22 Aralık 2024, Pazar Gazete Oksijen
Haber Giriş: 10.11.2023 09:35 | Son Güncelleme: 10.11.2023 09:36

Hamas-İsrail savaşını Athena kazanabilir mi?

İngiliz gazeteci Kenan Malik, The Guardian’da adalet ve intikam arayışını mitolojiden bir öyküyle anlattı. Malik, iki yüzlülüğü "Yaşadığımız şey Gazze ihtilafını siyasi olmaktan ziyade ahlaki bir mesele gibi gösterip Filistinlilerin bakış açılarını gayrimeşru hale getirme girişimi" diye anlattı...
Gazze'nin Han Yunus kenti (Fotoğraf: AA)
Gazze'nin Han Yunus kenti (Fotoğraf: AA)

İsrail ve Filistin'de yaşanan trajediyi takip etmek bana Oresteia'yı tersten okumak gibi geliyor. Oyun yazarı Aiskhylos’un MÖ 5. yüzyılda yazdığı oyunlardan oluşan Oresteia üçlemesi, antik Yunan'ın kan ve intikam üzerine kurulu bir toplumdan adaletle şekillenen bir topluma dönüşmesini anlatıyor.
Oresteia, Yunanların lideri muzaffer Agamemnon'un Truva savaşından dönüşüyle başlar. Ancak karısı Clytemnestra savaşın hemen öncesinde tanrıları yatıştırmak için kızları Iphigenia'yı kurban etmesinin intikamını almak için Agamemnon'u vahşice öldürür. Agamemnon'un oğlu Orestes, babasının intikamını almak için Clytemnestra'yı öldürür. Sonra da görevleri büyük günahların intikamını almak olan kadim tanrılar olan Erinys’lerden (Fury’ler) kaçıp Athena’ya sığınır. Bilgelik tanrıçası Athena, Orestes'i yargılamak için bir jüri toplar. Jüri ikiye bölününce Athena beraat lehinde oy kullanır ve böylece Erinys’lerin yönettiği dünyanın ötesinde olasılıkların önünü açar.

Oresteia, ataerkillikten demokrasiye uzanan meseleleri ele alan, karmaşık bir eser. Aiskhylos’a göre insanlığın durumu trajiktir: Agamemnon, Clytemnestra ve Orestes imkansız seçimlerle karşı karşıyadır. İnsanların uygarlaşma ve içinde bulundukları durumun trajedisiyle yaşamayı öğrenme sürecinin bir parçasının da intikam ile adalet arasındaki ayrımı oluşturmak olduğunu öne sürer. Adalet bizi siyasetin alanına getirir ve makul bir değişim ve kurtuluş olanağına olanak tanır. Bugünün ironisi şu ki İsrail ile Filistinliler arasındaki ilişki ters yönde, Athena'dan çok Erinys’ler tarafından tanımlanan bir dünyaya doğru ilerliyor gibi görünüyor; çatışmalara yönelik siyasi çözümlerin aşınmasının, intikam arayışının adalet arayışına hakim olmasına yol açtığı bir dünyaya doğdu.

Ahlaki stratejilere umut kalmadı

Bunu en açık halini Hamas vahşetinde görüyoruz. Örgüt, bazı sol kesimlerin bazılarının düşündüğü gibi Filistin direnişinin bir ifadesi değil, bu direnişin yozlaşmasının, Amerikalı yazar Peter Beinart'ın ifadesiyle “ahlaki stratejilerin başarılı olabileceğine dair umudun kaybolmasının” bir ifadesi. Hamas'ın yönetimi altında muhalifler acımasızca yok ediliyor, kadın hakları inkar ediliyor, eşcinseller işkence görüyor ve öldürülüyor. İsrail ablukasının etkisi göz önüne alındığında dahi Gazze'yi yönetenler Gazzelilerin yaşamlarını iyileştirmek için çok az şey yaptı. Hamas'ın hayali, Filistin'in özgürlüğü vizyonundan ziyade İsrail ve Yahudi nefretiyle ayakta duruyor.

Hamas'ın eylemlerini “direniş” olarak görüp alkışlayanlar ve İsrailli sivilleri katletmenin “sömürgecilikten kurtulma” adına bir anlamı olduğunu hayal edenlerin Filistinlilerin hakları konusundaki görüşleri de sefilce. Bu, aynı zamanda İsraillilerin de hayatlarının değerini azaltarak antisemitizmin büyümesini teşvik eden bir bakış açısı.

İsrail’den intikam naraları

“Öteki”nin insanlıktan çıkarılması ve intikam alma arzusunun adalete baskın gelmesi sadece Hamas'a özgü bir politika değil. Bu özellik İsrail'in bakış açısını da en tepeden aşağıya kadar sarmış durumda.
İsrail Devlet Başkanı Isaac Herzog, Hamas'ın suçlarından “tüm Filistin ulusunun sorumlu olduğunu” iddia etti. İsrailli bakan Amichai Eliyahu, Gazze hakkında bir askerden alıntı yaparak şunları yazdı: “Her şeyi havaya uçurun ve yerle bir edin. Gözümüz şenlensin.”

İki hafta öncesine kadar İsrail'in kamu diplomasisi bakanı olan Likud milletvekili Galit Distal Atbaryan “Gazze'nin haritadan silinmesini” talep ederek şöyle dedi: “Burada intikamcı ve gaddar bir İsrail Savunma Kuvvetleri ihtiyaç var. Bundan daha azı ahlaka aykırı sayılır.”

Athena'nın değil, Erinys’lerin dili bu ve arkasında devasa bir askeri donanım var. Bu, aynı zamanda İsrail'in birçok Batılı destekçisinin de dili. ABD'li Kongre üyesi Brian Mast, Gazze'ye yapılan insani yardımı yavaşlatma girişimiyle ilgili bir tartışma sırasında konuşurken “masum Filistinli siviller” olabileceğini reddederek “Tıpkı masum Nazi siviller diye bir tabir kullanamayacağımız gibi” dedi.


Gazzeliler stratejik değil “ahlaki” hedef

İsrail'in sadece söylemi değil, askeri stratejisi de değişti. Wendy Pearlman ve Boaz Atzili, “Triadic Coercion” adlı kitaplarında 1990'larda Lübnan'a yönelik bombardımandan başlayarak, İsrailli liderlerin askeri harekatları “araçsal olmaktan çok içsel bir fayda” olarak gördüklerini ve “hedef ayrımı gözetmemenin ve kaba kuvvet kullanımının” meşru olduğunu düşünmeye başladıklarını gözlemlediler. İsrailli liderler bunu “stratejik olduğu kadar ahlaki” nedenlerle gerekçelerlendirdiler. Gazzelilerin şu anda karşı karşıya olduğu durum budur.

İsrail, Filistin ihtilafına siyasi çözümler bulmaya değil, onu kontrol altına almaya ve yönetmeye çalıştı. Binjamin Netanyahu'nun bağımsız bir Filistin'in önünde bir engel olarak gösterdiği Hamas’ı İsrail beslemiş oldu. İsrailli general ve akademisyen araştırmacı Gershon Hacohen “Netanyahu iki devlet seçeneğini engellemek için Hamas'ı en yakın ortağı yapıyor. Hamas görünüşte düşman. Ama arka planda bir müttefik” diyor. İsrail, ortaya çıkmasına yardımcı olduğu bir canavarın peşinden gidip Gazze'de yıkıma yol açıyor.

İsrail’i savunanlar neden eleştirilmiyor?

Hamas saldırısını destekleyen sol görüşlere yönelik birçok haklı eleştiri geldi. Ancak İsrail'i savunma adına kışkırtıcı, insanlık dışı söylemleri destekleyen çok daha güçlü siyasi figürler ve bu tür söylemlerin Gazze'deki zulmü meşrulaştırmadaki rolü hakkında çok daha az şey söylendi. Bunun yerine Avrupa ve Amerika'da Filistin yanlısı duyguları marjinalleştirmeye yönelik ortak bir çaba görüyoruz. Fransa'da Filistinlileri destekleyen gösteriler yasaklanırken, yeni bir yasa tasarısı onaylanırsa İsrail'e hakaret etmek suç sayılacak. Almanya'da, Yahudi yazarların, sanatçıların ve akademisyenlerin yazdığı açık mektupta Türk ve Arap topluluklarının bulunduğu bölgelerde “zırhlı kamyonetler ve silahlı çevik kuvvet polisi ekipleri, Filistin'e destek veren veya Filistin kimliğinin sembollerini kullanıldığı herhangi bir gösteriye karşı sokaklarda devriye geziyor” deniyor.

Amerika'da Filistin yanlısı duyguları dile getirenler işten atılma tehlikesiyle karşı karşıya kaldı.
İngiltere'de İçişleri Bakanı Suella Braverman, yalnızca açık Hamas yanlısı sembol ve sloganlarının değil Filistin bayrağını sallamanın bile ceza gerektiren bir suç olarak görülebileceğini öne sürdü. Üniversitelerde ifade özgürlüğünün savunucusu olduğunu ileri süren Bilim Bakanı Michelle Donelan, İsrail ve Gazze ihtilafına ilişkin görüşlerinden dolayı iki akademisyeni seçip kınadı.

Mesele sadece ifade özgürlüğü değil

Burada olan şey, ifade özgürlüğü konusunda ikiyüzlülükten ötesi. Burada yaşanan şey Gazze ihtilafını siyasi olmaktan ziyade ahlaki bir mesele olarak yeniden bir çerçeveye oturtup Filistinlilerin bakış açılarını gayrimeşru hale getirme girişimi. Bu da zaten çetin olan bir arazide siyasi katılımı yalnızca daha da çetrefilli hale getirebilecek bir yaklaşım.

“Bunun sonu nereye varacak? Bu ölümcül nefret, bu öfke nerede duracak?” Oresteia üçlemesinin ikinci oyunu olan Adak Taşıyıcılar’ın sonunda Koro, Orestes'in Clytemnestra'yı öldürmesinden sonra böyle soruyor. Bugün bu sorunun cevabı bizlerin ve İsrail’deki, Filistin’deki, Batı'daki siyasi liderlerin Erinys’leri mi yoksa Athena'yı mı dinlemek istediğimize bağlı.