Çocuklar için yazıp resimlediği hikâye kitaplarıyla birlikte genç okurlar için yazdığı romanlarla da büyük ilgi gören yazar Deniz Erbulak, yine genç okurlar için kaleme aldığı Sırlar Serisi isimli polisiye roman serisiyle gündemimizde. Serinin ilk iki kitabı olan Mezarlığın Sırrı ve Saksağan Yokuşu’nun ardından serinin üçüncü kitabı Karanlıkta Dolaşan da geçtiğimiz günlerde, Xlibris tarafından yayımlandı. Mezarlığın Sırrı’nda okuldaki kürek kaybolmuştu ve üç arkadaşın; Öykü, Ozan ve İlker’in bu küreğin peşinde gizemli bir mezarlığa girmesi gerekiyordu.
Saksağan Yokuşu’nda ise Ozan, İlker ve Öykü yeryüzündeki en belalı mahallede oturduklarından neredeyse emindi ve mezarlık olayının ardından çok geçmemişti ki şimdi de insanlar kaybolmaya başlamıştı. Hepsi de tarihi su kemerinin altında yok olan insanlardı bunlar. Serinin son kitabı Karanlıkta Dolaşan’da ise yarasalar huzursuz, kan donduran söylentiler kulaktan kulağa yayılıyor. Kısacası, tüyler ürperten bir gençlik polisiyesiyle başbaşa bırakıyor okurunu Deniz Erbulak. Serinin tüm kitaplarını Erbulak ile konuştuk.
Serinin ilk kitabı Mezarlığın Sırrı’nda, Müzeciler Apartmanı’nın karşısındaki mezarlıkta görülen tuhaf gölgenin sırrını çözmeye koyuluyor kahramanlarınız. Nasıl ortaya çıktı bu roman, sizden dinlemek isteriz.
Bana, “bir editör sizinle tanışmak istiyor” dediler. Yayınevinde yuvarlak bir masada karşılıklı oturduk. Bana baktı ve sakince “Sizin kaleminizden bir çocuk polisiyesi hayal ediyorum,” dedi. “Yetişkin kitaplarınızı okudum. Çocuklar için de gizemli bir roman yazmalısınız. Ama karakterleri biraz sıra dışı çocuklar olmalı.” Bu kişi, kitabımızın da editörü sevgili Melisa Ceren Hasmaden’di. Bu fikir beni heyecanlandırdı çünkü o yaşlardayken gizem romanları okumaya bayılırdım. Daha orada karşılıklı konuşurken kurguyu hayal etmeye başlamıştım bile.
“Karakterlerin sıra dışı olması müthiş bir özgürlüktü”
Kahramanlarınız özellikle ilgimi çekti. Aynı sınıfta öğrenci olan Öykü disleksi-disfazi vakası, Ozan’a dikkat eksikliği ve hiperaktivite teşhisi konmuş, İlker ise “savant” sendromlu. Bu kahramanlar nasıl girdi hayatınıza?
Karakterlerin sıra dışı olması müthiş bir özgürlüktü. Gizemin çözülmesinde bana sınırsız seçenek sağladı. Birden hayatta da böyle olduğunu anladım. Bir romanı kurarken kimliklerin özgür olması yazarın çözümlerini bu kadar arttırıyorsa, hayatımızı kurarken kim bilir bize ne kadar çok çözüm getirir? Hele topluma? Öyle değil mi?
Mezarlığın Sırrı’nda, gerek anlatımınızın dinamikliğinde, gerek kahramanların isim seçimlerinde, gerekse mekânların aktarımında hep alttan alta mizahi bir taraf da var sanki, ne dersiniz?
Bir romanda gerçeklik hissini kuran en güçlü unsur mizah bence. Mizah her şeyi reel hale getirir. Son derece somuttur. Matematik tarafı vardır. Bu durumda bir polisiyeye mizahın büyüsünden daha iyi ne yakışabilir? Gerçi kitabımızda gizem ve heyecan, mizahın bir adım önünde. Ama Ozan’ın İlker’in laflarına göz devirmesi olmasa… Ya da Öykü’nün kestirme cümlelerini çözmeye çalışan Hayri Müzeciler’in suratındaki ifade olmasa bir hortlağın peşinde koşmanın yorgunluğu nasıl geçer ki?
Sırlar Serisi’nin ikinci kitabı Saksağan Yokuşu’nda kahramanlarınız ardı ardına kaybolan insanların sırrını çözmek üzere yer altında, karanlık dehlizlerde soluksuz bir maceraya atılıyordu. Bu hikâye nasıl ortaya çıktı?
Sırlar Serisi, kuytu ve esrarengiz bir mahallede geçiyor, Yağmuroluğu Mahallesi’nde. Ana caddeden bu mahalleye saptığınızda her şey değişiyor, hatta hava durumu bile. Yağmur ve sis, bu tuhaf yerde asla eksik olmuyor. Çıkmaz sokaklar, merdivenler, yokuşlar, terk edilmiş köşkler, geçen yüz yıldan kalma süslü ve kasvetli apartmanlar, karanlık köşelerde kalmış küçük mezarlıklar da cabası. İkinci kitap bu esrarlı mahallenin daha derinlerini keşfedeceğimiz bir macerayı anlatsın istedim. Bu yüzden mahalledeki onlarca yokuştan birinin adını taşıyor: Saksağan Yokuşu! Bu yokuştaki eski taş kemere tüneyen ve gördüğünü asla unutmayan bir saksağanın da hikâyenin anahtarı olduğunu söylemek gerek. İlk kitabımızda her şey okuldaki küreğin kaybolmasıyla başlıyordu. İkinci kitap da mahalledeki insanların birer birer ortadan kaybolmasıyla başlıyor. Bu kez polis çok daha fazla işin içinde ve kahramanlarımız da tehlikeye çok daha yakın.
“Son kitap serinin en karanlık kitabı”
Serinin sonuncusu Karanlıkta Dolaşan’da terk edilmiş bir binayı mesken tutmuş gizemli olaylar yaşanıyor. Bu son kitapta gençleri nasıl bir macera bekliyor? Tüyler ürpertici bir final kitabıyla karşı karşıyayız denebilir mi?
Bu kitap Sırlar Serisi’nin en karanlık kitabı diyebilirim. Yazarken de öyle hissettim hep. Bu kitap, merak ettiğimiz küçük bir olayın peşine düşmekten ibaret değil artık. O uğursuzluk havası, tekinsizlik hissi, ürperti ve kalp çarpıntısı diğer kitaplardan bir doz daha fazla sanki. Biliyorsunuz bu serinin karakterleri, içinde yaşadıkları mahalle kadar tuhaflar. Karakoldaki detaycı polis memuru, geçmişteki sırları bilen Kovalı Kadın, insanları gözlemeyi seven ve bu yüzden de kendini ürpertici olayların tam ortasında bulan yeni bir komşu, uyarılara aldırmayan gözüpek genç bir doktor ve hepsinden önemlisi sadece hava karardığında sokaklarda dolaşan tuhaf bir adam… Kahramanlarımızın yolu bu kez, mahallenin hiç bilmedikleri bir köşesindeki eski tiyatro binasına çıkıyor. Müze haline getirilmiş bu bina nedense ziyaretçiye açık değil ve içindeki balmumu heykellerde de bir tuhaflık var. Bütün bu tekinsiz detaylar yetmezmiş gibi yarasalar da sokakları sarınca işler karanlıklaşıyor.
Kahramanlarımız, korkunç sırların peşine düşerken artık biraz daha yetişkin işi bir çaba gösteriyorlar. Aslında üçüncü kitap, her yaştan karakterin bir araya gelip en karanlık ihtimalleri çözmeye çalıştığı bir olaylar zinciri.
Sırlar Serisi (Mezarlığın Sırrı, Saksağan Yokuşu, Karanlıkta Dolaşan) / Deniz Erbulak / Xlibris / Roman