Covid-19 pandemisi, sonuçlarını daha net görmeye başladığımız iklim krizini ciddi bir boyuta taşırken, sürdürülebilirlik odağını da gündemimize kalıcı olarak yerleştirdi. Geçen yıl ülkeler iklim krizi ile mücadele planlarını ve hedeflerini beyan ederken paralelinde pek çok kurum da kendi yol haritasını çizmeye başladı. Büyük bir dönüşümün başında olduğumuzu ve global olarak önemli bir döneme şahitlik edeceğimizi söylemek yanlış olmaz. Dünyanın kaynaklarını hızla ve yarınlar yokmuşçasına tüketirken, bu bilinçsiz tüketimin farkına vardık ve geç de olsa kollarımızı sıvamaya başladık. Global arenada pek çok ülke taahhütlerini COP26’da ortaya koyarken, bizim de ülke olarak bu alandaki vaatlerimizi daha yüksek sesle ifade etmemiz ve harekete geçmemiz oldukça önemli. Bugünkü kararlarımızın, davranışlarımızın sonuçlarını ne zaman göreceğimizi bilemesek de sadece çevresel değil, aynı zamanda herkese eşit hak ve fırsatların sunulduğu, bilimin ve inovasyonun aydınlattığı huzur dolu bir dünya için bugünden çok sıkı bir şekilde çalışmalıyız.
Bildiklerimizi unutma zamanı
Şimdi bildiğimiz her şeyi unutma, alışkanlıklarımızdan vazgeçme zamanı. Artık yeni normalimiz sürdürülebilirlik. Hem gündelik hem iş hayatımızda alışkanlıklarımıza bakarak, attığımız her adımın ve aldığımız her kararın, gelecekte neye mal olacağının farkında olmamız gerekiyor. Konuya kurumlar tarafından bakmak, gerekirse önümüzde halihazırda hızla, disiplin ve yılmaz bir çabayla yürümeye başladığımız bir yol var. Bu yolda verimli bir şekilde ilerlemek için iş süreçlerimizi sürdürülebilirlik odaklı dönüştürmemiz ve bundan sonraki uygulama ve çalışmalarda sürdürülebilirliği merkezimizde tutmamız büyük önem taşıyor.