20 Nisan 2024, Cumartesi
Haber Giriş: 30.04.2021 06:00 | Son Güncelleme: 25.06.2022 17:27

Travmaların kökeni aile sırları

30 yıl önce yaşadığı rahatsızlık onu atalarından miras kalan travmaların varlığını keşfetmeye yöneltti. Ülkemizde birçok kez çok satanlar listesinde yer alan Seninle Başlamadı kitabının yazarı Mark Wolynn bazı sorunları çözmek için aile hikayelerine bakmak gerektiğini söylüyor
Travmaların kökeni aile sırları

Bazı korkular vardır kendinizi bildiniz bileli sizinledirler. Çocuk istemiyor, yüksekten korkuyor, domatesin görüntüsü midenizi bulandırıyordur. Sebebini bilmediğiniz bir tepki gösterdiğiniz, size ait olmadığını hissettiğiniz bir travmayı taşıdığınızı düşündüğünüz oldu mu?

Seninle Başlamadı’nın yazarı Mark Wolynn, ödüllü kitabında kalıtsal aile travmalarının etkilerini ve üstesinden gelmenin yollarını hastalarının örnekleri ve egzersizlerle destekleyerek anlatıyor. Zoom üzerinden bize tedavi yöntemlerini deneyimleten Wolynn Oksijen’in sorularını yanıtladı.

Kalıtsal travma nedir?

Yaşadığımız travmalara verilen tepkiler her zaman bizimle son bulmaz. Duygular, özellikle strese verdiğimiz tepki,  çocuklarımıza ve torunlarımıza geçerek, travmayı kişisel olarak yaşamamış olsalar bile onları benzer bir şekilde etkileyebilir. 

Büyükbabamızın travması bize nasıl geçiyor?

Bir travma yaşandığında DNA’mızda kimyasal bir değişikliğe neden olur ve bu bazen nesiller boyunca genlerimizin işleyişini etkileyebilir. Orijinal travmaya benzer durumlara tepkisel hale gelebiliriz. Örneğin, dedemiz savaşın parçaladığı bir ülkeden geldiyse yaşadığı travmadan doğan stres tepkileri bize geçebilir. Sorun şu ki bu bizim asla gelmeyecek bir felakete hazır bir şekilde yaşamamıza sebep olabilir. Başka bir deyişle, ebeveynlerimizden veya onların ebeveynlerinden kaynaklanan korkularla doğabilir ve onların bizim olduğunu düşünebiliriz. 

Travma iki kuşak gözlemlenebilir

Kalıtsal travmanın ardındaki bilimsel araştırma nedir?

Bilim insanları uzun zamandır böyle bir şey olduğundan şüpheleniyorlardı. Ancak Mount Sinai Tıp Fakültesi’nde psikiyatri ve sinirbilim profesörü Rachel Yehuda Holokost’tan kurtulanların çocuklarının ebeveynleriyle aynı travma semptomlarıyla doğduğunu keşfetti. Benzer sonuçlar 11 Eylül olaylarını yaşayan hamile annelerin bebeklerinde de rastlandı. 

Siz bu konuya nasıl yöneldiniz?

Yaklaşık 30 yıl önce, bir gözümde görme kaybı başladı ve kronik retinopati teşhisiyle tedavi edilemeyeceği söylendi. Çaresizliğim beni Endonezya’ya kadar götürdü. Bana bazı temel ilkeleri öğreten bir öğretmenim ebeveynlerimle ilişkimi iyileştirmenin önemimden bahsetti. Bunu yapmadan önce, o sırada kalıtsal aile travması olduğunu henüz bilmediğim bir sorunu çözmem gerekiyordu. Dördü de öksüz kalmış büyükanne ve büyükbabalarımdan miras aldığım kaygıyı iyileştirmeliydim. Görme kaybımın gerçek nedeni olan kaygı düzelince görüşüm de düzeldi. Ben de öğrendiklerimi paylaşmaya mecbur hissettim ve kalıtsal aile travmasının etkilerini iyileştirmek için bir yöntem geliştirdim.

Aile geçmişindeki travmalar hakkında konuşmalıyız

Kalıtsal travmamız olduğunu nasıl anlarız? 

Kaygı bozukluğu veya depresyonla doğabiliriz, bunu önceki neslin yaşadıklarıyla ilişkilendirmeyi asla düşünmeyiz. Belirli bir yaşa ulaşır ulaşmaz, ya da belirli bir olay yaşayınca aniden ortaya çıkan bir korku veya semptom da yaşayabiliriz. Örneğin kitapta kocasını seven ama onunla evlenir evlenmez kapana kısılmış hisseden bir kadından bahsediyorum. Aile geçmişine baktığımızda, her iki büyükannenin de 9 ve 12 yaşındayken kendilerinden çok daha yaşlı erkeklerle çocuk gelin olarak evlendirildiğini görüyoruz. Travma, hem hastamın hem de kız kardeşinde farklı bir şekilde kendini ifade etmiş. Biri kendinden çok daha yaşlı bir adamla evlenirken diğeri ise evlenmeyi tamamen reddetmiş.

Travmanın dili zor ilişkilerimizde saklı

Bir hastayla nasıl çalışıyorsunuz? 

Önce hastanın travma dilini dinlerim. Bu dil sözel olduğunda, travma sorunlarımızı, en derin korkularımızı, zor ilişkilerimizi tanımlamak için kullandığımız kelimelerde yaşar. Sözel  olmadığında ise davranışlarımızda ve semptomlarımızda bulunur: Rahatsız edici bir olaydan sonra, belli bir yaşa geldiğimizde aniden ortaya çıkan endişeler gibi. Travmanın bir diğer yansıması para ve başarıyla olan ilişkimizde gizli. Eş seçimimiz, bize yapılmasını kabul ettiğimiz davranışlar da bir gösterge olabilir. Tüm bunlar, bizi sorununun kaynağına hızla götürebilecek bir içerik haritası oluşturur. Travma dilini izole edip onu erken çocukluk veya aile öyküsünde ortaya çıkan bir olaya kadar izlediğimizde, iyileşmek için derin bir çalışma yapmaya hazır oluruz. 

Bu döngüyü kırıp travmaları gelecek nesillere aktarmamak için bazı tüyolar paylaşabilir misiniz? 

Biz veya çocuklarımızdan biri açıklanamayan semptomlar, depresyon, kaygı bozukluğu, obsesif kompülsif bozukluk, fobi ya da yıkıcı bir davranışla mücadele ediyorsa, aile ağacımızı sallamalı ve nelerin döküldüğüne bakmalıyız.

Hangi aile sırları gizlendi?

Hangi travmalar asla tamamen iyileşmedi? Aile geçmişimizdeki travmalar hakkında konuşmalıyız ve bunları çözmeye çalışmalıyız ki gelecek nesillere aktarılmasınlar. Bu travmalar hakkında ne kadar çok şey bilirsek ve onlar hakkında ne kadar çok konuşursak, çocuklarımızın ve onların çocuklarının sebeplerine dair hiçbir ipucu olmadan acı çekmelerine o kadar engel olabiliriz. Geçmişi görmezden gelirsek, bizi rahatsız etmek için geri gelebileceğini öğrendim. Onu araştırdığımızda tekrar etmemize gerek kalmaz. Biyolojik kalıtım bir gerçeklik olabilir, ancak bizim kaderimiz olmak zorunda değildir.