![](https://gazeteoksijen.com/wp-content/uploads/2021/09/Screenshot-2021-09-16-at-16.12.58.png)
”Sabahları tüm gazetelere göz atarım”
Bir gününüz nasıl başlıyor Nermin Hanım? Sabahları önce Cumhuriyet gazetesi olmak üzere Türk güncel basınında çıkan, değişik görüşleri temsil eden gazeteleri gözden geçiriyorum. Sonra bilgisayarın başına geçip Almanya’da çıkan Süddeutsche Zeitung ve İsviçre’de çıkan Züricher Zeitung’u okuyorum. Daha sonra iPad yardımı ile abone olduğum New York Times’ta uluslararası konuları inceliyor ve Facebook’ta çıkan kişisel iletilerde acele olanlara cevap veriyorum. Son 15 yılda Boğaziçi Üniversitesi’nde master düzeyinde gelen Erasmus öğrencileri bana ülkelerine döndükten sonra da değişik haberler gönderiyor. Onlara da vaktim olduğu ölçüde yanıt vermeye çalışıyorum. Sağlığım için günün içinde, genellikle öğleden sonra yarım saatlik bir yürüyüşe çıkıyorum. Nasıl bir aileniz vardı?![](https://gazeteoksijen.com/wp-content/uploads/2021/10/CAMB8633.jpg)
“Cici çocuklar” okula gitmez
Ne zaman Türkiye’ye geldiniz? Babaannem beni görmek isteyince altı yaşında Türkiye’ye geldik, Nişantaşı’nda Ralli Apartmanı’na yerleştik. Durumumda büyük bir farklılık olmadı. Annemin bence anlamsız görüşüne göre “cici çocuklar okula gitmez” idi. Böylece İsviçreli bir mürebbiye ile Fransızca öğrenmeye başladım. Babanızı kaybetmeniz hayatınızı nasıl etkiledi? Babamın iş ilişkilerinde güçlükler çıkmış. İhraç ettiği kuru üzüm, incir ve fındık konusunda baş rakibi olan firma 1931 baharında bu ürünleri erkenden kapatmış, babamı çözümsüz bir durumla baş başa bırakmış. Annem kumar tutkusu yüzünden ona destek olamadı. Beni çok sevdiği halde bir mektup bırakmaksızın, galiba aşırı uyku ilacı almıştı. Annem bana hiçbir bilgi vermedi. Üvey ablamın yanına, Budapeşte’ye taşınmaya karar verdi. Böylece annem beni tekrar ülkemden kopardı. Daha önceki “zengin yalnız kız” sonra “fakir yalnız kız”a dönüştü.“Atatürk ve arkadaşları Türkiye’ye çağdaş, örnek bir görüntü kazandırmışlardı”
‘Türkiye için nasıl faydalı olabilirim?’ diye yaşamışsınız, Avrupa’dan Türkiye’ye gelmişsiniz. Bugünün Türkiye’sinde ise gençler ülkeden gitmenin yolunu, gelecekleri için bir umut arıyor. Bu durumu nasıl değerlendiriyorsunuz? Gençliğimi yaşadığım yıllarda Birinci Dünya Savaşı’ndan yenik çıkan devletlerin tümü çok ağır yaptırımlarla karşılaşmışlardı. Bu devletler arasında tek istisna, yenik Osmanlı Devleti’nin yerini alan genç Türkiye Cumhuriyeti’dir. Atatürk ve arkadaşları kısa bir süre içinde Türkiye’ye çağdaş, örnek bir görüntü kazandırmışlardı. Aradan geçen yıllarda Türkiye’nin inşa etmeğe çalıştığı demokratik, laik, kendine yeter görüntüsü önemli ölçüde silindi. Özgür düşünme, bireyin istediği girişimlere kalkışabilme, özellikle kadınların yetenekleri ölçüsünde bağımsız bir kişilik kazanabilme ortamı yerini koyu bir tutuculuk, farklı düşüncelere yer bırakmayan bir otoriterliğe bıraktı. Dünyayı kaplayan evrensel iletişim ortamı içinde günümüz gençlerinin kendi eğilimlerine uygun bir ülkede yaşamak istemeleri bizi şaşırtmamalı. Gençliğinizde hayal ettiğiniz Türkiye ile bugünkü Türkiye arasında nasıl farklar var? Gençliğimde yaygın bir eğitim seferberliğinden, herkesin erkek kadın farkı gözetmeksizin yeteneğine uygun bir iş bulabileceğinden emindim. O yıllarda yine cinsiyet farkı gözetmeksizin herkesin istediği alanda üniversiteye girebileceği hepimiz için sorgulanmayacak bir gerçekti. Bugün ise dinsel, bölgesel, eğitimsel, ekonomik, cinsel farklılıklar aşılamayacak engeller gibi gözüküyor. Bu durum karşısında medyanın yaygınlaştırdığı farklı ülkeler Z Kuşağı’na bir çeşit cennet gibi görünüyor. Oysa özellikle beyin göçü, yani kendi ülkesinde tecrübeleri ve bilgisi ile bir yer kazanmış olan gençlere farklı ülkelerde bu mevki kolay kolay kazandırılmıyor.“Boğaziçi direnişine katılmak bir görevdi”
Türkiye’nin ilk kadın akademisyenisiniz, Boğaziçi Üniversitesi direnişine katıldığınız zaman ne hissettiniz, üniversitedeki durumu nasıl değerlendiriyorsunuz?![](https://gazeteoksijen.com/wp-content/uploads/2021/10/yuzyillikumut.jpg)