Arizona Üniversitesi Dilbilim Profesörü ve MIT Fahri Profesörü, dil bilim, uluslararası ilişkiler, Amerikan dış politikası, ekonomi-politik ve kitle iletişim araçları hakkında 150’den fazla eseri bulunan düşünür Noam Chomsky ile iktisatçı ve siyaset bilimci C. J. Polychroniou’nun yaptığı röportaj geçtiğimiz hafta Truthout isimli internet sitesinde yayınlandı. İşte bu önemli röportajın bazı bölümleri: C.J. Polychroniou: ABD ve Kanada’nın birçok bölgesindeki sıcak hava dalgası 49 dereceyi aşan sıcaklıklara sebep oluyor; Batı Avrupa’daki sellerde 200’e yakın kişi hayatını kaybetti ve yüzlercesinden haber alınamıyor; Moskova’da tarihin en sıcak ikinci haziran ayı yaşandı. Aşırı hava koşulları iklim bilimcileri bile şaşırtıyor. Bu konuda ne düşünüyorsunuz? Noam Chomsky: Belki hatırlarsınız; üç yıl önce Hükümetlerarası İklim Değişikliği Paneli (IPCC) raporunun başyazarı, Oxford Üniversitesi’nden fizikçi Raymond Pierrehumbert, “Panik vakti; başımız büyük belada” demişti. O günden beri öğrendiklerimiz bu uyarıyı daha da pekiştiriyor. Haziran ayında Agence France-Presse’e sızan IPCC raporu taslağı, kaygı verici derecede yakın olan ve geriye döndürülmesi mümkün olmayacak kritik eşikleri sıralıyor ve “giderek daha ciddileşen, yüzyıllarca sürecek ve bazı durumlarda geri döndürülmesi mümkün olmayan sonuçlara” karşı uyarıyordu.
Trump felaketti
Geçtiğimiz yıl 3 Kasım’da korkunç bir felaketi ucuz atlattık. Trump dört yıl daha iktidarda kalsaydı, dünyayı uçuruma doğru götürerek bu kritik eşikleri aşabilirdi. İnkarcı parti iktidara dönerse panik yapmak için bile çok geç olur. Gerçekten de başımız büyük belada demektir. Üstelik basına sızan IPCC raporu ortaya çıktığında henüz 2021 yazındaki aşırı hava olayları yaşanmamıştı. İklimbilimci Michael Mann, gezegenin ısınması “on yıllar öncesindeki iklim modeli tahminlerine aşağı yukarı paralel ilerliyor” diyor ama “aşırı hava olaylarındaki artış beklentilerin ötesinde” diye de ekliyor. Görünüşe göre bunun sebebi, iklim çalışmalarında göz önüne alınmayan ve atmosferin ısınmasıyla ortaya çıkan bir başka etkiydi: Son haftalarda dünyanın büyük bölümünü etkisi altına alan aşırı hava koşullarının nedeni, jet akımlarındaki dengesizlik. Üst üste genel korkutucu haberlerin olumlu bir tarafı da var. Küresel liderlerin uyanıp nasıl bir dehşete yol açtıklarını görmelerini sağlayabilir. Gözümüzün önünde olup bitenleri görmek Cumhuriyetçileri ve onların Fox News adlı yankı odasını bile gerçeklere biraz yaklaştırabilir. Covid krizinde bunun işaretlerini gördük. Bazı Cumhuriyetçi valiler tedbirlerle alay ettikten sonra, önlemlerin eksikliği ve aşı karşıtlığı sebebiyle salgın kendi eyaletlerini vurmaya başlayınca işi ciddiye almak zorunda kaldılar. Florida vaka ve ölüm sayılarında ülkenin zirvesine kurulunca, Vali Ron De Santis bu alayları bir kenara bıraktı; hatta bu tavrıyla kendi partisi tarafından davayı satmakla suçlandı. Kötülük Müzesi
Son anketlere göre Cumhuriyetçilerin yüzde 58’i iklim değişikliğini “ciddi bir sorun” olarak görmüyor. Yüzde 40’tan fazlası ise insanların bu yaklaşan felakette kayda değer bir payı olduğuna inanmıyor. Yine yüzde 44’ü “iklim bilimcilerin iklim politikası tartışmalarında abartılı bir nüfuza sahip olduğunu” düşünüyor. Tarihin bu kritik anı üzerine bir çalışma yapılacak olsa ve işlenen suçları anmak için bir “Kötülük Müzesi” açılsa, Cumhuriyetçi Parti-Fox ikilisi için özel bir şeref salonu açmak gerekir. Ama başka sorumlular da var. İç karartıcı kayıtları gözden geçirmek için vaktimiz yok, ama küçük bilgiler bile genel resmi sunabilir. Medya analizi kuruluşu FAIR, televizyondaki sabah yayınlarında iklim krizine ayrılan süreyle Jeff Bezos’un uzaya gidişine ayrılan süreyi karşılaştırdı: 2020 yılının tamamı boyunca insanlık tarihinin en önemli sorununa 267 dakika yer verilirken, Bezos’un saçma sapan halkla ilişkiler faaliyetine sadece bir günde 212 dakika ayrılmıştı. Sorunuza dönecek olursak, insanlık şu anda savaşı kesinlikle kaybediyor, ama henüz bu savaş bitmekten uzak. Daha iyi bir dünya mümkün, bunu nasıl yapacağımızı biliyoruz ve birçok iyi insan mücadelede aktif rol alıyor. Temel mesajımız şu olmalı: Paniğe kapılalım, ama hayal kırıklığına kapılmayalım. Size göre iklim krizinin inkarı sadece kültürel ve ekonomik faktörlerden mi kaynaklanıyor, yoksa başka bir nedeni mi var? Daha açık bir ifadeyle, bilim ve nesnelliğe yönelik postmodern saldırılar ile bu inkar ve eylemsizlik arasında bir bağlantı var mı? 17. yüzyılda bir şüphecilik krizi yaşandı. Düşünce tarihinin esaslı ve önemli bir anıydı. Bunun sonucunda ampirik sorgulamanın doğası çok daha iyi anlaşıldı. Ama postmodern eleştirinin bu alanda yeni bir katkı yapacağını düşünmüyorum. 75 yıl önce okuldayken
Sorunuza gelirsek, postmodern eleştirinin bir etkisi olsa bile, bunun eğitimli, dar çevrelerin dışında çok fazla yayılabileceğini sanmıyorum. Bence özelde iklim bilimin inkarı ve genel olarak bilimin reddi, kültürün derinliklerindeki farklı bir kaynaktan geliyor. 75 yıl önce öğrenciydim. Sınıfta evrim lafı geçmeden önce olumsuz tepkilerin önünü almak için şöyle söylenirdi: “Buna inanmak zorunda değilsiniz ama bazı insanların inandığını bilmelisiniz.” Bu, ABD’nin önemli okullarının birinde söyleniyordu. Bugün nüfusun büyük bölümü için derin dini bağlılıklar bilimsel sorgulamanın sonuçlarıyla çelişiyor. O halde bilim yanılıyor olmalı; kentlerdeki pislik yuvalarında bir liberal entelektüeller tarikatı, “gerçek Amerikalı” olmayanların etkisine girmiş olmalı! Tüm bunlar Trump döneminde akıl dışılığın etkin kullanımı sonucu iyice alevlendi. Trump sürekli uydurmalarıyla doğru ile yanlış arasındaki ayrımı aşındırdı. Yıllar önce gerçek bir siyasi parti olan ama bugünlerde Trump’ın malı haline gelen Cumhuriyetçi Parti, böyle bir figüre çok önceden zemin hazırlamıştı. McCain’in seçim kampanyası sırasında Cumhuriyetçilerin çevresel yıkım gerçekleriyle kısa süreli flörtünü ve Koch kardeşlerin gözdağı vermesiyle bunun bir anda kesiliverdiğini daha önce konuşmuştuk. Cumhuriyetçi liderler en son 2016 ön seçimlerinde Trump’a itaat etmeden özgürce konuşmuştu; o zaman da hepsi iklim sorunlarını inkar ediyordu. Bilim insanları da insan. Ne onlar ne de kurumları eleştirinin üzerinde. Hataları, yalanları, çocukça kavgaları, her tür insani kusurları olabilir. Ancak bilimin kendisine karşı eleştirel olmak, insanın yaşadığımız dünyayı anlama çabasını suçlu çıkarmak demek. Umudu bir kenara bırakmak demek. İklim krizine dair birçok tartışma “eşitlik” ve “adalet” etrafında dönüyor. Küresel ısınmanın getirdiği krizi aşmanın tek yolu belli ki ekonomiyi karbondan arındırmak. Konumuz eşitliğin mi yoksa adaletin mi önce geldiği değil; ama özellikle Paris Anlaşması bağlamında, karbonsuzlaştırma hedefi açısından bu tartışmaları ne kadar önemsemek gerekiyor? Dün de bugün de çevre krizinin esas sorumlularının, çoğu zengin ülkelerde bulunan küçük ve çok zengin bir azınlık olduğu gerçeğini unutmamak gerekiyor. Hal böyle olunca, karbonsuzlaştırma ve eşitlik-adalet kaygıları ciddi ölçüde örtüşüyor. Daha pragmatik düzlemde bile, ahlaki sorumluluk bir yana, gerekli karbonsuzlaştırma düzeyine ulaşmamızı sağlayacak büyük çaplı sosyoekonomik değişimler için geniş kitlelerden halk desteği gerekiyor. Bunun için adalet şart. “Birbirimizin boğazını kesmek” yerine uluslararası dayanışma ve karşılıklı yardımlaşma kurumlarına bilgili ve kaygıları olan bir kesimi dahil etmemiz, sınırları aşındırmamız, kaderimizin ortak olduğunu kabul etmemiz ve ortak yarar için birlikte çalışmaya kendimizi adamaya yönelik adımlar atmamız gerekiyor.