Parfüme dair en sevdiğim şey ihtimallerin sonsuzluğu. Güzellik sektörünün yoruma en açık üyesi olduğunu düşündüğüm bu kategoride içerikte kullanılan notalar, temiz içerikli opsiyonların gündeme gelmesi ile formülasyonlar ve ilham anlamında keşfedilecek yeni alanların bitmesi imkansız. Bu noktada elbette parfümleri yaratan önemli isimlerin duyuları kanvas olarak kullanan gerçek birer sanatçı olmasının payı büyük. Son günlerde parfüm dünyasını hareketlendiren yenilikleri sizlerle paylaşırken, bir yerlerde başka yazıların konusu olacak, bambaşka koku süreçlerinin olduğunu bilmek harika bir his.
Dior’a yeni isim
Geçtiğimiz aylarda Dior Parfums’ün baş parfümörü François Demachy’nin koku yaratım sürecini anlatan belgesel Nose ile ilgili izlenimlerimi paylaşmıştım. 15 yıllık pozisyonunu bırakacağını duyurması ile zihnimde iz bırakan bu kıymetli belgeselin aslında Demachy’nin kutlama ve vedası olduğunu anladım. Demachy’nin yerinin doldurulması elbette söz konusu değil, ancak Dior’un yeni baş parfümörü olacak isim bu hafta itibariyle görevine başladı. 52 yaşındaki Francis Kurkdjian, hem kendi markası hem de Burberry, Elie Saab gibi markalarla çalışmış deneyimli bir isim. Ayrıca Jean Paul Gaultier’nin ikonik parfümü Le Male’in de yaratıcısı. Kurkdjian, ilkbaharda gerçekleştirdiğim söyleşide sektöre girmesinin ardında küçüklüğünden beri sanat ve modaya olan tandansı olduğunu belirtip “Bale, piyano, müze gezileri derken, beni erken yaşta sanat ile tanıştıran ve hatta beni couture dünyasına bile entegre eden ailem tarafından yetiştirilmiş olmak benim için şans. İki dedem de couture zanaatı ile ilgileniyordu, annemin çok yakın bir arkadaşı ise Christian Dior ile çalışıyordu” demişti. Kurkdjian’ın kişisel tarihi için büyük önem taşıyan Dior markası için kuracağı koku dünyasını merakla bekliyorum.
Ünlü konyak markasının varisi Kilian Hennessy, kendi adını markası Kilian Paris’in sofistike ve beklenmedik isim ve içeriklerine sahip koku tasarımları ile tanınıyor.
Hip hop konyak kokuyor
14 yıllık çalışmanın ardından 2020’de konyak notası içeren Angels’ Share’i lanse eden ve daha önce hiçbir ünlü isim ile iş birliği yapmayan marka, bu parfüm için sürpriz bir şekilde Amerikalı hip hopçu French Montana ile bir araya geldi. Sınırlı sayıda üretilen altın zincir detaylı şişeler, Amerikan hip hop kültürünün parçası olan ve şarkılarda da çok sık adı geçen konyağı kutluyor. Cinsiyetsiz parfümün notaları arasında tabii ki konyak, fındık, tonka fasulyesi, meşe ağacı, vanilya ve sedir var. Koku, tat ve müziğin birlikteliğinden doğan Angels’ Share’in sektörde farklı duyuları bir araya getirecek başka farklı çalışmalara esin kaynağı olacağını düşünüyorum.
İlham çaydan
Bir başka içecekten ilham alan koku ise Le Labo’nun en yenisi Thé Matcha 26. Japon kültürü için yalnızca bir içecek değil, içe dönüşü sembolize eden bir ritüel olan matcha çayını ana içerik olarak alan parfümde, vetiver, sedir, kan portakalı ve incir notaları var. 2015’te markanın siyah çaya ithafen çıkardığı Thé Noir, bugüne dek kokladığım en zamansız ve kendine has parfümlerden biri; bu sebeple Thé Matcha’dan beklentim yüksek. Bir başka niş parfüm markası Byredo’nun en yenisi Mumbai Noise, Hindistan’ın kakafonisi ile bilinen şehrinin ruhunu koku ile tasvir etmeyi amaçlıyor. Byredo’nun kurucusu Ben Gorham’ın büyükannesini ziyaret ettiği çocukluk günleri anılarının çıkış noktası olduğu yaratım sürecinde içerik olarak Hindistan’a özgü davana bitkisi, kahve, laden, sandal ağacı ve oud seçildi. Önümüzdeki günlerde Beymen’de satışa çıkacak olan baharatlı koku, aklıma bir kez daha İstanbul’a adanmış bir niş parfüm için çoktan zamanın geldiği düşüncesini getirdi.