
İkili anlatımın merkezinde acılı bir tarih
Mülksüzleştirme, işgal altındaki yaşam, savaş, şiddet ve hafıza üzerine kurulan roman, İsrail’in Filistin’i işgalinin kanlı tarihini iki bölüm ve iki anlatımla merkezine almış. İlk bölümde Nakba’dan (Nekbe, Filistin’in ‘Büyük Felaket’ olarak adlandırdığı gün) bir yıl sonra, 13 Ağustos 1949’da bir bedevi kadının işgalci askerler tarafından yakalanarak toplu tecavüze uğraması ve öldürülmesini okuyoruz. Anlatıcımız isimsiz, zaten romanda kimsenin ismi yok. İlk bölümde işgalci komutanı izliyoruz ama biraz sıkılarak. Böcekti, kovaydı, hortumdu, havluydu derken bir süre sonra tüm bu sıkıntı veren şeylerin -ayrıntıların- boşa olmadığını görüyoruz. İkinci bölümde ise yıllar sonra, Ramallah’ta başka bir genç kadın, doğmadan 25 yıl önce meydana gelen ve günümüzde “küçük” suç olarak adlandırılan bu iğrenç eylemi çevreleyen olayları keşfetmeye koyuluyor. İşgalciler tarafından toplu tecavüze uğrayarak öldürülen kadının hikâyesiyle, kendi hikâyesinin “küçük ayrıntı”sının peşinden gidiyor. Sonra? Bundan sonrasına devam etmeyeyim, tarihin çok fazla değişmediğini hepimiz biliyoruz ama ne mutlu ki edebiyat bize bunu tüm imkânlarını sunarak bambaşka şekillerde anlatıyor. Adania Shibli ile tüm bunları konuştuk. Kısa ve ağır bir roman Küçük Bir Ayrıntı. Bu kısalıkta ve bu ağırlıkta bir romanı ne kadar zamanda yazdığınızı/üzerinde ne kadar çalıştığınızı merak ediyorum. Bu romanı yazmak sadece yazmayı değil, silmeyi, duraklatmayı, durdurmayı, karakterlerin perspektiflerini sadece bir santimetre de olsa hareket ettirmeyi gerektiriyordu, bu da bütün bir bölümün yeniden yazılmasına neden oldu. Bu romanda her kelime büyük bir özen de istiyordu. Yazılmayan, saklı tutulan her kelime, neden yazılmaması gerektiğinin sebebini bilmelidir diye düşünüyorum. Bu sebepten, bu roman üstünde 12 yıl çalıştım. Romanın iki bölümü var. İlk bölümde hiç de küçük olmayan ayrıntılar var. Ürkütücü bir anlatım... Komutanı izliyoruz. Onunla nasıl bir ilişkiniz vardı yazar olarak?