Müziğini benzersiz bir samimiyet ve aktivist ruhla harmanlayan Anohni, 25 yıldır yaratıcılığıyla dünya çapında etki yaratan sanatçılardan biri. İlk olarak 2007’de İstanbul’da bir araya geldiğimiz Anohni ile yeniden buluşmak, hayatın ve dünyanın büyük dönüşümlerini onun gözünden görmek için eşsiz bir fırsat oldu. Müziğinde kişisel deneyimlerini evrensel mücadelelerle buluşturan sanatçı, bu kez de sahnede mercan resiflerinin dramatik durumunu gündeme getiriyor ve insanlığın sesini nasıl kullanması gerektiği üzerine düşündürüyor.
Sizinle ilk defa 2007 yılında İstanbul’da konuşmuştuk. Uzun bir aradan sonra yeniden bir araya gelmek harika. Geçtiğimiz 20 yılı düşündüğünüzde hayatınıza ve kariyerinize dair neler hissediyorsunuz?
Elimden gelenin en iyisini yaptığımı hissediyorum. Hayatımı bilinçli bir şekilde seçmedim; koşullar ve kader şekillendirdi. Ayrıcalıklar, zorluklar ve eşsiz fırsatlar yaşadım. Sanatçı olarak kültürel sohbetlere katılabilmek son derece nadir ve bu yolda olduğum için minnettarım. Elimden gelenin en iyisini yaptığım için gurur duyuyorum.
Hayatınızda dönüştürücü olduğunu düşündüğünüz belirli anlar var mı?
Hayatımı sonsuza dek değiştiren bazı kritik anlar oldu. Bu dönüm noktaları kaderimi şekillendirdi ve beni bugünkü kişiye dönüştürdü. Bunlar kişisel ama aynı zamanda evrensel deneyimler; herkes bu tür dönüştürücü olaylar yaşıyor ve hayatının yönünü belirliyor.
Bizler sizleri cinsel kimliğiniz dair açıklığınız üzerinden de tanıyoruz. Kamusal alanda daha fazla şey paylaşmanız, yıllar içinde seyircilerinizle ilişkinizi nasıl şekillendirdi?
Aslında çocukluğumdan beri hep tutarlıyım; dişil bir kimliğim var. Yaratıcılıktan ve yaşamın güzelliğinden derinden etkilenen biriyim. Kimliğim çok değişmedi ama çevremdeki dünya değişti. Örneğin 2005'te müziğim daha geniş bir Avrupa kitlesine ulaştı. Günümüzdeki kültürel sohbetler genellikle kimlikleri
kategorize ediyor, bu da bazen daha geniş katılımı kısıtlıyor. Bu bağlamda her ülkede farklı şeyler konuşuyoruz.
Bunu biraz daha açar mısınız?
Her ülke, kendi ihtiyaçlarına göre bir sanatçıyı kendi toplumuna nasıl entegre edeceğine karar veriyor. Cinsiyete dair tartışmaları yaşayan yerlerde dışarıdan gelen seslerin bu konuşmalara öncülük etmesini isteyebiliyorlar. Sanatçının şarkılarındaki mesajına daha odaklı ülkelerde katılım farklı oluyor. Şu anda
dünya çeşitli krizlerle karşı karşıya ve her durumda sesimizi ve kaynaklarımızı doğru kullanarak sosyal ve çevresel şiddetle mücadele etmemiz gerektiğine inanıyorum.
Özellikle ekoloji alanında güçlü mesajlar içeren şarkılarınız ve hatta albümleriniz var. Aktivizm ve yaratıcı çalışmalarınız birbiriyle nasıl bir dengede duruyorlar?
Benim için bir ayrım yok; her şey birbirine bağlı. Kişisel deneyimlerim, çevresel kaygılarım, günlük gözlemlerim doğrudan sanatıma yansıyor. Şarkı söylemek, resim yapmak, konuşmak; bunların hepsi sürekli devam eden bir hikayenin parçaları. Yaratıcı sürecim yaşamımdan ayrı değil. Gerçeklikle sürekli bir
diyalog içindeyim.
Şarkı söylemeye yaklaşımınız kariyeriniz boyunca nasıl evrildi?
Gençken şarkı söylemek benim hayatta kalma stratejimdi. Şimdiyse iletişimin ve bağlantı kurmanın bir aracı. Müziğim aracılığıyla insanların dünyayı nasıl gördüklerini etkileyebilirim. Tek bir kişi olsam da, konumum bana anlamlı katkılar yapmak için eşsiz bir güç ve sorumluluk veriyor.
Dünya genelindeki krizler düşünüldüğünde, kişisel olarak umutlu musunuz?
Umut kavramına temkinli yaklaşıyorum çünkü; ‘umut’ geleceğe yönelik bir projeksiyondur. Daha çok mücadeleci ruha ilgi duyuyorum. Özellikle Türkiye gibi uzun süreli mücadele sürdüren yerlerde inanılmaz bir ruh görüyorum. Sürekli zorlukla karşılaşan insanlar dayanıklılığa, iç güce, güzelliğe ve adalete
derin bir değer veriyorlar. Bu mücadeleci ruh benim için umuttan daha etkileyici.
Kariyerinizin belirli anlarında Björk ve Lou Reed gibi olağanüstü sanatçılarla da işbirliği yaptınız. Bu işbirliklerinden neler öğrendiniz?
Tanıdığım en etkileyici sanatçılar her zaman kendi yollarında yürüyenler oldu. Pek çok sanatçı, zaten uyum sağlayamadığı için toplumun beklentilerine uymaz. Cesaretim genellikle cesaret olarak algılanıyor ama aslında bu, dışlanmışlık deneyimimden kaynaklanıyor. Toplumun beni yerleştirdiği uç noktadan konuşuyorum ve bu benim gücüme dönüştü. Sanırım böyle sanatçılardan öğrendiğim en temel şey buydu.
Selda Bağcan’a olan hayranlığınızı da sıklıkla dile getiriyorsunuz. Onun müziğinde sizi etkileyen nedir?
Selda Bağcan sertlik ve hassasiyeti bir araya getiriyor. Müziği beni derinden etkiliyor. İnsanlık ve adalet üzerine derin bir anlam taşıyor. Dilini anlamasam bile onun merhametini ve gücünü hissediyorum. Selda Bağcan benim için Nina Simone ve Billie Holiday gibi diğer müzik kahramanlarımın yanında yer alıyor.
Türkiye gibi farklı müzik gelenekleri olan ülkelerle nasıl ilgilenmeye başladınız?
Bu bilinçli bir araştırmadan çok derin duygusal rezonansla alakalı. Böyle bağ kurduğum başka bir ülke pek yok. Selda Bağcan, Nina Simone veya Otis Redding gibi sanatçılar tartışmasız özgünlükleri ve duygusal derinlikleri nedeniyle bana hitap ediyorlar. Müzikte saflığa ve doğruluğa çekiliyorum, bu dil veya coğrafyayı aşıyor.
10 Haziran Salı akşamı Zorlu PSM'de sahne alacaksınız. Yaklaşan performansınızda bizi neler bekliyor?
Geçtiğimiz haftalarda Büyük Set Resifi üzerine özel bir proje üzerine çalıştım. Nisan ayında Sidney’deki iki özel gösteride deniz bilimcilerle işbirliği yaptım ve resiflerin içinde bulunduğu zor durumu gözler önüne serdik. Deniz biyologları ve bilim insanlarıyla derinlemesine çalışıyorum. Çevresel yıkımın gerçekliği üzerine odaklanıyor ve bilim temelli gerçek konuşmaların aciliyetini vurguluyorum. Performans, ekolojik kayıpların devasa boyutunu onurlandırmayı ve bu gerçeklerle yüzleşen anlamlı törenler yaratmayı
amaçlıyor. Benzer bir yaklaşımı İstanbul’da da göreceksiniz.
Bu çevre projesinde çalışırken sizi şaşırtan keşifler yaptınız mı?
Deniz biyologlarının hissettiği umutsuzluk şok edici düzeyde. Çok önemli bilgilere sahip olmalarına rağmen dikkate alınmamaları onları hayal kırıklığına uğratıyor. Mercan resifleri hızla ölüyor, bu da tüm okyanus ekosistemini tehdit ediyor. Toplumun ampirik gerçekleri manipüle etmesi ve inkar etmesi son
derece endişe verici.
İstanbul’da geçireceğiz vakit sizlere neler düşündürüyor?
Özellikle yoğun zorluklar yaşayan yerlerdeki kolektif dayanıklılık ve ruh bana güç veriyor. Yaşananlar karşısında çözüm bulmak, çözüm bulamamsam da destek olmak için ilham veriyor. Doğruluğu ve güzelliği paylaşan insanlarla bağlantı kurmayı sabırsızlıkla bekliyorum. İstanbul’da geçireceğim süre boyunca aklımda bunlar olacak.