Ephrat Livni, Amelia Nierenberg / New York Times
Britanya, Avustralya ve Kanada, Pazar günü Filistin devletini tanıdıklarını açıkladılar. Bu, diğer ABD müttefiklerinin benzer planlarını yansıtan ve uzun süredir beklenen adımlar arasında yer aldı.
Bu gelişme, Gazze Şeridi’nde on binlerce Filistinlinin öldüğü ve bölgenin büyük bölümünün harabeye döndüğü İsrail savaşına yönelik küresel öfkenin ortasında geldi. Geçen hafta, savaşı soruşturan bir Birleşmiş Milletler komisyonu, İsrail’in Filistinlilere karşı soykırım işlediğini söyledi. İsrail ise bu iddiayı reddetti.
Açıklamalar, New York’ta düzenlenecek yıllık BM Genel Kurulu toplantısı öncesinde yapıldı. Fransa ve Portekiz’in de Filistin devletini tanıma yönünde oy kullanması bekleniyor. Bu adımlar, Filistin devletinin tanınmasının ne anlama geldiği ve neler sağlayabileceği sorularını gündeme taşıdı.
Devlet nedir?
Devlet olmanın kriterleri 1933’te bir uluslararası antlaşmada belirlendi. Bunlar dört unsuru içeriyor: Kalıcı bir nüfus, tanımlı sınırlar, bir hükümet ve uluslararası ilişkileri yürütebilme yeteneği.
Tanınma, potansiyel bir devletin bu koşulları genel olarak karşıladığının resmen kabul edilmesidir. Sınırların tartışmalı olması durumunda bile tanıma gerçekleşebilir.
Northeastern Üniversitesi’nde hukuk ve uluslararası ilişkiler profesörü Zinaida Miller, “Her yasal konuda olduğu gibi, yorum önemlidir” ifadelerini kullandı.
Uluslararası hukuk uzmanlarının çoğu, Filistin devletini tanımanın temel düzeyde bu kriterleri karşıladığını söylüyor.
Kalıcı bir nüfus ve toprak mevcut. Sınırlar tartışmalı olsa da genel olarak, 1967’de Arap devletlerinden oluşan bir koalisyonla yapılan savaşta İsrail tarafından işgal edilen Batı Şeria ve Gazze, ayrıca fiilen ilhak edilen Doğu Kudüs olduğu kabul ediliyor.
Filistin Yönetimi, Batı Şeria’nın bir kısmını yöneten ve Filistinlileri temsil eden bir hükümet organı. Bu yönetim, Filistinlileri uluslararası alanda temsil eden Filistin Kurtuluş Örgütü tarafından yetkilendirildi.
İsrail’in Batı Şeria’daki işgali ve Hamas’ın Gazze üzerindeki kontrolü nedeniyle Filistin Yönetimi’nin yapabilecekleri sınırlı olsa da, yabancı ülkelerin tanıması, bu yönetim ile doğrudan diplomatik temas kurulması anlamına geliyor.
Tanıma aynı zamanda diplomatik ve siyasi mesajlar da gönderiyor. Miller’a göre, bu adım Filistinlilerin kendi kaderini tayin hakkını kabul etmek ve bu hakkı baltalayan İsrail hükümetinin pozisyonlarını reddetmek anlamına geliyor.
‘Ek baskı için bir temel’
Ontario’daki Queen’s Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nde doçent ve eski bir BM yetkilisi olan Ardi Imseis "Filistin devletinin tanınmasının önemli sonuçlarından biri, İsrail ile ikili ilişkilerin “tamamen gözden geçirilmesi” için bir temel oluşturmasıdır" şeklinde konuştu.
Imseis şöyle devam etti:
"Bir ülke Filistin’i tanıdığında, İsrail ile yaptığı anlaşmaları gözden geçirip bunların Filistin devletine karşı yükümlülüklerini ihlal etmediğinden emin olmak zorunda. Buna siyasi ve toprak bütünlüğü, ekonomik, kültürel, sosyal ve sivil ilişkiler de dahil"
Örneğin, bir ticaret anlaşması İsrail’i Filistin devletinin haklarını ihlal edecek şekilde destekliyorsa, tanıyan ülkenin bu alışverişi sonlandırması gerekir.
Imseis sözlerinin devamında “Pratikte tanıma, tanıyan devlette sivil toplum ve yasa yapıcılar tarafından, politikaların değiştirilmesi ve diğer gerekliliklerle uyumlu hale getirilmesi yönünde baskı yapılması için bir temel sağlar” dedi.
Uluslararası Adalet Divanı’nda Filistin devleti adına savunma yapan avukat Paul Reichler, "Bir ülkenin İsrail ile tüm ticareti durdurması gerekmez, ancak örneğin tanıyan bir ülke işgal altındaki topraklardaki yerleşimcilerin çiftliklerinden tarım ürünleri ithal ederse, bu anlaşmalar hukuka aykırı eylemleri desteklemiş olur" sözlerini kaydetti.
Uluslararası hukuk uzmanları İsrail’in Filistin topraklarındaki işgalinin toprak ilhakı yasağını ihlal ettiğini hatırlatıyor.
BM’de çoğunluk zaten var
Birleşmiş Milletler’deki ülkelerin çoğu — 193’ün 147’si — zaten bir Filistin devletini tanıyor. Temmuz ayı sonundan bu yana hepsi aynı zamanda ABD müttefiki olan beş ülke daha bu gruba katılacağını açıkladı. İlk olarak Fransa, 24 Temmuz’da bu hafta BM Genel Kurulu’nda Filistin’i tanıyacağını açıkladı. Sonraki haftalarda Britanya, Kanada ve Avustralya da aynı yönde adım atacaklarını duyurdu. Ardından Belçika, Dışişleri Bakanı’nın BM toplantısında Filistin’i tanıyacağını açıklamasıyla bu listeye katıldı.
Pazar günü Britanya, Kanada ve Avustralya, artık resmen Filistin devletini tanıdıklarını duyurdular.
Britanya ve Fransa, BM Güvenlik Konseyi’nin daimi üyeleri oldukları ve yeni üye devletlerin kabulünü de içeren herhangi bir Konsey kararını veto etme yetkisine sahip oldukları için özellikle ağırlık taşıyor.
Bu iki ülke, çoğu diğer ulusun aldığı tavrı güçlendirmekle kalmayıp aynı zamanda pratik bir etki de yaratıyor. Bu iki ülke, Çin ve Rusya ile birlikte Filistin’i tanıyacaklar ve böylece ABD, Güvenlik Konseyi’nin veto yetkisine sahip tek karşı çıkan üyesi olarak yalnız kalacak.
Filistin devleti şu anda BM’de gözlemci statüsüne sahip; ABD’nin tam üyeliğe karşı muhalefeti sürdükçe bu durum değişmeyecek.
Tanımanın hedefi nedir?
Bazı ülkeler Filistin devletini tanıma konusunda şartlar koydu. Örneğin Belçika Dışişleri Bakanı Maxime Prevot; Belçika’nın Filistin'i tanımasının, rehinelerin serbest bırakılması ve Hamas’ın “yönetimde herhangi bir rol oynamaması” şartına bağlı olduğunu söyledi.
Britanya, Gazze’de Hamas ile ateşkese varılmazsa ilerleyeceğini söylemişti. Pazar günü Başbakan Keir Starmer, “Bugün, Filistinliler ve İsrailliler için barış umudunu canlandırmak ve iki devletli çözümü desteklemek için Birleşik Krallık, Filistin devletini resmen tanıyor” dedi.
Kanada hükümeti de açıklamasında İsrail’in Gazze ve Batı Şeria’daki eylemlerine değindi. Başbakan Mark Carney, “Kanada, Filistin devleti ve İsrail devleti için barışçıl bir geleceğin inşasında ortaklığını sunuyor” dedi.
Her ne kadar Filistin devletini tanıma sembolik görünebilse de, Reichler’a göre “küçük adımlar” iki devletli çözüm hedefi doğrultusunda katkı sağlıyor.
Reichler “Tek çözüm iki devlettir ve bu, uluslararası hukukun gerektirdiği şeydir. Bunun BM kararlarına ve Uluslararası Adalet Divanı’na da yansıması olacaktır” dedi.
Norveç gibi bazı ülkeler, tanımanın barış süreciyle birlikte ortaya çıkacağına inanarak bir süre geri durmuştu. Ancak bu ihtimalin zayıflaması ve İsrail politikalarına yönelik öfkenin artmasıyla, bazı ülkeler önce tanımayı gündeme alıyor, barış sürecine bunun yol açabileceğini umuyor.
İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu ise tüm bu gelişmelere karşın bir Filistin devletinin kurulmasının İsrail’in güvenliğini tehlikeye atacağını söyleyerek bu fikri reddetti. Özellikle Gazze’deki savaşın başlamasından bu yana bu tavrını sertleştirdi. Hükümet koalisyonu içinde, Filistin devletine kesinlikle karşı çıkan aşırı sağcı bakanlar bulunuyor ve Netanyahu onların desteğini kaybetme riskini göze alamıyor.
© 2025 The New York Times Company