Haaretz gazetesi, İsrail, Yunanistan ve Kıbrıs arasında Doğu Akdeniz’de yükselen stratejik iş birliğini ve bu ittifakın Türkiye’nin bölgesel pozisyonuna etkilerini değerlendiren kapsamlı bir analiz yayımladı. Aynı değerlendirme, zirvede sarf edilen sert ifadelerin arka planını ve bölgesel güç dengelerini mercek altına aldı.
Gazete analizin başlığında 'İsrail, Türkiye’nin geniş bölgesel gücü karşısında Güney Kıbrıs ve Yunanistan’ın ardına saklanamaz' ifadesini kullandı.
Analizin detayları şöyle:
'İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu, bu hafta Yunanistan Başbakanı Kiryakos Miçotakis ve Güney Kıbrıs Rum Yönetimi Lideri Nikos Hristodulidis ile yaptığı zirvede dikkat çekici bir mesaj verdi. Netanyahu,
“Ülkelerimiz üzerinde yeniden imparatorluk kurabileceklerini hayal edenlere şunu söylüyorum: Unutun. Bu olmayacak. Aklınızdan bile geçirmeyin” ifadelerini kullandı.
Bu sözlerin kime yönelik olduğu konusunda ise fazla düşünmeye gerek yoktu. Netanyahu’nun hedefinde açık biçimde Türkiye ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan vardı. Zirvede, Doğu Akdeniz’deki tehditlere karşı ortak bir ‘hızlı müdahale gücü’ kurulacağı duyuruldu.
“Yeni Sparta” sahada, hedef Türkiye
Tarihin ironisi olarak nitelendirilen bu tabloda İsrail, Yunanistan ve Güney Kıbrıs ile birlikte hareket ederek, Ankara’nın “yeniden yükselen Osmanlı” olarak algılanan bölgesel etkisine karşı konumlanıyor. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın bu üçlü yapıyı daha önce “şer ekseni” olarak nitelendirdiği, Türk medyasında da girişimin Türkiye’ye yönelik bir tehdit olarak sunulduğu biliniyor.
Doğu Akdeniz Gaz Forumu: Eski bir senaryo
Aslında bu tür bir cepheleşme yeni değil. 2019 yılında kurulan Doğu Akdeniz Gaz Forumu, Türkiye’yi dışlayan bir enerji ve güvenlik iş birliği modeli olarak ortaya çıkmıştı. İsrail, Mısır, Yunanistan, Güney Kıbrıs, İtalya, Ürdün, Filistin Yönetimi ve daha sonra Fransa’nın dahil olduğu yapı, doğal gaz üretimi ve pazarlanmasını Türkiye’yi baypas edecek şekilde kurgulamıştı.
Dönemin Enerji Bakanı Yuval Steinitz, İsrail’den Kıbrıs üzerinden İtalya’ya uzanan doğalgaz hattı, Kızıldeniz’den Eilat’a bağlanacak petrol boru hattı ve bu projelerin askeri güvenliği gibi büyük planlardan söz etmişti.
Avrupa Birliği, ABD ve Dünya Bankası gözlemci olarak foruma katılmış, fizibilite çalışmaları için 80 milyon dolardan fazla kaynak ayrılmıştı.
Türkiye dışlanınca gerilim tırmandı
Forumda Lübnan, Suriye ve özellikle Türkiye’nin yer almaması dikkat çekmişti. Aynı dönemde Ankara’nın Kıbrıs açıklarında sondaj faaliyetleri ve Yunanistan’la yaşadığı askeri gerilim neredeyse sıcak çatışma noktasına gelmişti
Ancak Orta Doğu jeopolitiği kısa sürede büyük bir dönüşüm yaşadı. Türkiye ile Mısır 2023’te diplomatik ilişkileri yeniden tesis etti. Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikleri, Türkiye’yi “İran’dan bile tehlikeli” olarak gördükleri dönemden milyarlarca dolarlık yatırım yapan müttefiklere dönüştü.
Suriye’de Beşar Esad rejiminin devrilmesiyle Ankara, Şam üzerinde belirleyici siyasi ve askeri aktör haline geldi. NATO üyesi Türkiye, ittifakın en büyük ikinci ordusuna sahip, Kafkasya’dan Orta Doğu’ya etkisi artan bölgesel bir güç konumuna yükseldi.

Gaz forumunun vizyonu dağıldı
Bu gelişmelerle birlikte Doğu Akdeniz Gaz Forumu’nun siyasi iddiası büyük ölçüde anlamını yitirdi. İsrail-Mısır doğalgaz anlaşması ekonomik boyutta ilerlerken, Kahire bunun siyasi bir ittifaka dönüşmeyeceğini açıkça ortaya koydu. İsrail’in Kahire ve Tel Aviv’deki diplomatik temaslarında da ciddi bir soğuma yaşanıyor.
Öte yandan Yunanistan ile Mısır, bu yıl stratejik iş birliği anlaşması imzaladı. Atina’nın Kahire Büyükelçisi, iki ülke ilişkilerini “Orta Doğu’daki en güçlü bağ” olarak tanımladı.
Hızlı müdahale gücü işlevsel mi?
İsrail-Yunanistan-Güney Kıbrıs arasında kurulması planlanan hızlı müdahale gücünün komuta yapısı, hangi koşullarda devreye gireceği ve Mısır-Türkiye ilişkilerinin bu yapıyı nasıl etkileyeceği belirsizliğini koruyor. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın 2026'ın başında Mısır’ı ziyaret etmesi ve Gazze’nin yeniden inşası dahil bölgesel dosyaların masaya yatırılması bekleniyor.
Gerçek olan şu ki, bu ittifak Türkiye’nin Suriye’deki belirleyici rolünü zayıflatmıyor. Ankara, Şam ve Washington, Suriye Kürtlerinin orduya entegrasyonu sürecini birlikte yürütüyor. İsrail ise bu süreci baltalamaya çalışan bir aktör olarak görülüyor.
Ayrıca İsrail’in, Gazze’de kurulması planlanan uluslararası istikrar gücüne Türkiye’nin katılımını veto etmesi, diğer Müslüman ve Arap ülkelerin de sürece dahil olmasını zorlaştırıyor.
ABD’den mesaj: Ankara'yı dahil edin
ABD’nin Suriye Özel Temsilcisi Tom Barrack, Abu Dabi’de yaptığı açıklamada, Netanyahu’ya danışmanlık yapsaydı Türkiye’nin sürece dahil edilmesini “yapılabilecek en parlak hamle” olarak önereceğini söyledi. Bu mesajın, önümüzdeki hafta Netanyahu ile görüşmesi beklenen ABD Başkanı Donald Trump tarafından da gündeme getirilmesi olası.
Trump daha önce Beyaz Saray'da kameralar önünde Netanyahu'ya “Türkiye ile yaşadığınız her sorunu çözebilirim, yeter ki makul olun” diyerek arabuluculuk teklifinde bulunmuştu.
Normalleşme zor ama imkansız değil
Her ne kadar İsrail ve Türkiye’deki siyasi söylem karşılıklı olarak düşmanlık üzerine kurulu olsa da, Washington’un baskısıyla yeni bir normalleşme sürecinin kapısı aralanabilir. Trump’ın “sekiz savaşı bitirdim” iddiasına bir yenisini ekleyip bu cephede de devreye girip girmeyeceği ise merak konusu'
Kaynak: Gazete Oksijen




