26 Nisan 2024, Cuma Gazete Oksijen
Haber Giriş: 05.03.2021 06:00 | Son Güncelleme: 16.02.2022 15:14

Biden teşvik paketini nasıl planlamalı?

Birincisi, tasarruflar ile yatırımlar arasında dengeyi kurmalı. İkincisi şirket iflasları, batık kredi ve yeni bir bankacılık krizi başlatmamalı. Asıl sorun bunları aynı anda yapabilecek faiz oranının olup olmadığı...
Biden teşvik paketini nasıl planlamalı?
Biden pandemi sonrasında ekonomiyi harekete geçirmek gibi büyük bir görevle karşı karşıya. 10 yıl önceki büyük durgunlukta dönemin başkanı Obama’nın gerekli teşvikleri sağlayamamasından aldığı dersle aşırıya kaçmaya karar vermiş görünüyor. 1.9 trilyon dolarlık harcama planıyla “büyük oynamak” istiyor. Bazı merkez siyasetçiler Biden’ın bu kararla kendi mahvına sebep olabileceği görüşünde. Buna göre abartılı bir canlandırma enflasyon artışını tetikler, ani faiz artışı 2022 ara seçim öncesi Biden’ı tasarruf frenine basmak zorunda bırakır; neticede Demokrat Parti Kongre’deki hâkimiyetini kaybeder. Peki, hangi teşvik “tam kararında” sayılabilir? Birincisi, tasarruflar ile yatırımlar arasında dengeyi kurmalı. İkincisi şirket iflasları, batık kredi ve yeni bir bankacılık krizi başlatmamalı. Asıl sorun ise şu: Bunları aynı anda yapabilecek bir faiz oranının gerçekten olup olmadığı belli değil. Bir zamanlar böyle bir oran vardı. 1950’lerde Bretton Woods sisteminde yüzde 4 civarındaki faiz oranı, tasarruflar ve yatırım arasındaki dengeyi korurken, banka kârlılığını makul seviyede tutuyor, bu sayede kredilerin kendini yeniden üretmesine izin veriyordu. O zamanlar yatırımlar, tasarrufların altında kalırsa ve faiz indirimine rağmen toparlanma görülmezse, iyi planlanmış devlet teşvikiyle yatırımlar tasarruf seviyesine çıkarılıyor, faizler toparlanıyor ve denge sağlanıyordu. Maalesef artık o dünyada yaşamıyoruz. Obama’nın batmakta olan bankaları düze çıkarmak için kullandığı yöntem nedeniyle kapitalizm artık böyle işlemiyor. Unutmayalım ki 2008 krizi de 1929 kadar derin ve korkunçtu. 1929’da olduğu gibi 2008 yılında da iflaslar, işsizlik ve düşen fiyatlar kimsenin borçlanmak istemediğini gösteriyordu. Faiz oranları sıfıra indi ve kapitalizm Keynes’in tabiriyle “likidite tuzağına” düştü. Bankacılık sektörü, sigorta şirketleri ve emeklilik fonları büyük darbe aldı.

Yatırımlar, tasarruf seviyesine yaklaşmalı

1929 ile 2008 arasında büyük bir fark vardı: 2008’de bankaların hata yapma şansı yoktu. Onları kurtarmanın yolu büyük bir teşvik paketinden geçiyordu. Yeni gelen paranın tüketicilere ve şirketlere enjeksiyonu sokaktaki insanları ve dolaylı olarak Wall Street’i yeniden düze çıkarabilirdi. Ancak Obama bunu seçmedi. FED bunun yerine trilyonlarca dolar bastı ve zordaki bankalar kurtarıldı. Ancak ekonomi likidite tuzağından kurtulamamıştı. Bankalar teşviklerle gelen parayı şirketlere verdiler. Şirketler bu parayı işe yatırmak yerine borsaya götürdüler ve hisse değerleri ile reel ekonomi arasında gelmiş geçmiş en büyük kopukluk yaşandı. 2008’de Wall Street’i ölümle burun buruna getiren deneyimin ardından şirketler faizsiz krediye ve hisse değerlemelerine bağımlı hale geldi. Çünkü borsa düşük kârlara rağmen yükseliyordu. Tasarruflar yatırımları gölgede bıraktı, ücretler düştü ve tüketici harcamaları azaldı. Sonra Covid çıkageldi ve kısıtlamalarla hem arza hem de talebe ağır darbe vurdu. Pandeminin gelişinden önceki 12 yıl, bugün büyük bir teşvik paketinin neden 2009’daki gibi etki etmeyeceğini açıklıyor. Başarılı bir teşvik paketinin yatırımları tasarruf seviyesine yaklaştırması gerekir. Ancak mali piyasalar bunun kokusunu alır almaz faiz oranlarını artıracaktır. Düşük faiz oranlarına bağlı hale gelen şirketler mahvolacak, bankalar da onları takip edecektir. Teoride bunu önlemek mümkün. Bunun için teşviklerin gelirleri ve tüketimi eşzamanlı olarak artırması, böylelikle şirket karlarının yükselen faizleri karşılaması gerekiyor. Ancak pratikte şirketler için düşük faiz bağımlılığından kurtulacak zaman yok; çünkü teşvikler her zaman gelirlerden önce faizleri artırıyor. Likidite tuzağı, şirketlerin 12 yıldır sıfıra yakın faize bağımlı hale gelmesiyle birleşince, mali teşvikin iki ana hedefinden birini ıskalaması kaçınılmaz oluyor. Sonuçta bu teşvik ya yatırımı artıramıyor ya da iflaslara giden zincirleme reaksiyonu önleyemiyor. Ne kadar para pompalarsa pompalasın elinde neredeyse hiç para olmayanların harcama gücünü artırmak için gerekli tedbirleri almadığı takdirde Biden’ın başarısız olması kaçınılmaz. Bunun için de makul bir asgari ücretin, toplu iş sözleşmesi zorunluğunun ve koşulsuz doğrudan yardımların yürürlüğe konması gerekiyor. © Project Syndicate, 2021