06 Mayıs 2024, Pazartesi Gazete Oksijen
Haber Giriş: 30.05.2022 20:08 | Son Güncelleme: 30.05.2022 21:24

Mor ve Ötesi konseri unutulacak gibi değildi

Su Erekul 21 yaşında bir sanat öğrencisi ve Mor ve Ötesi hayranı. Grubun Dünya Yalan Söylüyor albümü çıktığında 4 yaşındaydı. Dolayısıyla geçen akşam İnönü Stadı’ndaki konser onun için başka türlü bir anlam taşıyor. Erekul, Gazete Oksijen için konser izlenimlerini yazdı
Mor ve Ötesi konseri unutulacak gibi değildi

28 Mayıs 2022 tarihinde Vodafone Park ya da eski adıyla İnönü Stadyumu’nda gerçekleşen Mor ve Ötesi konserinin kapı açılışı 17.00’ydi. Memur zihniyetli ben, bu kendimi bildim bileli takip ettiğim grubun bir saniyesini bile kaçırmamak adına kapımı bulmak için stadyuma geldim. Binlerce kişi bunaltıcı sıcağın altında yollara dökülmüş, girişlerin önünde kalabalık oluşturmuştu. Stadyum hakkında bildikleri tek şey; orada güvenlik olarak bulunmaları olan görevlilerle uzun uğraşlar sonucu yerimi bulduğumda, 43 bin kişilik stadyumda daha kimsecikler yoktu. O koca stadyumun dolması gerçekten 2 saatten fazla sürdü. Önümüzdeki güvenlik görevlisinin verdiği bilgiye göre 35 bin bilet satılmış. E haliyle girişlerin de akması işten bile değildi. 

Ön grup The Ringo Jets, saat 19.30 civarı sahnede yerini aldı. Üç kişiden oluşan bu grup, yetmişler seksenler Rock’n Roll -hatta tabiri caizse Hard Rock olarak değerlendirebileceğimiz- esintileri hem Türkçe hem İngilizce hissettiriyor. Davulcunun sempatikliği, gitaristlerin nerd halleri kesinlikle vadettikleri gibi Mor ve Ötesi’nden önce insanları ısıttı, dinleyenleri moda soktu ve tabii ki tam zamanında, tam yerinde olmaktan bahsedildi. Grubu bilmeyenlere kesinlikle tavsiye ediyorum.

Ardından 21.20 civarı Mor ve Ötesi sahnede yerini aldı. Kendimi bildim bileli en sevdiğim Türk gruplarından birini ilk kez canlı dinlemenin mutluluğuna kapıldım. Bir eski bir yeni şarkı şeklinde konser devam etti. Beklemediğim gibi çok güzel dans koreografileri de hazırlanmıştı. Dansçıların sayıları az olmasına rağmen böyle bir rock konserinde göze batacak eksikleri yoktu.

Konseri sadece Mor ve Ötesi vermedi, seyirciyle başlarda birebir bir iletişim yakalandı ki Güneşi Beklerken adlı parça çalarken insanların telefon flashlarıyla yarattığı ışık dalgası kesinlikle unutulabilecek bir şey değildi. İnsan kendini ışıklardan oluşan bir papatya bahçesinde gibi hissediyordu.

Hatta bazı şarkılarda grup öyle bir uyum yakaladı ki, insanlar “acaba bunlar playback mi yapıyor?” diye düşünecek raddeye geldi. Konserin ortalarına yakın, solda bir küçük koro belirdi. Birkaç şarkıya eşlik eden veya eşlik ediyor taklidi yapan bu koro, belki de stadyumun holigan sesine karşı yetersiz kaldı. 

Bizi biz yapan İstiklal Caddesi'ni, yeniden İstiklal yapmak umuduyla yeni albümlerinden aynı adlı parça çalınırken yapılan dans, konserin havasını daha da yükseltti.

Grubun bahsettiği ilk şaşkınlıklarından biri, 4 yaşında ilk kez radyoda dinledikleri Sultan-ı Yegâh parçasıymış. Bu bilginin doğruluğunu Harun Tekin üzerinden araştırdım. Parça 1981 yılında Nur Yoldaş tarafından seslendiriliyor ki 1977 yılında doğan Harun Tekin 4 yaşında olmuş oluyor. O an düşündüm, benim Mor ve Ötesi grubu televizyonda görüp hatırladığım ilk gruptur ki ben de Dünya Yalan Söylüyor albümü çıktığında 4 yaşındayım. Tarihin kendini tekerrür edişi her yerde aynı. 5-6 yaşındayken müstakbel eşim olduğunu düşündüğüm sanatçıyla böyle benzer bir etkilenme yaşamamız acaba yeniden ona mı aşık olsam sorusuna yönlendirdi beni.

Ben tam hayallere dalmışken, üst tribünlerden gelen bir yuhalama sesi aldı başını gitti. Ama ne dendiğini anlamak bin hacet istiyor. Ortada bariz bir uğultu var ama kim kime ne diyor fikir yok. Daha sonrasında sahneden cevap geldi. Meğerse tribünlere hiç ses gitmiyormuş. Yani gidiyormuş tabii ama öyle boğukmuş ki hangi şarkı olduğunu tahmin etmece oynuyorlarmış. Benim konumum iyiydi, sorunu hiç yaşamadım, tribün liderlerinin yalancısıyım. Fakat bu yuhalamaya cevap gelmesine karşın, kendini stadyumda olmanın verdiği hissiyatla deplasman maçında zanneden, tabiri caizse holiganların, yer yer yuhalamaya devam etmesi sahneye bir gerginlik getirdi. Ya durumu kabullenmekten ya da sorunun çözülmüş gibi yapılmasından olacak, konser kaldığı yerden devam etti. Hatta öyle bir hız kazandı ki, Deli adlı parça çalınırken verilen esler olmasa kendimi Eurovision’da zannedecektim.

Gerek müzik, gerek dans ve gerek sahne tasarımıyla akıllarda kalacak olan bu konseri tribünlerden olmayacak şekilde canlı izlemek, tarihe ve geleceğe tanıklık etmek gibiydi. Emeği geçen herkesin ellerine sağlık.