20 Nisan 2024, Cumartesi
Haber Giriş: 22.10.2021 04:30 | Son Güncelleme: 16.02.2022 15:17

Bu zirve tatbikat değil, gerçek

Financial Times’ın baş ekonomi yazarı Martin Wolf, Glasgow’da yapılacak iklim zirvesi öncesinde uyardı: “Bu zirve doğru rotaya girmek adına son şans olabilir. Değerlendirilemezse, değişim ihtimali büyük ölçüde ortadan kalkar”
Bu zirve tatbikat değil, gerçek
Martin Wolf
Hükümetlerarası İklim Değişikliği Paneli’nden gelen son rapor, insan faaliyetlerinin iklim üzerinde derin etkilere yol açtığını doğruluyor. Ancak ümit verici bir gerçek var: Uluslararası Enerji Ajansı’nın 2021 Dünya Enerji Görünümü (WEO 2021) belgesi, bu konuda yapmamız gerekenleri ayrıntılı bir şekilde bildiğimizi gösteriyor. Üstelik bunları makul maliyetlerle gerçekleştirebiliriz. Ne var ki gerekeni yapmıyoruz, bu yüzden emisyonlar giderek artıyor. Ay sonunda Glasgow’da başlayacak COP26 Zirvesi gidişatı değiştirecek mi? Pek emin değilim.  Bu saatten sonra insan kaynaklı iklim değişikliğinin bilimsel boyutunu tartışmaya gerek yok. Şimdi ne yapmamız gerektiğine odaklanmak gerekiyor. WEO 2021 bu konuda son derece açık.  Belge dört ayrı senaryo veriyor: Hükümetlerin fiilen uyguladığı politikalardan oluşan “belirlenmiş politikalar”; tüm vaatlerin vaktinde ve gereğince yerine getirileceğini varsayan “verilmiş sözler”; BM’nin sürdürülebilir kalkınma hedeflerine karşılık gelen “sürdürülebilir kalkınma” ve son olarak “2050 itibarıyla net sıfır emisyon”. “Belirlenmiş politikalar” emisyonu en fazla sabit tutabiliyor; yani mevcut durumda sıcaklıklar artmaya devam edecek. Hatta “verilmiş sözler” bile 2050’ye gelindiğinde karbondioksit emisyonunu ancak yıllık 20 milyar tona indirebiliyor. Bu iki senaryoda, sıcaklık artışı sürecek. “Net sıfır emisyon” senaryosu 2050’ye kadar net sıfır emisyon sağlıyor ve ortalama sıcaklık artışını sanayi öncesi döneme göre 1.5 dereceyle sınırlı tutuyor; ama bunun için de 2030’a kadar küresel emisyonu en az yüzde 40 azaltmak gerekiyor.

Nükleer tartışması

Alışkın olmadığımız bir dertle karşı karşıyayız. Enerji sisteminde devrim zorunluluk haline geldi. Yine de Uluslararası Enerji Ajansı bu devrimin hem teknik hem maliyet açısından uygulanabilir olduğu konusunda ısrarcı. Tek gereken şey irade. Tek nesil içinde, ana hatları belli ve büyük kısmı teknik olarak şimdiden uygulanabilir olan yeni bir enerji ekonomisine geçiş yapmamız gerekiyor. Yeni sistemin merkezinde yenilenebilir enerjiyle üretilen elektrik yer alacak. Elektriğe geçiş kilit önem taşırken, bazı sanayi ve ulaşım alanlarında kullanılacak başka enerji kaynaklarına da ihtiyaç duyulacak. Burada hidrojen ve biyoenerji başı çekiyor. Kimileriyse nükleer elektriğe de bir rol vermek gerekeceğini ısrarla dile getiriyor.  Önümüzdeki on yılda dünyadaki temiz elektrik arzının büyük bir ivme kazanması gerekiyor. 

770 milyon insan elektriksiz

Öte yandan enerji verimliliği, güçlü bir sera gazı olan metan sızıntılarının azaltılması ve inovasyon konularında büyük çaplı iyileştirmeye ihtiyaç olacak. İnovasyon, vazgeçilmesi zor görünen sektörler için özellikle önemli. Dönüşümün küresel ölçekte olması hayati önem taşıyor. Savaşın akıbeti ise gelişmekte olan ülkelere bağlı: Hem nüfus hem de enerji talebi bakımından en hızlı artış bu ülkelerde görülüyor. Örneğin bugün yaklaşık 770 milyon insan elektriksiz yaşıyor.  İnovasyon hayati bir rol oynayacak. Her şeyden önce, yeni karmaşık elektrik sistemlerini yönetmeyi öğrenmemiz gerekiyor. Bunun için dijital teknolojilere ihtiyaç var; dolayısıyla bu teknolojilerin de siber saldırılara karşı güvenli kılınması gerekiyor. Endüstriyel süreçlerdeki inovasyon da önemli. İhtiyaç duyulan yeni teknolojiler arasında ileri bataryalar, hidrojen elektrolizörleri, ileri biyoyakıtlar ve karbondioksitin hem tutulmasına hem de kullanımına yönelik inovasyonlar yer alacak. Bunun için büyük Ar-Ge yatırımları gerekiyor.  Tüm bunlar devasa boyutta kamu ve özel sektör yatırımı gerektirdiğinden, özel sektörün doğru teşvik ve düzenlemelerle gereğince yönlendirilmesi şart. Enerji yatırım modeli dönüşüme uğrayarak fosil yakıtlardan bataryalara yönelecek. WEO 2021’e göre, sıfır emisyona geçiş için yatırımların 2030 itibarayla yılda 4 trilyon doları bulması gerekiyor; şu anda bu rakam 1 trilyon dolar civarında. Bu büyük yatırımın bir kısmı işletme giderlerinin azalmasıyla karşılanacak: Uluslararası Enerji Ajansı’nın iddiasına göre, verilmiş sözlerin uygulanması halinde hanelerin enerji faturaları 2030 ve 2050 yılında şu anki “belirlenmiş politikalar” senaryosundan daha düşük olacak.  En büyük güçlük ise özellikle (Çin haricindeki) gelişmekte olan ülkelerde bu yatırımları finanse etmek olacak. Çok-taraflı kalkınma bankalarına büyük görev düşüyor. Ama burada esas olan özel yatırımları harekete geçirmek. Gelişmekte olan ülkelerin yeni enerji ekonomisine hızla katılmasını sağlamak için gerekli olan uzmanlık bilgisini sağlamak da kritik önem taşıyor. Fakat gelişmekte olan ülkelerin birçoğunda elektrik üretimi için ana yakıt olarak kömür kullanımı sürüyor. Bu kullanımı aşamalı olarak bitirmek kolay olmayacak.  Sıfır emisyonlu bir enerji ekonomisine giden yol açık görünse de bu yolda ilerlemek epey zor. Teknik güçlükler bir yana, siyasi zorluklar daha ciddi. Rapor teknik açıdan hanelerin ve işletmelerin ihtiyaç duymakla kalmayıp ısrarla talep edecekleri enerjiye ulaşacağını garanti etse de, bazı işletim detayları hala belli olmayan yepyeni bir sistem kurmanın zorluğunu ortaya koyuyor. Siyasi açıdan ise hükümetlerin başlıca kaygısı şu olmalı: Aydınlatma, ısıtma, soğutma ve ulaştırma, “olsa iyi olur” denecek türden şeyler değil. İnsanlar alışkın oldukları bu imkanlara ulaşamaz veya maliyetini karşılayamaz hale gelirse sert tepki gösterecektir. Şu anki yüksek enerji fiyatları, aklımızı başımıza getirecek bir uyarı olarak görülmeli. Eğer bu enerji devrimi gerçekleşecekse, hem çok sayıda karmaşık durum hem de işlerin ters gitmesi halinde ortaya çıkabilecek siyasi tepki riski iyice anlaşılarak planlanmalı ve uygulanmalı.  Uluslararası Enerji Ajansı’nın raporunda belirtildiği üzere, hükümetlerin bu devasa boyuttaki küresel dışsallıkla başa çıkmada merkezi bir rol üstlenmesi gerekiyor. Özel sektörün davranışında böyle büyük bir değişim sağlayacak bir politika çerçevesi oluşturabilmenin tek yolu, iş birliği yapmaktan geçiyor. COP26 Zirvesi 2050 net sıfır hedefi için insanlığı doğru rotaya sokmak adına son şans olabilir. Hükümetler bu şansı değerlendiremezse, değişimin gereken ölçekte ve hızda gerçekleşme ihtimali büyük ölçüde ortadan kalkar. Bu hem devasa bir sorumluluk hem de devasa bir görev. Hükümetlerin gerekeni yapmaktan başka seçeneği yok. ©️ The Financial Times