Geçen hafta kapanma sürecinde dibe vurdum. Bütün gün çalıştığım evden ilk kez çıkmıştım ki ayaklarıma bakınca birinde spor ayakkabı, diğerindeyse Ugg botların olduğunu fark ettim. Herhalde masada çalışırken ayaklarımda Ugg botlar vardı ve dışarı çıkmadan önce tam ayakkabı değiştirirken işyerinden gelen telefon kafamı dağıttı. Ayakkabılar da Ugg botlar kadar rahat olunca, sokağa çıkana kadar fark etmemişim. Böylece işyerindeki giyim kazazedelerine ben de katılmış oldum. Yine de bu olay geleceğe dair kaygılarımın yanında çok önemsiz kalıyor. Aşı süreci hayatı normale döndürmeye başlarken, benim gibi düşünenler risk altında. Bundan sonra terliklerimizi ve diğer evden çalışma konfor unsurlarını bir kenara bırakıp yeniden haftada 5 gün ofise gitmek gerekecek.
Amerikalıların kusursuz tabiri
Amerikalılar bu durumun neden olduğu dehşeti kusursuz bir şekilde ifade eden “rahatsız pantolon” tabirini icat etti. Aslında fermuarlı, düğmeli veya beli lastiksiz pantolonları ifade eden bu tabir, evden çalışanların bir yıldır giydiği tayt ve eşofman gibi yumuşak pantolonların zıt anlamlısı olarak kullanılıyor. Yani “yeniden rahatsız pantolonlar giymek” zorunda kalmanın başka bir anlamı var. Yapılan anketlere göre çalışanların çoğu tam zamanlı ofis işine dönmek yerine evden çalışmaya devam etmek istiyor. Yani geçiştirilen kahvaltılar ve bir yandan toplu taşımaya yetişmek için acele ederken diğer yandan da prezantabl ama rahatsız giysiler bulma telaşı…Çalışılamayacak kadar gürültülü bir masaya oturmaktan, özel bir konuşma için tuvalete gitmekten başka çare bırakmayan ortamlardan bahsetmiyorum bile. Tam da bu yüzden, geçen hafta Avrupa’da yapılan bir ankete göre, ofis çalışanlarının yüzde 75’i, patronların personeli ofisten çalışmaya zorlamasının kanunsuz olduğunu düşünüyor. Elbette bazıları, özellikle de yeni işe girenler ve gençler, pek tanımadıkları veya bir şeyler öğrenmeye ihtiyaç duydukları iş arkadaşlarıyla aynı ofiste bulunmaya can atıyor. Açıkçası iş arkadaşlarımı yeniden kanlı canlı görmeyi ve işyerindeki “çalışma vızıltısını” ben de özledim. Apple’ın patronu Tim Cook da geçen hafta personeline hitaben yazdığı ve Eylül itibarıyle haftada en az üç gün ofise gelmeleri gerektiğini söylediği e-postada bu “vızıltıdan” bahsediyordu.
Çalışan-işveren restleşmesi...
Ama beş günün ofiste geçtiği haftalara geri dönmek isteyen var mıdır emin değilim. Haftanın en az iki-üç günü evden çalışma imkanına sahip olmak isteyen çalışanlar ile her şeyin 2020 öncesi gibi sürmesini isteyen işverenler arasında restleşme yaşanacağa benziyor. Apple gibi çok rağbet gören, iş başvurularıyla dolup taşan bir şirketin kendi şartlarını rahatça kabul ettirmesi beklenir. JPMorgan gibi bir Wall Street bankasının da öyle. Zaten bankanın CEO’su Jamie Dimon geçen ayki bir konuşmasında uzaktan çalışmanın gençler, kurumsal kültür, fikir üretimi veya “koşuşturma severler” için iyi olmadığını söylemişti. Ama pandeminin uzaktan çalışma konusunda başlattığı düşünce devrimi, işverenlerin ofiste her zaman hazır bulunulması talebinin eskisi kadar kolay karşılık bulmayacağını gösteriyor. ABD merkezli Globalisation Partners şirketinin CEO’su Nicole Sahin, “Bence sorunsuz bir geçiş olmayacak” diyor. “Herkesi ofiste tutmaya kalkarlarsa, istihdam edecek insan bulmakta zorlanırlar.” Bu durumdaki şirketler için karma çalışmanın bilinmez sularına atlamaktan başka çare görünmüyor. Bu usule göre personel hafta boyunca ev ile ofis arasında yer değiştiriyor. Şimdilerde işyerlerindeki en yaygın sorulardan biri, bu düzenin tam olarak nasıl uygulanacağı. Maliyeti karşılanabilir mi? Ofis yerleşimleri ne olacak? Herkesin eski masaları duracak mı ortak masalar mı paylaşılacak? Bütün personelin aynı günlerde gelmesi mi daha iyi olur? Üstelik daha yolun başındayız. Bu soruların cevabını neredeyse hiçbir şirket bilmiyor, ama birçoğu yakın gelecekte ister istemez öğrenmek zorunda kalacak.