Şirin Payzın / [email protected]
Bu hafta Amerika’nın en tecrübeli diplomatlarından, Başkan George W Bush’un Türkiye ve Güney Kafkasya Danışmanlığını yapmış, Obama Döneminde Azerbaycan Büyükelçisi olarak atanan Matthew Bryza ile konuştum. Türkiye’yi çok iyi bilen, tanıyan bir isim. 5 Kasım Salı günü yapılacak ABD Başkanlık seçimleri öncesi bir fotoğraf çekmesini istedim kendisinden. Buyrun okuyalım…
‘Bu seçim her iki taraf açısından da ölüm kalım meselesi’
Bana ve Oksijen’e zaman ayırdığınız için çok teşekkür ederim. Artık Washington’da değilsiniz ama eminim seçim gündemini çok yakından takip ediyorsunuz. Kaynaklarınız neler söylüyor? Dostlarınız ve meslektaşlarınız ne bekliyor yaklaşan seçimden?
Şu anda birlikte çalıştığım iki eski Dışişleri bakan yardımcısı var ve ikisi de ayrı siyasi gelenekten geliyor. Eğer onların ne düşündüğüne bakarsak ve Washington’daki dostlarımın hissettiklerini eklersek ortaya çıkan fotoğraf şu: Eğer Cumhuriyetçiyseniz ortada demokrasi açısından bir ölüm kalım meselesi olduğunu düşünüyorsunuz. Özellikle de Trump taraftarı bir Cumhuriyetçiyseniz. Çünkü Kamala Harris’in ABD’nin ekonomisini çökertecek kadar aşırı solda olduğuna inanıyorlar. Eğer Demokratsanız bu seçimlerin demokrasi için ölüm kalım meselesi olduğunu düşünüyorsunuz. Çünkü Donald Trump kazanırsa muhaliflere karşı ne yapacağını söyledi: "Ülkenin içinde düşmanlar var. Bunları kesinlikle yok etmeliyiz. Hatta bunun için ulusal güvenlik birimlerini, gerekirse Amerikan ordusunu bile kullanabiliriz" diyor. Yani hayli ilginç bir durum söz konusu (gülüyor). Donald Trump kendisine muhalefet edenleri mahkeme önüne çıkaracağını söyledi. "Bürokrasiye sinmiş, onu ele geçirmiş olanları temizleyeceğinden" bahsetti. Şimdi eğer Demokrat Partiliyseniz ‘eyvah kazanırsa tüm sistemi çökertecek’ diye düşünüyorsunuz. Yani Washington’da iki taraf aynı duygulara sahip. Bu seçim her iki taraf açısından da ölüm kalım meselesi. Dışişleri Bakanlığı mesela, büyük çoğunluğu Trump karşıtı. Bir kısmı Demokrat Parti’ye yakın ya da Cumhuriyetçiler ama Trump’a karşılar. Bir de benim gibi düşünenler var. Ben herhangi bir partiye üye değilim ama değerleri savunuyorum. Özellikle Ronald Reagan döneminin değerlerinin önemli olduğunu düşünüyorum. Yani müttefikleriyle işbirliği içinde olan güçlü bir Amerika, serbest ticaret yoluyla dünyanın geri kalanıyla iyi ilişkiler geliştiren, ihtiyacı olanlara yardım eden, düşmandan daha çok dostu olan bir Amerika. Çünkü benim gibi eski bir diplomatsanız şu anda gördüğünüz manzara iç açıcı değil. Müttefiklik ilişkileri, çok taraflı diplomatik ilişkiler falan Trump’ın umurunda değil. Trump’ın diplomasi anlayışı etkileşimsel. Yani ‘bana ne vereceksin, ona göre sana ne vereceğimi söyleyeceğim’ diyor. Bu yaklaşımı diplomatları gerçekten endişelendiriyor.
‘Trump diktatör olmak istiyor’
Galiba Hitler ilk defa ABD seçimlerinde kampanyanın bir parçası. Kamala Harris geçen gün “Trump denetimsiz güçten yana. Adolf Hitler’in sahip olduğu türden bir güce sahip olmak istiyor. Yani anayasamıza değil kendisine sadık olacak bir güç. En kötü amaçlarını gerçekleştirmekten onu alıkoymayacak türden bir güç“ dedi. Yani doğrusu bu sözlerin içerdiği tehlikelere biz çok alışığız Türkiye’de. Zira genel seçim öncesi benzer şeyleri konuştuk ama ABD seçimlerinde bir ilk yaşanıyor galiba…
Gerçekten böyle bir tartışmayı ben de ilk defa duyuyorum ve duyacağımı da hiç düşünmezdim. Arkadaşlarımla bu konuda şakalaşıyorduk. ‘Eğer bir tartışmayı kaybediyorsan başvuracağın son çare her zaman Hitler’dir’ diye. Ama Kamala Harris’in durumunda bu tartışmayı o başlatmadı. Donald Trump zamanında görevde en uzun kalan özel kalem müdürü General John Kelly, New York Times gazetesine verdiği demeçte “Eski patronumun seçilmesinden çok endişe duyuyorum” dedi. Kendisine “Trump’ın faşist olduğunu düşünüyor musunuz” diye sorulunca da “Evet bence öyle” diye cevap verdi. Ardından Trump döneminde görev yapmış, siyasetle alakası bulunmayan üst düzey askerler de Trump’ı faşist olarak nitelediler. Kelly daha sonra başka bir röportajda Trump’ın “Keşke Hitlerin sahip olduğu gibi bana sadık askerlerim, generallerim olsa” dediğini duyduğunu söyledi. Bu sözler inanılmaz korkutucu ve saçma. Anlaşılan Trump otoriter bir lider olmanın ötesinde diktatör olmak istiyor gibi bir durum var. Ama aynı zamanda Trump’ın gerçekleri nasıl umursamadığını da bize gösteriyor. Zira Hitler’in en yakın generalleri onu öldürmeye çalışmışlardı. Trump siyaset tartışması yapılsın istemiyor, tartışmasız sadakat istiyor.
Siz de pek çok kişi gibi Trump’ın seçilirse demokratik kurumlara zarar vereceğine, içlerini boşaltacağına inanıyor musunuz? Bu güce sahip olabilir mi?
Evet kamu hizmetlerini ele geçirmek isteyecek ve kendisine sadık isimleri yerleştirecektir. Kendisine yönelik bütün soruşturmaları durdurmaya çalışacaktır. Siyasi gündemi sert tartışmalarla, kavgalarla manipüle edebilir. 6 Ocak olaylarında neler yapabileceğini gördük. Valilere, yerel yöneticilere ve eyaletlerdeki yasa yapıcılara siyasi ya da farklı yollardan destek vererek seçim sistemini değiştirme girişiminde bulunabilir. Bunu daha uzun süre iktidarda kalabilmeyi kolaylaştırmak için yapabilir. Hukuki davalara finansal ve siyasi destek yoluyla müdahale edebilir. Birçok eyalette siyah seçmenin azaltılması için düzenlemeler yapmaya çalışanlara destek verebilir, bu yönde açılan davalara taraf olabilir. Bu seçme özgürlüğüne darbe olur. Daha önce de konuştuğumuz gibi "Ülke içindeki düşmanları yok etmek lazım" diye açıklama yaptı. Muhalefetteki siyasetçileri, yani Demokrat Partilileri kastediyor. Onlara karşı orduyu kullanacağını söyledi. Ben hayatımda hiçbir Amerikan başkan adayının askerleri sivillere karşı kullanmakla tehdit ettiğini duymadım ama Trump bunu gerçekten yapabilir. Ama soru şu: Demokrasimiz bu tip saldırılara ne kadar dayanıklı? Şu ana kadar gördüklerimiz dayanıklı olduğuna işaret ediyor.
‘Trump’ın seçim sonuçlarını tanımayacağını düşünüyorum’
Bahsettiğiniz bu riskler sadece ABD’yi değil, neredeyse tüm dünyayı ilgilendiriyor. Sizin gibi üst düzey bürokratlar, siyasetçiler, akademisyenler durumun farkında ama ya Amerikan toplumu? Sokaktaki sıradan Amerikalı ne kadar farkında?
Güzel soru. Bence çok az kişi farkında. Çünkü çok az kişi zamanını ayırıp tarih, güncel siyaset, demokrasinin nasıl işlediğine ya da tehlikede olduğuna kafa yoruyor. Barack Obama birkaç yıl önce bir röportajında çok güzel söyledi. Ona “Demokrasimiz sizce yaşayacak mı“ diye sorduklarında “Ancak onun için mücadele edersek yaşar” demişti. Eğer yeterli sayıda Amerikalı- buna Trump tarafında olmayan Cumhuriyetçiler de dahil- şu anda ciddi bir tehlikeyle karşı karşıya olduğumuzu anlamazlarsa sıcak suda yavaş yavaş haşlanan ve son anda yandığının farkına varan kurbağalara benzeyecekler. Böyle bir ihtimal gerçekten var. Mesela Trump’ın geçen gün çok az insanı endişelendiren, dikkatini çeken bir açıklaması vardı. Temsilciler Meclisi Başkanı Mike Johnson ile gizli birtakım planları olduğunu söyledi. Ne olduğunu da açıklamadı. Bu ne olabilir? Gerçekten ne olabilir! Trump New York’ta, Madison Square Garden’da seçim mitingi yaptı. New York Demokratların kalesi. Kazanma ihtimali neredeyse sıfır. İnanılmaz bir para harcadı bu mitinge. Neden? Bir kere gövde gösterisi yapıyor. Çünkü Temsilciler Meclisi’nde kazanılması gereken 7 kritik sandalye var ve bu kimin çoğunluğu ele geçireceği açısından çok önemli. Neden Mike Johnson ismini kullanıyor? Ortada dolaşan bazı spekülasyonlara göre planı şu olabilir: Yeni seçilecek başkan 20 Ocak'ta yemin edecek. Öncesinde Kongre seçilmiş yeni başkanı 6 Ocak’ta resmen açıklayacak. 6 Ocak çok önemli bir gün. 3 Ocak ‘ta ise yeni Kongre yemin edecek. Trump seçimi kaybeder ama yeni oluşacak Kongre’de Cumhuriyetçiler çoğunlukta olursa gizli plana göre Trump yeni seçilen Cumhuriyetçilerin bazılarını ‘seçimin çalındığına’ ikna edip, Temsilciler Meclisi Başkanı Mike Johnson’u da seçimin sonucunu tanımama konusunda ikna etmeyi planlıyor olabilir. Temsilciler Meclisi’ne yeni seçilen Cumhuriyetçileri 6 Ocak’ta mazbata törenine göndermiyoruz diyebilirler. Böylelikle 20 Ocak’ta yemin töreni de olamaz. Sonra ne olur? Tam bir anayasa krizi! Tam bir kaos. Bu demokrasimizi çökertir. Çünkü anayasamız böyle bir krizi maalesef öngörmemiş. Çünkü böyle bir kriz hiç yaşanmamış.
Trump’ın seçimin sonucunu tanımayacağını mı düşünüyorsunuz?
Evet düşünüyorum. Hatta eminim.
‘ABD’de demokrasi krizi var’
ABD’de şu an demokrasi krizi olduğunu düşünüyor musunuz?
Evet düşünüyorum. Sandığa gitmeyen seçmenler var. Sosyal medya toplumu kutuplaştırmaya devam ediyor. Trump’ı sorgulamadan kabile reisi gibi görenler ve ona koşulsuz inananlar var. Demokratik kurumlar tehlikede. Demokratik sistemin değişmesi gerekiyor.
ABD nasıl bu noktaya geldi sizce? Ne oldu da bu hallere düştünüz?
Çok önemli soru. Amerikan seçim tarihinde asla böyle bir senaryoyla karşı karşıya kalmadık bugüne kadar. Trump kazanırsa seçim kazanılmış olacak, Trump kaybederse seçim çalınmış olacak! Peki bu noktaya nasıl geldik? Şöyle geldik; üniversite eğitimi almamış bir kısım beyaz erkek seçmen ötekileştirildiğini hisseti. Eskiden sanayi üretiminde iyi para kazandıkları işleri vardı ama sonra NAFTA çerçevesinde serbest ticaret anlaşması yapıldı ve işlerini Meksika’ya kaptırdılar. Sonra ciddi bir kültürel ve toplumsal değişim yaşandı. Üstüne bir de “Me Too” gibi sivil toplum hareketleri eklenince – yanlış anlaşılmasın bence iyi ki kadınlar seslerini yükseltti- istenmedikleri, aşağılandıkları ve toplumdan dışlandıkları duygusu güçlendi. Üstüne çok sağlam bir demagog ve popülist olan Trump geldi ve onlara şunu söyledi: “Onlar gerçek Amerikalı değil. Gerçek Amerikalı sizlersiniz. Siz, benim gibi beyaz erkekler! Sizler bu ülkenin asıl sahiplerisiniz. Gelin birlikte eski gücümüzü, imkanlarınızı yeniden kazanalım”. Son derece ırkçı söylemler. Düşünün Güney Amerika’yı çöplük olarak niteliyor. İnsanlara çöp diyor. Göçmenlerimiz. Beyaz tenli olmayanlar. Bazı insanlar küreselleşmeden payını alamadı, Trump da onlardan biri. Trump çok parlak bir şovmen ve bir yanıyla da çok iyi bir siyasetçi ve iletişimci. İkincisi sosyal medya, bilgi çarpıtması ve yalan haberlerin yayılma hızı. Sosyal medyada algoritmaların toplumu kamplara bölmesi. Çoğu insanın haber alma kaynağı sosyal medya. Bu, önyargıları besleyen, diğer tarafı şeytan gören, karşı tarafı asla tarafı dinlemeyen bir sistem yarattı.
Aslında son derece çarpıcı bir durum. Etme bulma dünyası… Bahsettiğiniz sosyal medya çılgınlığını keşfeden, dünyaya yayan, algoritmaları yaratan da ABD’nin ‘high tech’ şirketleri…
Maalesef öyle. ABD siyaseti en büyük kurbanı oldu
‘Büyük şirketler Trump’ın ekonomiyi daha iyi yöneteceğini düşünüyor’
Peki bu yüksek teknoloji şirketleri, iş dünyası bu seçimde kimi destekleyecek? Kimin kazanmasını istiyor? Mesela Türkiye’de uzun süre iş dünyasının önemli bir bölümü, yaşam biçimleri farklı da olsa, demokrat olmadığını bilseler de Erdoğan’a oy verdiler sadece ekonomik çıkarları sebebiyle…
Geçmişte Twitter olsun, Facebook olsun Trump’la çok didiştiler. Fakat şimdi tavırları başka. Jeff Bezos’un gazetesi Washington Post, Kamala Harris’i destekleyen bir makaleyi yayımlamadı. Zuckerberg, Trump’la ilgili olumlu şeyler söyledi. Elon Musk şu anda Trump’ın en hararetli destekçisi. 170 milyon dolar bağışladı Trump kampanyasına. Neden? Çünkü aynen verdiğiniz Türkiye örneği gibi. Biden döneminde parasına para ekledi Elon Musk ama yine de Kamala Harris’in kendisine zarar verebileceğini düşünüyor. Büyük şirketler, iş dünyasının önemli oyuncularının önemli bölümü Trump’ı destekliyor çünkü ekonomiyi daha iyi yöneteceğine, bunun kendi avantajlarına olacağını düşünüyorlar. Trump’ın birçok kanun ve düzenlemeyi geri çekmesini bekliyorlar. Özellikle gaz ve petrol şirketleri şu anda önemli destekçisi.
Türkiye’de yıllarca ‘ABD’nin Türkiye’de demokrasi, insan hakları varmış yokmuş umurunda değil. Çıkarlarına kim daha uygunsa onu tutuyor’ diye konuştuk. Şimdi Amerikan siyaseti aynı şekilde düşünen teknoloji şirketlerinin kurbanı galiba…
Evet kesinlikle bu konuşulması gereken bir konu, fakat ABD’nin Türkiye siyasetine bakışıyla ilgili sözlerinize katılmıyorum. AKP’de üst düzey tanıdıklarım da Amerikan yönetimin kendilerine çok kötü davrandığı görüşündeler. Diğer taraftan evet, Washington’da Erdoğan yönetimindeki Türkiye ile ilişkilerin onarılamayacağını, bir yere varamayacağını düşünen bir kesim var. Ama Suriye’nin istikrarı, Rusya, Ukrayna ve diğer pek çok bölgesel meselede Türkiye’nin jeostratejik önemini görüp bir şekilde ilişkiyi yürütmenin yolunu bulmalıyız diyenler de var. Ama Erdoğan’ın ABD’nin işbirliği yaptığı ama hiç de kolay olmayan bir taraf olduğu hissiyatı yaygın.
‘Harris ne için mücadele ettiğini halka anlatamadı’
Kamala Harris’in bu seçimlerde avantajları ve dezavantajları neler sizce ?
En büyük avantajı Donald Trump gibi olmaması. Ama Biden gibi de değil aynı zamanda. Genç, enerji dolu. Kimliği çok renkli, çeşitlilik içeriyor ki bu en büyük avantajı. Fakat bu durum eğitimsiz beyaz erkekleri ve siyah erkekleri çok korkutuyor. Siyah erkek seçmenler tarafından fazla desteklenmiyor. Kürtaj hakkı gibi hassas konularda çok cesaretli konuşuyor. ABD’de kadın seçmen sayısı daha fazla, bu ona avantaj sağlıyor. Umut verici konuşuyor. Neşeli. Siyaset dili pozitif ve taze bir hava getirdi. Zayıf noktalarına gelelim. Hiçbir önemli meselede düşünceleri nedir bilmiyoruz. Hem iç siyasette hem de dış politikada hiç tecrübesi yok ya da çok az. Bazen ses tonunu ayarlayamıyor, bağırıyor. Bu yüzeysel gelebilir ama aslında siyaset iletişimi açısından önemli. Fakat en önemli dezavantajı kim olduğunu, hedeflerini, ne için mücadele ettiğini Amerikan halkına tam anlatamamış olması. Son dönemeçte negatif bir algı var.
Ekonomiyi nasıl yöneteceği konusunda da net değil…
Evet, mesela enerji şirketlerine karşıydı, şimdi vazgeçti. Küresel ısınmanın ciddiyetinden bahsediyor ve yeşil enerjiyi destekliyor. Ama genel konuşuyor. Ekonomide çok ciddi başlıklarda tam ne dediğini, neyi hedeflediğini bilmiyoruz.
‘Seçimi kararsız seçmen belirleyecek’
Harris kazanabilir mi? Ne kadar şans veriyorsunuz?
Seçimlerin sonucunu çekişmenin ve rekabetin en fazla olduğu 7 eyalet belirleyecek. Unutmayın son seçimin sonucunda 3 eyalet belirleyici olmuştu. Bu 7 eyalette fark çok az. Bazen Trump, bazen de Harris öne geçiyor. Neredeyse aynılar ve Amerikan seçim tarihinde bugüne kadar bunu hiç görmedik. Son günlerde Harris’in kampanyası yavaşladı. Hızlı çıkış yaptı ama şu anda yatay çizgide. Diğer taraftan Cumhuriyetçiler dikkat çekici sayıda yeni seçmeni kazanmayı başardılar. Bu seçimi kararsız seçmeni ya da oy kullanmayacağım diyen seçmeni kim sandığa götürmeyi başarırsa o kazanacak.
Sizce Amerika bir kadın başkana hazır mı?
O konuda sorun olduğunu düşünmüyorum. Kesinlikle hazır bence. Ama işte şimdilik durum yüzde elli yüzde elli. Kim kararsızları daha fazla etkilerse o ipi göğüsleyecek. Harris’in çok büyük sorunların üstesinden gelebilecek gücü var mı ona da tam emin değilim şimdilik.
Kamala Harris’in son bir manevraya ihtiyacı var o zaman…
Evet. İşte önce Beyonce, sonra Barack Obama ile ve Bruce Springsten konseriyle dikkati çekmeye çalışıyor. Siyasetle ilgilenmeyenleri yakalamaya çalışıyor. Çünkü eskiden okullarda Amerikan Anayasası okutuluyordu. Seçim sistemini ve oy vermenin önemini öğretiyorlardı. Artık bu kaldırıldı. Bu seçimin ne kadar önemli olduğunu, dünyaya etkilerini falan umursamıyorlar, çünkü takip etmiyorlar, bilmiyorlar. TikTok belirleyici. Taylor Swift’in destek vermesi belirleyici.
Koca Amerika’da, dünyanın süper gücünde iş ‘star’lara kaldı yani. Peki Trump seçilirse ne olur? Bir simülasyon yapalım…
Konuştuğum danışmanları, Trump’ın başkan seçilir seçilmez İsrail-Filistin ve Ukrayna savaşını bitirmeyi istediğini söylüyorlar. Silah desteği ve yardımlar hemen kesilecek. Ukrayna’yı Rusya ile müzakereye oturmaya zorlayacak. Putin buna nasıl cevap verir bu da ayrı bir soru tabii. Bence bir süre sonra yine Ukrayna’ya saldırır ama Trump mevcut siyaseti tamamen değiştirmek istiyor. Aynı şekilde İsrail konusunda da… Trump ve Netanyahu gayet iyi anlaşıyorlar. Başkan seçildikten sonra ilk basın toplantısında “Belki de iki devletli çözüme gerek yok” demişti ve Netanyahu buna bayılmıştı. Fakat Trump kimseye sadık değil. Kendi çıkarına yarayacak bir şey görmediği müddetçe Netanyahu umrunda bile olmaz. Ancak bu felaket savaşı bitirirse bunun işine yarayacağını düşünüyor.
‘ABD yardımı kesse de İsrail durmaz’
Nasıl yapacak bunu? Bir de damadı Kushner, Gazze Şeridi’nin gayrimenkul yatırımları için gelecek vaat ettiği gibi korkunç şeyler söyledi.
Bence savaşı bitiremez. Dikkat çekmeye çalışıyor ve sorunları çözen, öngörülemez bir dahi olduğu izlenimini vermeye çalışıyor. Bence çözüm konusunda hiçbir fikri yok. Yapmak istediği de imkansız. ABD, İsrail’e silah yardımını kesse bile İsrail savaşmaya devam eder. Sonra ne olur kimse tahmin edemiyor. İsrail’i nükleer silah kullanmaya bile itebilir bu durum. Şu anda korkunç bir çatışma yaşıyoruz. Vekalet savaşçıları, Hizbullah, İran, Husiler işin içinde. Çözüm kolay değil. Fakat Trump’a da hakkını teslim edelim. Başkanlığı sırasında ön ayak olduğu İbrahim Anlaşmaları gerçekten beklenmedik ama çok önemli bir başarıydı. Bölgede potansiyel bir barışın filiziydi.
Yani şöyle mi anlamalıyız: Trump‘ın seçilmesi ABD demokrasisi için bir felaket ama dünya barışı, Orta Doğu barışı için olumlu olabilir.
Yok ben öyle düşünmüyorum ama Ankara muhtemelen böyle düşünüyor. Rusya-Ukrayna savaşının bitmesini istiyorlar. Ama bence Putin zorla durdurulmazsa Ukrayna’ya işini bitirmek için döner. Gürcistan, Moldova’ya kadar ilerletir işi. Hatta durdurulamazsa Nato sınırları içinde olan Baltık ülkelerine bile girer. Trump Ukrayna’ya desteğini çekerse kendimizi daha büyük bir savaşın ortasında buluruz. Aynı şekilde İsrail ‘e destek kesilirse Netanyahu asla durmaz ve bu durumdan İran yararlanır. İran’la İsrail’i karşı karşıya buluruz. Özetle Trump’ın kafasındaki siyasetin inanılmayacak derecede tehlikeli sonuçları olabilir.
Kamala Harris seçilirse ne olur ona da bakalım.
Benim eski yöneticim Kamala Harris’in dış politika ve ulusal güvenlik başdanışmanı Phil Gordon. Şahane bir insandır. Hem çok stratejik düşünür, hem de çok parlak ve zekidir. ‘Amerika’nın gücünün sınırları ne olmalı’ sorusunun üzerine çok kafa yorar. Bugüne kadar ABD’nin Ortadoğu'daki hiçbir askeri müdahalesi başarıyla sonuçlanmadı mesela. Amerikan askeri kuvvetleri Orta Doğu’da başarısız oldu. Kamala Harris, Filistinlileri çok destekliyor. İsrail’in yaptıkları karşısında dehşete düşmüş durumda ama Amerika’daki Yahudi lobisi ile de dengeleri tutturmaya çalışıyor. Savaşa karşı olan, İsrail’e tepki duyan ama Yahudi olmayan seçmenleri de kazanmaya çalışıyor. Ama ben seçim sonuçlarından sonra Netanyahu’ nun tavrının değişeceğini düşünüyorum. Ukrayna konusunda ise Kamala Harris çok net. Putin’in durdurulması gerektiğini düşünüyor. Bunu açıkça söyledi. Ukrayna’yı desteklemeye devam edeceğini düşünüyorum.
‘Derin devlet diye bir şey yok’
Peki sizce Ortadoğu’nun geleceği için yeni bir oyun mu kuruluyor? Sanki yeni bir düzen arayışı var ve birçok kişi Amerikan derin devletinin oyun kurucu olduğunu düşünüyor. Mesela buna ‘Erdoğan iktidarının yeniden Kürt siyasetiyle barış sürecine dönebilir miyiz’ yoklamaları da dahil. ABD’nin stratejik planı mı sizce?
Erdoğan’ın Kürt meselesinde ne yapmak istediği konusunda hiçbir fikrim yok. Son aylarda Ankara’da yaptığım üst düzey görüşmelerden edindiğim izlenim hala Washington’a yönelik çok derin bir öfke ve hayal kırıklığı olduğu. Bunun nedeni Ankara ile değil de YPG / PYD ile işbirliği yapılması. Dolayısıyla Washington’un Erdoğan’ı Kürtlerle barış sürecine ikna etmiş olabileceğini olduğunu düşünmüyorum. Bence Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın kafasında iç siyasete yönelik hedefler var. Bir de tabii Irak merkezi yönetimi, Ankara ve Kürt bölgesel yönetimi arasında petrol boru hatlarıyla ilgili büyük bir tartışma sürüyor. Dolayısıyla petrol ve enerji boyutu da olabilir. Bu bağlamda genel olarak duruma bakarsak Biden Başkan seçildikten sonra ilişkiler de yumuşadı. Çatışmalı bazı konularında uzlaşma yoluna gidildi. Mısır’la, Suudi Arabistan’la, Birleşik Arap Emirlikleri’yle… Doğu Akdeniz’deki gergin durum yumuşadı. Erdoğan’ın Orta Doğu’da daha büyük daha etkili bir rol oynamak istediğini de düşünüyorum. Ve ayrıca 4 yıl Beyaz Saray’da çalışmış, Başkan George W. Bush döneminde Türkiye ve Güney Kafkasya politikalarından sorumlu bir numaralı kişi olarak söyleyebilirim ki ‘derin devlet’ diye bir şey yok. Çok saçma. Hepimizi, tüm bürokratları sonuçta başkan atıyor. 2003-2007 yılları arasında PKK konusunda tartışma vardı mesela. Pentagon’un iki kanadı bu konuda ters düştüler. Biz Dışişleri Bakanlığı tarafı da Pentagon’un Avrupa askeri kanadının görüşlerine destek verdik. Sonuçta Bush çıktı ve "Yeter, Türkiye’ye PKK ile mücadelesinde destek vereceğiz" dedi. Derin devlet değil derin ve yoğun tartışmalar var. Farklı görüşler var ve tartışmalara başkanlar noktayı koyuyor.
Bu seçimin başlığı, manşeti nedir sizce ?
Uyanın. Demokrasimiz sallanıyor.
Sizce dünyanın kısa vadeli geleceğine istikrarsızlık mı hakim olacak?
Ben genelde iyimserimdir ama şu anda biraz karamsarım. Son dönemde Britanya ‘nın askeri yetkilileri, Danimarka Savunma Bakanı, önemli isimler dediler ki, “Biz artık soğuk savaş sonrası dönemi değil, savaş öncesi dönemi yaşıyoruz “. Bu ciddi bir durum. Bence IMF, Dünya Bankası, Birleşmiş Milletler, bütün bu kurumları yeniden tasarlamamız gerekiyor. NATO’yu da güçlü tutmamız şart.