla veya favori liberal influencer’larının paylaşımlarını “beğenmekle” övünüyor ve yetiniyor. Böyle bir protestonun Samanyolu’nda havan topu ateşleyip sonuç beklemekten farkı yok. Şükürler olsun ki kadın hakları ve sivil haklar hareketleri döneminde sosyal medya yoktu.
Halbuki Kiev’deki demokrasi aktivistleriyle konuşunca çok farklı, kendi demokrasime dertlenirken gözden kaçırdığım bir şey gördüm. Zelenski’nin başında bulunduğu iktidardaki Halkın Hizmetkarı partisi bu yaz başında bir yasa geçirmişti. Yasa uyarınca iki bağımsız yolsuzlukla mücadele kurumunun (Ukrayna Ulusal Yolsuzlukla Mücadele Bürosu ve Özel Yolsuzlukla Mücadele Savcılığı) üst düzey yolsuzluk davalarında kimin yargılanabileceğine karar verme yetkisi elinden alındı. Kovuşturma yetkisi cumhurbaşkanı tarafından atanan başsavcıya devredildi. Böylelikle en üst düzey yetkilileri ilgilendiren yolsuzluk soruşturmaları cumhurbaşkanlığınca tek taraflı olarak kapatılabilecek veya yeniden yönlendirilebilecekti.
Kötü haber Zelenski ve son derece güçlü Cumhurbaşkanlığı Ofisi Başkanı Andriy Yermak’ın bu yasayı zorla geçirmiş olması. Ama iyi haber de var: Gençler başta olmak üzere sıradan Ukraynalılar yasaya karşı çıktı. Üstelik bunu sadece Facebook sayfalarında emoji paylaşarak yapmadılar. Putin’in neredeyse her günkü ölümcül İHA saldırılarına karşı direnirken Zelenski ile Yermak’ın yolsuzlukla mücadele kurumlarından el çekmesi için de sokaklara dökülüp protestolar düzenlediler. Zelenski yasayı imzaladıktan birkaç gün sonra yeniden oylamaya ve neticede iptal etmeye mecbur kaldı.
Amerikalılara sesleniyorum: Donald Trump demokrasiye bağlı bu insanları sırf dostu Vladimir Putin’i desteklemek uğruna bizim adımıza mağdur ediyor. Trump’ın Ukrayna demokrasisini “yok saydığını” söylerken kast ettiğim bu. ABD Başkanı, Putin’i destekleyip Ukrayna’nın davasına yardımı kesmekle Ukraynalıları kendi demokratik serüvenlerini hem kurmak hem de güçlendirmek için daha fazla çaba sarf etmek zorunda bırakıyor.
Kiev’de Ukrayna’nın en etkili gazetecilerinden Vitaliy Sych ile görüştüm. Halkın yolsuzlukla mücadele yasalarını geri getirme çabasının “Ukrayna için iyi olduğunu” söyledi. Öte yandan “Amerikalıların bu kadar kolay ve çabuk pes edip yetersiz, tuhaf ve yıkıcı bir başkanın önünü açması karşısında şaşkına döndüğünü ve hayrete düştüğünü” ifade etti.
Aynı şeyi İsraillilerden de duyuyorum: On binlerce İsrailli, Başbakan Binyamin Netanyahu’nun İsrail Yüksek Mahkemesi’nin siyasetçileri denetleme yetkisini elinden alma girişimini protesto etmek için dokuz ay boyunca her cumartesi toplandı ve şimdilik başarılı oldular. Aynı İsrailliler şimdi de hemen her cumartesi sokakta. Gazze Şeridi’ndeki savaşın sona ermesini ve İsrailli rehinelerin bir an önce iadesini talep ediyorlar.
Ancak karşılarında Netanyahu ve Trump gibi iş birliği halindeki iki otoriter lider var.
Trump bütün Gazze’nin askeri işgali için Netanyahu’ya fiilen açık çek verdi. İsrail ordusu komutanı çıkış stratejisi olmadığı için planı pervasızlıkla eleştirse de Gazze’yi toz duman etmek ve ağır sivil kayıplara yol açmak için önlerinde engel yok. Trump ayrıca Filistin Yönetimi lideri Mahmud Abbas’ın bu hafta New York’ta yapılacak BM toplantılarına katılmasını yasakladı. Böylece Netanyahu’nun Filistin Yönetimi’nin Batı Şeria’daki meşruiyetini zedeleme çabalarını desteklemiş oldu. Bu tavır BM’nin çöküşüne bile yol açabilir. ABD Başkanı bunun yanı sıra İsrail’in mevcut yerleşimleri E1 bölgesini de içine alacak şekilde genişletmesi için yeşil ışık yaktı. Geçmiş ABD başkanları işgal altındaki Batı Şeria’yı Doğu Kudüs’ten tamamen kopararak bölünmemiş bir Filistin devletinin kurulmasını imkansız hale getireceği gerekçesiyle bu genişlemeye uzun süre karşı çıkmıştı.
Trump’ın İsrail büyükelçisi olan Hıristiyan Siyonist Mike Huckabee ABD’nin varıyla yoğuyla İsrail’deki yerleşimci hareketinin arkasında durduğunu söyleyip Gazze ve Batı Şeria’dan bir şekilde sağ salim çıkma umudunu koruyan seküler ve liberal İsraillileri yok sayıyor. Huckabee bütün Amerika’nın bütün İsrail için atadığı büyükelçi değilmiş de Batı Şeria’daki İsrailli yerleşimcilerin ABD büyükelçisiymiş gibi davranıyor. Bu tavrı utanç verici.
İsrail’i ölümüne sevmek derken bunu kast ediyorum. Çünkü bu gidişattan tek bir sonuç çıkabilir: İsrail Batı Şeria’yı kalıcı olarak işgal etmesinin yanı sıra Gazze’deki askeri işgali de kalıcı hale getirir. Böyle bir durumda en iyi ihtimalle 7 milyon civarı İsrailli Yahudi, Ürdün Nehri ile Akdeniz arasındaki yaklaşık 7 milyon Filistinli Arap’ı sonsuza kadar kontrol etmeye uğraşır. Kötü senaryoda ise İsrail önünde sonunda milyonlarca Filistinliyi Batı Şeria ve Gazze’den sürerek Amerika’nın en güvenilir iki Arap müttefiki olan Mısır ve Ürdün’de istikrarsızlığa yol açar.
İki ihtimal de sonsuz bir savaşa davetiye çıkarmak anlamına gelir. Böyle bir savaş TikTok’tan canlı yayınlanır, bütün dünyada gençlerin ve yeni jenerasyonların sırt çevirmesiyle birlikte İsrail en büyük parya devletlerinden biri haline gelir. Geçen hafta sonu İngiltere, Kanada, Portekiz ve Avustralya, İsrail’in endişelerini görmezden gelip Filistin devletini tanıma kararı aldı. Karar İsrail’in Batı Şeria’daki toprak gaspına ve Gazze’deki askeri işgaline verilmiş bir ceza gibi görünüyor. Neyse, Huckabee’nin İsrail için geliştirdiği mesihçi evanjelik vizyon gerçekleşsin de ne olursa olsun! Çok teşekkürler.
Netanyahu bile ülkeyi nasıl bir yalnızlığa götürdüğünü dolaylı olarak kabul etmiş gibi. Hatta bunu erdemmiş gibi göstermeye çalışarak saçma sapan bir tavırla, İsrail’in gücü sayesinde Orta Doğu’nun yeni “Sparta’sı” olacağını söyledi.
Bu yüzden Amerika’ya dışarıdan, mesela Kiev veya Kudüs’ten bakınca Trump’ın ABD ya da bu ülkelerdeki demokrasiyi kurtarmak gibi bir derdi olmadığı görülüyor.
Ancak lütfen bu yazıyı Facebook’ta veya X’te paylaşmayın. İçindeki bir noktaya değinmeyin. Harekete geçip fark yaratın. En azından bir kişiyi, 2026 ABD ara seçimlerinde hem ABD’deki hem de Kiev ve Kudüs’teki demokrasiyi korumayı ve Trump’ın otoriterliği ya da Silikon Vadisi’nin kârları yerine anayasamıza öncelik vermeyi vaat eden bir adaya oy vermeye ikna edin.
Aksi takdirde bizim de sonumuz Sparta gibi olacak. Tarihi biraz bilenlerin malumu olduğu üzere, Sparta’nın akıbeti hiç de parlak olmamıştı.
© 2025 The New York Times Company