Suriye’nin güneyinde geçen hafta son zamanların en kanlı mezhep çatışmalarından biri yaşandı. Bu hafta başında da ateşkese rağmen bazı bölgelerde süren Durzi milisler ve Bedevi gruplar arasındaki çatışmalarda 13 Temmuz’dan bu yana binden fazla insanın hayatını kaybettiği belirtiliyor. Durziler, çatışmaları bastırmak için bölgeye gönderilen Şam kuvvetlerinin de Bedevilere destek verdiğini iddia etti. Dürziler üzerinde etkili olduğu bilinen İsrail, Suriye’nin güneyinin yanı sıra Şam’da cumhurbaşkanlığı sarayı ve savunma bakanlığı binasını vurdu.
Türkiye’nin eski Şam Büyükelçisi Ömer Önhon, son dönemdeki gelişmelerle ülkenin parçalanma ihtimali hakkında endişelerin arttığını söyledi. Önhon ayrıca ülkenin güneyinde yaşananların bölgesel iç savaş olarak nitelenebileceğini ve bunun ülkenin geneline yayılma ihtimalinin yok sayılamayacağını belirtti. Suriye’nin yine istikrarsızlık üreten bir bölge haline gelmesinin Türkiye için geçmişte olduğu gibi tekrar göç akını ve terör tehdidi gibi sorunlar yaratabileceğini vurgulayan Önhon, İsrail’in Suriye’de istikrarın önünde en büyük engellerden biri haline geldiğini belirtti.
Son gelişmelerle birlikte Suriye’de stabilizasyon döneminin sonuna mı geldik?
Zaten Esad’ın devrilmesiyle Suriye’de her şey yoluna girdi, bütün sorunlar sona erdi resmi yanlıştı. Ne oldu? Suriye’de aslında krizin bir evresinden başka bir evresine geçilmiş oldu. Yani sorunlar aslında hâlâ devam ediyor. Henüz hiçbir konuda nihai çözüm sağlanamadı. Birçok meselenin çözümü için yapılan hamleler de çoğu zaman yeni meseleler doğuruyor. Şimdi yeni bir Suriye kuruluyor. Yani bunlara bir nevi doğum sancısı olarak bakmak lazım. Eskiden beri gelen sorunların tezahürünü görüyoruz şu anda.
Peki tekrar bir iç savaş tehlikesi var mı?
Ülkenin belli bölgelerinde yaşananları bölgesel iç savaş olarak niteleyebiliriz. Yani Dürzilerle merkezi hükümet ve Bedeviler arasında yaşanan çatışmaya bu şekilde bakmak mümkün. Bunun ülke geneline yayılması ihtimali mevcut ortamda hiç yok denemez. Ama öyle olmayacağını umuyoruz tabii ki.
Mevcut durumdan Türkiye nasıl etkilenebilir?
Türkiye yıllar boyunca Suriye’den kaynaklanan istikarsızlıktan doğan sorunların etkisinde kaldı. Bu ülkedeki iç savaş halinin sona erip istikrara kavuşmasını bekliyordu Ankara. Türkiye artık bir an önce bu istikrarın sağlanmasını istiyor. Eğer bu istikrarsızlık tekrar baş gösterir ve devam ederse; bölgesel çatışmalar sürer ve böyle bir iç çatışma ortamına evrilirse 2012’den beri karşılaştığımız sorunların belki daha da ağırlarıyla karşılacağız. Gene aynı sorunlar kapımızı çalacak.
Ne olabilir bu potansiyel sorunlar?
Suriye yine istikrarsızlık üreten bir yer haline gelirse ekonomik sıkıntılar, göç akını, terör sorunları baş gösterecektir. Çünkü güvenlik boşluğu oluşacak. Geçmişe dönmüş olacağız. Dolayısıyla güneyimizde istikrarsızlık değil de, istikrar üreten bir ortamın olması çok önemli.
Suriye’de Türkiye ve İsrail arasında ciddi bir rekabet alanı oluştu. Güneyde yaşanan çatışmalarda İsrail’in Dürziler üzerinde etkili bir faktör olduğunu biliyoruz. Bu rekabeti nasıl okumalıyız?
İsrail maalesef Suriye’de yaşananlar üzerinde son derece olumsuz bir faktör. Esad’ın devrilmesinden bu yana Suriye üzerindeki müdahalelerini sıklaştırdılar. Sürekli ülkeyi hedef alıyorlar. Bunlar Suriye’nin istikrarlı bir ülke haline gelmesinde ciddi engeller yaratıyor.
Türkiye ile İsrail arasında zaten yıllardır süren bir gerginlik var. Suriye üzerinden bu bir ara daha da somutlaştı ve iki ülkenin karşı karşıya gelebileceği konusunda endişeler çıktı ortaya. Sonra, sanırım özellikle ABD’nin araya girmesiyle ve iki tarafın doğrudan çatışmanın kendileri için yarattığı zararın bilincinde olmalarıyla diplomasiye fırsat verildi. Taraflar Bakü’de buluştu. Çatışma önleme temelinde görüşüldü, bir nevi temas sistemi, mekanizma oluşturuldu.Bu görüşmeler gerilimin düşürülmesi üzerineydi. Yani bir tarafta gerilim yükselirken, bir tarafta diyalog kanalı açıldı. Yetkililer de Türkiye ve İsrail’in bir şekilde temas ettiğini doğruluyor.
Ama orası dar bir alan, yani karşı karşıya gelme riski var iki ülkenin. Öbür taraftan tarafların diplomasiye başvurmaya, bazı sorunları böyle çözmeye meyilli olduklarını görüyoruz.
Şam’daki izlenim yazınızda Şara’nın yapılacak bir seçimi kazanacağını düşündüğünüzü yazmıştınız. Son olaylardan sonra da aynı fikirde misiniz?
Şam üzerinden baktığımda evet. Şara’nın hem söylemleri hem de eylemleriyle Suriye’yi bu dönemde yönetebilecek bir figür haline gelmiş olduğu düşünülüyor. Ancak geçen zamanda azınlıklar arasında kendisine bir güvensizlik olduğunu görüyoruz. Bir taraftan kuzeyde Kürtlerle, YPG’yle, öbür taraftan şimdi Dürzilerle, işte sahil bölgesinde Alevilerle böyle ciddi bir gerginlik görüyoruz. Durum bu olunca, Suriye’nin geleceğiyle ilgili de bazı tereddütler doğmaya başladı.
Bu üçüncü tarafların müdahaleleri devam ettikçe ülkede istikrar sağlanması çabaları çok da kolay sonuç vermeyecek gibi görünüyor. Mesela öncelikli olarak ülkenin ekonomik olarak toparlanması lazım. Fakat bu çatışmalar devam ettikçe kolay değil. Birtakım ümit verici gelişmeler olmuştu; Tartus ve Lazkiye limanlarına yapılacak yatırımlar gibi. Enerji Bakanı da buraya gaz verileceğini söylemişti. ABD Suriye’ye uygulanan yaptırımları kaldırdı.
Bütün bunlar çok olumlu gelişmeler. Ancak mevcut olaylar tabii ülkenin ne tarafa doğru evrileceğine dair soru işaretleri yarattı.
İsrail’in buraya müdahalesinin birçok bakımdan çok olumsuz olduğunu onun için söylemiştim. Üçüncü ülkelerin bu yoldaki müdahaleleri Suriye’de olumluya gidişe yönelik çabaları sekteye uğratıyor.
Paylaştıklarınızdan en dikkatimi çeken şeylerden biri de Şam’da Trump’a teşekkür etmek için hazırlanan panolar. Bunu nasıl okumak lazım? Halkın Batı’ya bakışında bir değişim var mı?
Suriye halkı yıllardır o kadar çekti ki onlar da biraz olsun rahatlamak istiyorlar. Bu rahatlamayı sağlayacak olan ne varsa ona sempati duymaya hazır gibiler. Savaş, yokluk vs. çok ızdırap çektirdi bu ülkeye. Dolayısıyla bu rahatlama nereden gelirse gelsin ona sempati duymaya hazırlar. Şara hükümetinin de ABD’yle belli seviyede ilişkisi var. Şu veya bu şekilde Washington’dan destek aldı. Suriye halkına yapılabilecek en büyük katkı yaptırımların kalkmasıydı. Bu bağlamda ABD’ye şükran duygularını böyle enteresan ve görünür bir şekilde ifade etmişler. Üzerinde hakikaten çok konuşulacak yönleri olan bir teşekkür ve teşekkür tarzı ortaya çıkmış. Şam’ın ortasında gördüğümüz panoların hikayesi bu.
“Teşekkürler Başakn Trump, desteğinizle Suriye’yi tekrar büyük yapabiliriz” yazıldı.
Mevcut durumda en olası senaryo ne?
Ortada çok sayıda senaryo var. Tabii ki en temenni edilen ülkenin düze çıkması ve istikrarsızlık değil, istikrar üreten bir yer haline gelmesi. Fakat önümüzde ekonomik olarak düzlüğe çıkmış, istikrarlı ve ülkenin birliğini koruyan bir Suriye’den parçalanmaya kadar birçok senaryo var. Bu senaryolardan hangisinin gerçekleşeceği Suriye içindeki ve üçüncü ülkelerden kaynaklanan dinamiklere bağlı olacak. Mesela demin de dediğim gibi İsrail, Suriye’de ciddi bir istikrarsızlık yaratıyor ve bunu körüklüyor. Çünkü mümkünse zayıf ve parçalara bölünmüş bir Suriye görmek istiyor. Türkiye ise ülkenin birliğini muhafaza eden güçlü bir Suriye görmek istiyor. Yani üçüncü ülkelerin gündemleri ve farklı öncelikleri bu ülkenin gidişatını ciddi şekilde yönlendiriyor.
Bir ay evvel baktığımızda Suriye’de olumlu bir gidişat daha olası duruyordu. Son dönemde konjonktür yine değişti, yaşanan olaylar ülke parçalanmaya mı gidiyor endişelerini canlandırdı. Bu riski ortadan kaldırmak ve ülkeyi bir arada tutmak için Suriye’deki gruplar arasında bir mutabakat zemini oluşturulması çok önemli. Yapılması, yazması ve söylemesi kadar kolay değil tabii. Suriye’nin istikrar üreten bir yer haline gelmesi hepimiz için çok önemli, umudumuz bu yönde.