The Economist’in eski genel yayın yönetmeni Bill Emmott, Afganistan fiyaskosuyla ilgili olarak dikkatleri Pakistan’a çekiyor
A+Yazı Boyutunu BüyütA-Yazı Boyutunu Küçült
11Eylül 2001 Eylül’ünden bu yana yaşananların bölgesel boyutu unutuluyor. Sorunun merkezinde Pakistan vardı. ABD öncülüğündeki işgalin birincil hedefi, Aralık 2001’e kadar Usame Bin Ladin’in öldürülmesi veya esir alınmasıydı. 2001-2002 döneminde Başkan George W. Bush’un dış politika konuşmalarını yazan David Frum’a göre, bu hedef gerçekleşseydi Afganistan’daki Amerikan müdahalesinin hikayesi çok farklı bitebilirdi: ABD daha hızlı çekilir, ülkeyi kısmen yeni olan Afgan yönetimine devreder ve uzun vadeli taahhütlerde bulunmazdı. Frum’ın bakışı Afganistan fiyaskosunun sonrasında gözden kaçan bir soruna işaret ediyor. Bin Ladin 2011 yılında ABD Özel Kuvvetleri tarafından öldürülene kadar neredeyse on yıl Pakistan’da saklandı. Üstelik hükümetin hükmünün geçmediği Aşiretler Bölgesi’nde değil, başkent İslamabad’a sadece 120 kilometre uzaklıkta bulunan ve Pakistan Harp Okulu’na ev sahipliği yapan Abbottabad şehrinde. Dahası, Taliban iktidarının devrilmesinden sonra bazı liderler Katar’a kaçarken, çoğu Pakistan’a gitti ve ülkenin istihbarat teşkilatı ISI’dan destek gördü. Geçen yıl Donald Trump’ın çekilme anlaşması için görüştüğü Taliban, muhalif bir grup olarak hâlâ var olmasını büyük ölçüde Pakistan desteğine borçlu. 11 Eylül sonrası en büyük hata, Afganistan’ı çevreleyen devletlerden, yani İran, Çin, Rusya, Kazakistan, Türkmenistan, Özbekistan, Kırgızistan, Tacikistan, Hindistan ve Pakistan’dan uzun vadeli destek sağlanamamasıydı. Ama Pakistan uzun süredir ABD’den askeri ve çeşitli yardımlar alıyordu; Soğuk Savaş döneminde ABD’nin müttefiki olarak görülmüştü. Halbuki Pakistan’ın Çin’e yanaşarak nükleer silah programı için Çin teknolojisinden yararlanması, ülkenin Amerikan tarafına bağlılığının ne kadar zayıf olduğunun göstergesiydi.