
İşi ‘barışmak’ olan bir kurbanın çatışması
Barıştırmak ya da çatışmayı bitirmek ama tabii nasıl? Bunun içine affetmek de giriyor, empati de giriyor ancak bunları kullanarak mı insan barışıyor yoksa barışmak zorunda olduğu için mi? Bu soruları sormak için yazdım Zamir’i. Savaşta, bir kampta altı günlükken bombalarla yüzü parçalanan bir çocuk Zamir. Onu yazarken, hikâyeyi kurarken, hikâyesinin peşine düşerken nasıl bir karakter olarak hayalini kurmuştunuz? Eğer barışla ilgili sorular sorulacaksa işi barışmak olan biri olmalıydı bu romanda diye düşündüm. İstedim ki bu karakter durdurmaya çalıştığı çatışmaların bir kurbanı olsun ve onu kurban yapan bu saldırıyı hayatının ilk günlerinde yaşamış olsun. Böyle olsun ki bu işte tarafsız olamasın. Soğuk, serinkanlı bir şekilde bakamasın istedim. Tutkulu olsun istedim, idealist olsun istedim, henüz bebekken kendisine zarar vermiş o savaşın, çatışmanın bir an önce sonlanması için elinden gelen her şeyi yapabilecek güçte olsun. Ancak belki böylesine büyük bir istekle dünyanın kanıksadığı çatışma denen şeyi idealize edebilirdi. Ve Zamir’in hayatı bir trajedi ile başladı. Bütün bu idealizmle birlikte öfkeli biri mi Zamir?