19 Nisan 2024, Cuma
28.05.2021 06:00

Bir polisiye virtüözünün romanı

Franchise Davası’nda mülayim İngiliz kasabası Milford’da gizemli bir olay ve sonrasındaki soruşturma anlatılıyor. Kendinize soruyorsunuz: Bu kadar iyi nasıl yazılabilir?

Polisiye yazarıysanız Josephine Tey romanlarını okurken girdiğiniz ruh hali, bir müzisyenin Chopin noktürnlerini dinlerken girdiği ruh haline benziyor. Kendinize soruyorsunuz: Bu kadar iyi nasıl yazılabilir? Bu kadar yaratıcı cümleler, böyle bir armoni nasıl oluşur? Bütün bunları doğal bir akıcılık içinde, okuru sıkmadan yapmak nasıl bir hüner? Hele ki eserin, hakkında çok az şey bilinen, internetteki birkaç resminde kendi halinde bir mürebbiyeye benzeyen birinin elinden çıkmış olması daha da şaşırtıcı…  Gerçek adı Elizabeth MacKintosh olan, 1896 doğumlu münzevi yazar Josephine Tey’in Zamanın Kızı romanını birkaç yıl önce okuduğumu hatırladım. Britanya Polisiye Yazarlar Birliği tarafından “Tüm zamanların en iyi polisiye kitabı” seçilen roman (April Yayınları, 2015), suçlu kovalarken bacağını kıran polis dedektifi Alan Grant’ın, hastane yatağında sıkıntıdan kafayı lanetli kral “katil” III. Richard’a takması ve tarih kitaplarına dalarak 15’inci yüzyıldaki vakayı sil baştan soruşturması gibi dahiyane bir fikre dayanıyordu. Hem konudan hem de anlatımdan etkilenmemek elde değildi.  Aynı dedektif Grant bu sefer karşımıza, bir başka Tey romanında yan karakter olarak çıkıyor. Franchise Davası, Sahi Kitap tarafından, Betül Cevahircioğlu’nun çevirisiyle yayımlandı. Romanda mülayim İngiliz kasabası Milford’da 40’lı yıllarda yaşanan gizemli bir olay ve sonrasındaki soruşturma anlatılıyor. On beş yaşındaki Betty Kane, kasabanın dışındaki Franchise adlı müstakil evde yaşayan anne-kız tarafından kaçırılıp haftalarca alıkonulduğunu ve işkence gördüğünü iddia ediyor. Üstelik hapis tutulduğu tavan arasını polise ayrıntılarıyla tarif ediyor. Vücudundaki yaralar dehşet verici.   

Filme ve diziye de uyarlandı

40 yaşındaki Marion ve yaşlı annesi, Milford’a birkaç yıl önce taşınmış. Haklarında kimse pek bir şey bilmiyor. Haliyle, bu olayla ahalinin ve yerel polisin gözünde kasabanın cadılarına dönüşüyorlar. Can havliyle avukat Robert Blair’i arayıp ondan masumiyetlerini kanıtlamasını istiyorlar. Hayat felsefesi etliye sütlüye karışmamak olan müzmin bekâr kasaba avukatı, tanımadığı insanlardan gelen çağrıyı gönülsüzce kabul ediyor. Ne var ki soruşturmanın içine girdikçe, çelişkileri fark ettikçe ve gönlünü Marion’a kaptırdıkça resmen dedektifliğe soyunuyor. Bize de okurken sormak kalıyor: Marion ve annesi sahiden masum mu? Kurban olduğunu iddia eden genç kız yalan mı söylüyor? Yoksa iyi niyetli avukat Robert bir başka kurban mı?  Filme ve BBC dizisine de uyarlanan Franchise Davası kara roman havasında akıp sonunda mahkeme polisiyesine dönüşüyor. Kime güveneceğinizi bilemiyor, sık sık kafası karışan Robert’le özdeşleşiyorsunuz. Çağdaşı Amerikalı kara romanlardan farkıysa her şeyin aşırı derecede Britanyalı olması… Josephine Tey’in anlatımı o kadar iyi ki, adanın savaş sonrası durgun kasaba hayatında bile bize heyecan yaşatıyor. Franchise Davası/ Josephine Tey/ Çeviren: Betül Cevahircioğlu/ Sahi Kitap/ 312 Sayfa.