19 Aralık 2024, Perşembe Gazete Oksijen
Haber Giriş: 30.04.2021 06:00 | Son Güncelleme: 16.02.2022 15:15

Dünya Bankası uyardı: Ödemeler dengesine dikkat

Merkez Bankası brüt uluslararası rezervlerinin ticari bankalara olan döviz yükümlülüklerinin altında kalması kırılganlığın ciddi bir seviyede olduğunun göstergesi
Dünya Bankası uyardı: Ödemeler dengesine dikkat
Güldem Atabay
Türkiye’nin 2020 ekonomik büyüme performansı yüzde 1.8 ile Çin dışında diğer G20 ülkelerinin üzerindeydi. Buna rağmen yoksulluk yayıldı, işsizlik olağan hale dönüştü. Bu bozulmanın temelinde hükümetin kredi kanallarına odaklanan büyük bir ekonomik teşvik programıyla pandemiye yanıt vermesi yatıyor. Mali açıdan, Türkiye’nin Covid-19 teşvik paketi vergi ertelemeleri ve arızi borçlar dâhil edildiğinde GSYİH’nin yaklaşık yüzde 12’sine denk geliyor. Bu seviye, gelişmekte olan ülkeler ve G20 ortalamasından daha fazla; neredeyse ABD, Çin, Avustralya ve Kanada’nınkilere yakın.  Fakat Türkiye’nin teşvik paketinin yüzde 10.1’lik kısmının geniş bir mali araç yelpazesi üzerinden ezici şekilde bankacılık sektörü aracılığıyla sağlanması yoksulluk artışının anahtarı. Böylece bütçe üzerine doğrudan mali maliyetler olarak yansımayan bu tür bir teşvik tercihi, gelecekte hükümetin dolaylı yükümlülüklerini önemli ölçüde yükseltmiş durumda.

Rezervler azaldı

IMF verilerine göre, Türkiye’nin Covid-19 için yaptığı doğrudan harcamalar GSYİH’nın yüzde 1.9’u; bunun içinden İşsizlik Fonu’ndan yapılan harcamaları düşünce kalan tutar yüzde 0.3 seviyesinde. Özetle 2020’de Türkiye’nin büyüme hikâyesi kredi teşviki, politika faizinin enflasyonun altına çekilmesiyle oluşan gevşek para politikası, kredi garanti fonu ve devlet bankaları sermayelerini artırıp, bankaların kredi genişlemesini teşvik eden diğer düzenleyici önlemler sayesinde elde edildi. Seçilen krizle mücadele yöntemi bu araçlar yoluyla olunca da, yüzde 1.8 büyüme karşısında muazzam ekonomik riskler ortaya çıktı. Hızla yükselen enflasyon, TL’de önemli değer düşüşü ve döviz rezervi kaybı riskli dengesizlikler yarattı. Enflasyon 2020 dördüncü çeyrekten itibaren kademeli olarak hızlandı ve Mayıs ayında yüzde 20’ye varması bekleniyor. 15 milyar dolarlık sermaye çıkışları, yüzde 6.3 daralan ihracat ve yüzde 4.3 artan ithalat sonucunda Merkez Bankası, Türkiye’nin 37 milyar dolara varan cari açığının çoğunu uluslararası rezervleri kullanarak finanse etti. Aynı dönemde kamu bankaları üzerinden gizli döviz satışları döviz rezervlerini tüketen Merkez Bankası’nın döviz yükümlülükleri ve swap işlemlerine göre düzeltilmiş net döviz rezervleri halen eksi 49 milyar dolar ile daha önce görülmemiş düşük seviyelerde. Banka’nın daha fazla rezerv kaybını sınırlamak için yaptığı müdahaleleri durdurması sonrasında TL’de değer kaybı 2020’de yüzde 30’a ulaştı ve bir kısır döngü olarak enflasyonist baskılara yenisini ekledi. Sonuç olarak, şirket borçları arttıkça şirketler ve bankalar bilanço baskısı hissettiler. 2018’den bu yana devam eden kurumsal borcu azaltma süreci pandemi nedeniyle kesintiye uğradı. Finansal olmayan kurumsal sektördeki borç seviyeleri 2020’nin ilk altı ayında GSYİH’nin yüzde 9’u kadar artarak gelişmekte olan piyasalar arasında en sert yükselişi kaydetti. 2020 ikinci çeyrekte likit olmayan şirketlerin sayısı arttı; TL ve varlık kalitesi şoklarına açık bankalar için kurumsal kırılganlık riski 2021’e taşındı. İş kayıpları mevcut işgücü piyasası eşitsizliklerini derinleştirdi. İşten çıkarma yasaklarına rağmen, 2020 ikinci çeyrekte milyonlarca iş kaybı yaşandı. Kadın, genç, düşük vasıflı ve kayıt dışı işçiler en ağır hasarı aldı. İş kayıpları yoksulları derin şekilde etkilerken, Türkiye’de 2018’de yüzde 8.5 olan yoksulluk oranı 2019’da 10.2’ye, 2020’de yüzde 12.2’ye fırladı. İç talep göstergeleri, 2021’in başlarında ekonomik büyümenin soğuduğunun bazı belirtilerini gösterse de, sanayi üretimi gibi arz taraflı veriler güçlü devam ediyor. 2021’de beklenen yüzde 5 civarında büyümenin üçte ikisi ihracattan kısmen de baz yılı etkisi sayesinde gelecek.  Özel tüketimin katkısı ise çok sınırlı kalacak.

Kırılganlık vurgusu

2018 yılı başından bu yana şiddetlenen makro-finansal sorunlar Türkiye ekonomisinin krizlere dayanma gücünü tüketmiş ve ekonomiyi savunmasız bırakmış durumda. Dış finansman gereksinimi yüksek ve döviz rezervlerinin yokluğunda dış borç çevirme becerisi artık tamamen bankacılık sektörünün sağlıklı kalmasından geçiyor. Merkez Bankası’ndaki Brüt Uluslararası Rezervlerinin ticari bankacılık sektörüne olan yabancı para yükümlülüklerinin altında kalması sert dış oynaklıklar karşısında ekonomide büyük darbeler oluşabileceğinin habercisi. Dünya Bankası’nın son Türkiye Raporu, neden-sonuç zinciri içinde işte bu önemli kırılganlıkları vurguluyor. Artan yoksulluk, yüksek işsizlik, olmayan döviz rezervleri, kurumsal şirketlerin son üç yıldır bozulan yapısı, finans sektörü üzerindeki yüklerle birleştiğinde, en iyi olasılıkla uzun yıllar düşük büyümeye kilitli kalacağız. Fakat asıl önemli risk mevcut gidişatta olası bir dış finansman şoku ile yaşanacak ödemeler dengesi krizinin giderek elle tutulur hale gelmekte oluşu.