18 Aralık 2024, Çarşamba Gazete Oksijen
Haber Giriş: 30.09.2022 09:45 | Son Güncelleme: 30.09.2022 09:45

12’si yasla geçen 20 günde sterlin nasıl dibe vurdu?

Kraliçe Liz Truss’ı 6 Eylül’de başbakanlığa atadı. 2 gün sonra da öldü. Cenazeye kadar geçen 12 günde ülke stop etti. Yeni hükümetin yas bittikten sonra açıkladığı 45 milyar sterlinlik vergi indirimi sonrası piyasalar karıştı, 26 Eylül’de sterlin tarihin en düşük değerine geriledi
Hafta başından beri İngiliz basınının manşetlerini ülkedeki finans krizi süslüyor (Fotoğraf: Getty Images)
Hafta başından beri İngiliz basınının manşetlerini ülkedeki finans krizi süslüyor (Fotoğraf: Getty Images)

"Honey, I shrunk the quids." İngiltere’nin esprili tabloid gazetelerinden Daily Star’ın geçen hafta başında attığı bu başlık, Ada’nın en çok konuşulan manşeti oldu. Manşetin fotoğrafında Britanya Ekonomi Bakanı Kwasi Kwarteng’in terini silerken bir fotoğrafı yer alıyordu.

Manşet, 1989 yapımı Amerikan bilim kurgu komedisi “Honey, I Shrunk the Kids”e gönderme yapıyordu. Türkiye’de “Eyvah! Çocuklar Küçüldü” adıyla gösterime giren filmde, evindeki laboratuvarında denemeler yapan bir bilim insanının çocuklarını küçültmesi konu ediliyordu.

Tamam “kid” çocuk demek de, “quid” neyin nesi? Quid, 17’nci yüzyılın sonlarında İngiliz sterlinine verilen bir isim. İngilizceye nasıl girdiği tartışma konusu. Bir rivayete göre, ülkelerinde altın ve gümüş paralara “scudo” diyen İtalyan göçmenler sayesinde dile yerleşmiş. Bir diğerine göre ise, Britanya’da bir zamanlar tüm kağıt paralar Wiltshire kentinin Quidhampton kasabasındaki banknot matbaasında basılırmış. O dönemlerde kasabanın adının ilk dört harfi, İngiliz parasının yani sterlinin yerini almış.

Tarihi bundan 1250 yıl öncesine, 775’lere kadar dayanan sterlinin espri konusu olması, esprilerin başrolüne de Ekonomi Bakanı Kwasi Kwarteng’in oturtulmasının nedeni, Britanya para biriminin tarihinin en düşük seviyelerine gerilemesi.

Sterlinin çöküşünün nedenlerine girmeden bir hatırlatma daha yapalım: Muhafazakar Parti Başkanı seçilen Liz Truss 6 Eylül’de Kraliçe tarafından başbakanlığa atandı. Kraliçe 8 Eylül’de hayatını kaybetti. Piyasalar kapalı olmasa da Ada’da yas nedeniyle tam 12 gün resmi tatile yakın bir süreç yaşandı. Hükümet ve parlamento çalışmadı. Sterlin 26 Eylül’de dibe vurdu. İngiltere’deki Twitter hesaplarında Truss hükümetinin, 12 günü resmi tatille geçen 20 günde ne yapıp da sterlini çökertme başarısı gösterdiği en büyük espri konularından biri.

Ada’yı tarihinin en sıkıntılı dönemlerinden birine sokan gelişmeler Kwarteng’in vergi indirimi açıklamasıyla başladı. 45 milyar sterlinlik (milli gelirin yüzde 1.6’sı) indirim paketi şöyle şekillendi:

• Yüzde 45'lik en yüksek vergi dilimi iptal edildi. 

• Temel vergi oranı yüzde 20’den 19’a çekildi.

• Temettü gelirlerinden alınan vergi kırpıldı.

• Ücretler üzerindeki sağlık ve sosyal güvenlik kesintileri aşağı çekildi.

• İlk konut alımlarında damga vergisi düşürüldü.

Açıklamaya ilk tepki “Muhafazakar hükümet zenginlere çalışıyor” şeklinde oldu. Çünkü yüzde 45’lik dilimin kalkması, düşük ücretlilerden çok “şişman bordrosu olanlara” yarıyordu.

Financial Times’ın haberine göre yıllık ücret geliri 20 bin sterlin olan bir kişi toplamda 218 sterlin yani yüzde 1’in biraz üzerinde avantaj sağlarken, yılda 200 bin sterlin kazanan üst düzey bir yönetici yüzde 2’nin üzerinde bir avantaj elde edip 4 bin 333 sterlini cebine koyuyordu.

Bu çarpıklığın üzerine, finans sektörü çalışanlarının yıllık bonuslarına getirilen tavanın kaldırılacağı duyulunca tepkiler çoğaldı.

Hükümet vergi indirimlerini nasıl finanse edeceği yönünde bir plan açıklamayınca, 45 milyar sterlinlik bu paket ve buna eklenecek olan enerji ve gaz sübvansiyonlarının iç borçlanmayla karşılanacağı anlaşıldı. Ardından da kıyamet koptu.

2007’de 2 dolara, bu yılın başında ise 1.36 dolara eşit olan sterlin 26 Eylül sabahı tarihinin en düşük değeri olan 1.0370’e kadar düştü. Daily Star çok beğenilen “Honey, I shrunk the quids” manşetini atarken, Financial Times Yayın Kurulu “Britanya’nın büyük ekonomik kumarı” başlıklı bir başyazı yayınladı.

İyi de 2.8 trilyon sterlinlik İngiliz ekonomisi neden 45 milyar sterlinlik bir finansman açığıyla bu kadar sarsıldı? Wall Street Journal, Financial Times, Bloomberg'ün analizleriyle Dünya Bankası verilerinde özetle şu bilgiler yer alıyordu:

Britanya bir endüstri ülkesi değil: Sanayi Devrimi’nin beşiğinde bacalar eskisi gibi tütmüyor. Dünya Bankası verilerine göre imalat sanayinin milli gelire katkısı AB ülkelerinde ortalama yüzde 14, ABD’de yüzde 11, Japonya’da yüzde 21, Türkiye’de yüzde 22, G. Kore’de yüzde 25, Çin’de ise yüzde 27. Ada’da ise bu oran yüzde 9. Ekonomi hizmetler, finans ve ticaretin üzerinde yürüyor. Savunma ve ilaç dışında küresel rekabete girecek bir sanayi yok. Efsanevi otomobil markaları Jaguar ve Land Rover Hint şirketlere geçti. ABD ve Çin’deki gibi teknoloji şirketlerinden eser bile yok. Muhtemelen ülkenin küresel anlamda lider tek markası Premier League.  

Servet akışı kesintiye uğrayabilir: Son 20 yıldır ülkeye milyarlarca sterlin getiren Rus oligarklara “Welcome Sir” deyip sorgusuz sualsiz “buyur eden” Britanya, Ukrayna işgalinin ardından servetlere mahkeme kararı olmaksızın el koymaya başlayınca “kaynağı belirsiz servetlerin en iyi değerlendirildiği ülke” unvanını kaybetme tehlikesiyle karşı karşıya. Rusların yanı sıra edindikleri servetin arkasında durmakta zorluk çeken Çinli, Hint hatta Türklerin bile Londra’nın lüks semtlerindeki “stucco” renkli binalara talebi azalabilir. 

Cari açık büyüyor: Turizm ve gayrimenkul yatırımlarının yavaşlaması Ada ekonomisinin döviz açığı vermesine yol açıyor. Bu yılın ilk çeyreğindeki, 50 milyar sterlini aşkın cari açığın aynı dönemde elde edilen milli gelire oranı yüzde 8’in üzerinde. 1986’dan beri cari açık veren ekonomi, ilk kez bu kadar yüksek oranlarla karşı karşıya. En büyük neden enerji maliyetleri.

Döviz rezervleri yetersiz: Evet, doğru duydunuz. Britanya’nın 80 milyar dolar seviyesindeki net döviz rezervi, ülke ekonomisinin büyüklüğüne oranla çok küçük, hatta yok hükmünde (80 milyar dolar net rezerv; aynı rakam bizde eksi 50 milyar dolar). “Sterlin düştü ama hala rezerv para birimi niteliğini koruyor (hard currency); adamlar neden dolar, euro biriktirsin” diye soranlar olabilir. Doğru da işler öyle yürümüyor. İngiltere Merkez Bankası (BoE) sterlini ayağa kaldırmak için müdahale etmek isterse dolar-euro satıp sterlin almak zorunda. Rezerv yoksa buna imkan da yok. Nitekim geçen hafta Japonya Merkez Bankası “hard currency” satıp yendeki düşüşü frenledi.

Kwasi Kwarteng

Rezerv yoksa, tek silah faiz: Ada’da paranın değer kaybına karşı “Sterlin Korumalı Mevduat” ve “Talimatla düşürülen faiz” yöntemiyle ekonomik denge sağlanamıyor. Tek çare faiz. Nitekim, sterlindeki rekor düşüş sonrası gözler BoE’nin faiz müdahalesine çevrildi. Ülkede 2021’de yüzde 0.4 olan yıllık faiz yüzde 4.5’lere fırlayıp sonra 4 seviyesine çekildi. Yıl sonuna doğru faizlerin yüzde 6’ya kadar yükselmesi bekleniyor.

Mortgage borçluları sıkıntılı: CNN’in haberine göre Ada’da helen 9 milyon mortgage borçlusu var. Bunların beşte biri Merkez Bankası faizlerine göre değişen oranlarda taksit ödüyor. Kalanların büyük bölümü ise dönemsel sabit faizle borçlanmış kişiler. Yani kalan 20 yıllık borcunun diyelim ki 2 yıllık bölümünü sabitleyip, bu dönem bittikten sonra yeni oranlarla devam eden ev sahipleri. Bu kesim şu aralar ölüp ölüp diriliyor. AJ Bell finansal danışmanlık firmasının hesabına göre faizlerin yüzde 4.75’e çıkması, 20 yıl vadeli 146 bin sterlinlik bir kredinin aylık ödemesini 201 sterlin artırıyor. Faiz yüzde 6’ya çıkarsa aylık takside 333 sterlin ekleniyor.

Nitekim Muhafazakar Partili bir bakanın Kwarteng’e şu eleştiriyi yönelttiği söyleniyor: Eğer ortalama bir vatandaşın mortgage taksidi 200 sterlin artacaksa, üstüne bu vatandaş her sabah işe giderken aldığı kahveye 30 pence daha fazla ödemek zorunda kalacaksa, bu vatandaşın cebine 100 sterlin daha girsin diye vergi indirimi yapıp piyasaları karıştırmaya ne gerek vardı? 

İlk müdahale emeklilik fonları batmasın diye...

IMF, ABD, Avrupa Merkez Bankası gibi kurumların Britanya ekonomisini ve sterlini “gelişmekte olan ülke ekonomileri ve para birimlerine” benzetmesinin ardından Britanya Merkez Bankası (BoE) ilk adımını çarşamba sabahı attı.

Ülkenin ciddi bir finansal istikrarsızlık tehlikesiyle karşı karşıya olduğu uyarısı yapan BoE, 13 iş günü üst üste 5’er milyar sterlinlik uzun vadeli Hazine tahvili (gilt) alacağını açıkladı. Açıklamanın ardından 30 yıl vadeli tahvillerin yıllık getirisi yüzde 5’ten 4’e inerken, 10 yıllıklar da 4.59’dan 4.1’e kadar geriledi.

Bu adım ilk elde bazı ekonomistler tarafından “Piyasaya BoE tarafından taze para enjekte edilmesi, zaten yüksek olan enflasyonu iyice körükleyecek” diye sertçe eleştirildi.

Ancak BoE’nin bu hamlesinin amacı kısa vadede çıkacak başka bir krizi önlemekti. Enflasyona endeksli emekli maaşı ödemesi yapan fonlar, bu yükümlülüklerinin bir bölümüne karşı tahvil tutuyorlar. Ancak bir yandan enflasyonun, diğer yandan faizlerin yükselmesi (dolayısıyla tahvillerin değer kaybı) bu alandaki 1.5 trilyon dolarlık dengeyi aniden bozdu. Varlık/yükümlülük dengesi bozulan fonlar tahvil satışına geçti. BoE’nin müdahalesi bu dengesizliğin yarattığı hızlı hareketleri şimdilik engellemiş görünüyor.

Financial Times, Ekonomi Bakanı Kwarteng çarşamba günü Londra’daki büyük bankaların yöneticileriyle bir araya geldiğini yazdı. Gazetenin kulis haberine göre Citi, Bank of America, UBS, JPMorgan, Deutsche Bank ve Standard Chartered gibi devlerin de bulunduğu banka temsilcileri BoE’nin yeni faiz kararı için 23 Kasım’daki toplantıyı beklememesi gerektiğini söylediler. 

Toplantıya katılan bir bankacı, verdikleri mesajı Financial Times’a şöyle anlattı: “Ne yaparsanız yapın ama piyasalara düzenli bilgi akışı sağlayın. Bugün piyasa sakindi ancak yarın bir panik olup olmayacağını sadece tanrı biliyor.”