22 Kasım 2024, Cuma Gazete Oksijen
Haber Giriş: 18.03.2022 04:40 | Son Güncelleme: 18.03.2022 11:43

Birine sıcak yuva birine tekme tokat

Aynı ülkenin sınır kapısından geçen akran iki mültecinin savaştan kaçma öyküsü birbirinden çok farklı. Ukraynalı Katya Polonya’da sıcak yemek, iş ve eğitim olanağıyla karşılanırken Sudanlı doktor adayı Albagir dayak yedi, donmaktan zor kurtuldu
Katya Maslova (solda) ve kardeşi Alysa Martynova, Varşova’nın merkezinde. Ukraynalı kardeşler, Polonya’nın kendilerine kucak açmasından dolayı çok mutlu. (Fotoğraf: Erin Schaff/The New York Times)
Katya Maslova (solda) ve kardeşi Alysa Martynova, Varşova’nın merkezinde. Ukraynalı kardeşler, Polonya’nın kendilerine kucak açmasından dolayı çok mutlu. (Fotoğraf: Erin Schaff/The New York Times)

Jeffrey Gettleman ve Monika Pronczuk / The New York Times

Ukrayna’da savaşın başladığı gün ülkenin Polonya’ya açılan sınır kapısının önündeki ormanlık alanda, donmuş zemininde yatan 22 yaşındaki Sudanlı mülteci Albagir hayatta kalmaya çalışıyordu.

Polonya sınır devriyesi tarafından gönderilen insansız hava araçları onu arıyordu. Helikopterler de. Geceydi, hava sıfır derecenin altındaydı ve her yer kar kaplıydı. Tıp öğrencisi Albagir’in de dahil olduğu küçük Afrikalı mülteci grubu, ceplerinde birkaç kuru hurmayla gizlice Polonya’ya girmeye çalışıyordu.

Albagir o geceyi anlatırken “Umudumuz tükeniyordu” diyor.

Aynı gece Odesa yakınlarındaki küçük bir kasabada 21 yaşındaki Katya Maslova, bir bavul ve animasyon çalışmaları için kullandığı tabletini kapıp ailesiyle birlikte bordo bir Toyota RAV4’e atladı. Sekiz yetişkin ve beş çocuğu taşıyan dört arabalık konvoyla hızla uzaklaştılar. Katya “Nereye gittiğimizi bilmiyorduk” diyor.

Aşağı yukarı aynı yaşta olan ve aynı ülkeye aynı zamanda geçen bu iki mültecinin bundan sonra yaşadıkları taban tabana zıt. 

Albagir suratına yumruk yedi ve ırkçı hakaretlere maruz kaldı. Anlattığına  göre onu vahşice döven ve bunu yapmaktan zevk alıyor gibi görünen bir sınır muhafızının eline teslim edildi. Katya ise aziz diye tanımladığı bir adam sayesinde her gün dolu bir buzdolabı ve masada taze ekmekle uyanıyor.

Bu fark Avrupa’daki mülteci krizinin eşitsizliklerinin altını çiziyor. Çok farklı iki jeopolitik olayın kurbanları oldular ama aslında amaçları aynı: Savaşın yıkımından kaçmak. Gördükleri karşılamanın niteliği ise hangi savaştan kaçtığınıza bağlı olarak farklılık gösteriyor. 

Katya gibi Ukraynalı mülteciler Polonya’ya vardıklarından beri piyano konserleri, sınırsız pancar çorbası ve genellikle sıcak bir yatakla karşılanıyor. Macar havayolu şirketi Wizz Air ile tüm Avrupa’da ücretsiz olarak uçabiliyorlar. Almanya’da tren istasyonlarında biriken kalabalıklar Ukrayna bayrakları sallıyor. Tüm AB üyeleri Ukraynalıların üç yıla kadar ülkelerinde kalmalarına izin verdi.

Polonya kırsalında, dışarı adım atmanın bile kendisi için çok tehlikeli olduğu bir güvenli evde tüm bunları televizyonda izleyen Albagir sınırı yasa dışı geçtiği için soyadının kullanılmamasını isteyerek şok yaşadığını anlatıyor.

“Biz neden bu ilgiyi ve bu sevgiyi görmüyoruz? Niye?” diye soruyor Albagir. “Ukraynalılar bizden daha mı iyi? ”

Avrupa hükümetleri Afrika ve Orta Doğu’dan gelen göçmenlerin ülkelerine girişini zorlaştırıyor ve bazen onları dışarıda tutmak için aşırı güç kullanıyor. 

Albagir’in Polonya’ya Batılı ülkelerin geçen yıl büyük bir mülteci krizi yaratmakla suçladığı Belarus’tan girmeyi seçmesi, yolculuğunu iyice karmaşık hale getirmiş. Belarus hükümeti Sudan, Irak ve Suriye gibi çatışma yaşanan ülkelerden on binlerce çaresiz insanı davet edip Avrupa’da kargaşaya yol açmak amacıyla bu insanları Polonya sınırına yığınca Polonya da bu sınırda sert önlemler alarak karşılık vermişti.

Tezahüratla karşılandı 

25 Şubat’ta, yani Ukrayna işgalinin başlamasının ertesi günü, ailesinin arabasının ön koltuğunda oturan Katya, hızla Moldova’dan geçerlerken Pepsi’sini yudumluyordu. Pencereden dışarı bakınca insanların kendilerine tezahürat yaptığını, el salladığını gördü.

O an ağlamaya başladı.

Aile batıya doğru yol alırken nereye gideceklerini tartıştılar. Biri Letonya, diğeri Gürcistan dedi. Ama Katya’nın biraz spontane de olsa kendi planı vardı. 

Varşova’daki bir üniversitede animasyon eğitimi almıştı ve oda arkadaşının ailesi, babasının Polonya kırsalında boş bir evi olan birini tanıyordu. Planı tutarsa, animasyon okuluna geri dönebilir ve çocuklar için çizgi film yapma hayalini gerçekleştirebilirdi. Ailesini Polonya’ya gitmeye ikna etmeyi başardı.

Soyadını vermek istemeyen Sudanlı Albagir bir kez daha sınır dışı edilmemek için sığındığı evden dışarıya adımını atmıyor. (Fotoğraf: Erin Schaff/The New York Times)

Başka savaşın mağduru

Aynı gün, Albagir halen Polonya’nın Belarus sınırındaki ormanda mahsurdu. Zaten yıllardır kaçak hayatı yaşıyor. Çocukken savaşta memleketi Darfur’un parçalandığını hatırlıyor. Daha sonra tıp okumak üzere Sudan’ın başkenti Hartum’a kaçmış. Ancak Hartum da kısa süre sonra karışmış.

Kasım ayında özel bir üniversiteden ders almak için öğrenci vizesiyle  Moskova’ya geçmiş. Ancak Rusya Ukrayna’yı işgal edince ilan edilecek yaptırımlar nedeniyle üniversitesinin uluslararası akreditasyonunu kaybedeceğinden korkarak tekrar yola düşmüş.

Planladığı güzergâhın Rusya-Belarus-Polonya-Almanya olduğunu anlatıyor. Ancak o günlerde Polonya’nın Belarus’tan gelen göçmenleri püskürtmek amacıyla sınırda yeni önlemler aldığını fark etmemiş.

Albagir’den yaklaşık 200 kilometre güneyde, Katya’nın konvoyu nihayet hedefine, Polonya kırsalının derinliklerinde bir çiftlik evine ulaştı.

Karanlıkta karşılarına çıkan kır saçlı, iri yarı adam “Merhaba, ben Janusz” dedi.

Janusz Poterek ve eşi Anna onlara sarıldı, beraber ağladılar. 

Katya’nın ailesi mutfağa girince ev sahiplerinin hazırladığı üç çeşit yemeği görünce tekrardan ağlamaya başladı. Banyoda kendilerini bekleyen bir dizi yepyeni diş fırçası, sabun ve şampuan görünce de ağladılar. Temiz çarşafların, havluların ve battaniyelerin yataklarının üzerine serilmiş olduğunu görünce yine ağladılar.

Çiftçi Poterek daha önce mültecilere hiç yardım etmediğini ancak savaş başladığında “kayıtsız kalamadığını” söylüyor.

Birkaç gece sonra, Katya ve ailesi ev sahiplerinin çocuklara getirdiği oyuncaklara hayranlıkla bakarken Albagir ve birlikte seyahat ettiği üç erkek tutuklanmıştı. Polonya sınırını geçmeyi başardılar. Ancak onları Almanya’ya götürmek için tuttukları sürücü aracın farlarını açmadığı için polis tarafından durduruldular. Albagir Polonyalı polis memurlarının SIM kartlarını ve taşınabilir şarjlarını aldığını, telefonları devre dışı kaldığı için yardım isteyemediklerini, en korktukları yere, ormana geri götürüldüklerini anlatıyor. 

İnsan hakları gruplarına göre Polonya’nın mültecileri ormana geri itmesi nedeniyle son aylarda ülkeye girmeye çalışan en az 19 kişi donarak öldü. Polonyalı yetkililer, bu durumun kendi hataları olmadığında ısrarcı.

Sınır muhafız sözcüsü Katarzyna Zdanowicz “Hata Belaruslularda” diyor. 

Albagir “Git! Git!” diye bağıran Polonyalı muhafızların kendilerini ormanın tenha bir yerindeki dikenli tellere doğru silah zoruyla ittiğini anlattı. Grup yanlarında çok az yiyecek ve suyla birkaç saat yürüyerek Belarus sınır karakoluna ulaştı ve sınır görevlilerine kendilerini içeri almaları için yalvardı.

‘Dönerseniz öldürürüz’

Belaruslu yetkilerin planı ise başkaydı. Albagir sınır muhafızlarının kendilerini yakalayıp soğuk bir garaja attığını söyledi. İri kıyım bir muhafız ırkçı hakaretler savurarak onlara öfkeyle saldırmış.

Albagir “Bizi yumrukladı, tekmeledi, yere attı, sopalarla vurdu” dedi. Askerlerin daha sonra onları ormana götürerek “Polonya’ya gidin. Geri dönerseniz sizi öldürürüz” dediğini anlattı.

Albagir ve grubu 5 Mart’ta soğuktan neredeyse donmuş halde Polonya sınırını bir haftada ikinci kez geçti. Başları belaya girerse diye kendilerine verilen numarayı aradılar ve Polonyalı bir aktivist onları gizlice evine aldı. Böylece grup sonunda bir noktada nezaketle karşılanmış oldu. Ev sahipleri onları dışarı çıkmamaları konusunda uyardı.  

Albagir tüm mültecilere karşı cömert olmakla bilinen Almanya’ya iltica başvurusunda bulunmayı ve eğitimini orada tamamlamayı planlıyor. Arapça, İngilizce ve biraz Rusça biliyor, altın çerçeveli bir gözlüğü var, sakalı da düzgünce kesilmiş. Doktor olmayı ve yakın zamanda yaşadıkları hakkında bir kitap yazmayı hayal ediyor. Görece zengin ülkelerden eğitimli insanların muhtaç insanlara nasıl bu şekilde davrandığına hala inanamadığını söylüyor.

Kendilerine bu şekilde davranılmasının ardında ırkçılığın etkisi olup olmadığını sorduğumuz Albagir tereddüt etmiyor: “Evet, hem de çok. Saf ırkçılık bu.”

‘Onlara ne pişiririm?’

Katya’nın ailesi giderek daha iyi ağırlanıyor. Polonya hükümeti Ukraynalı mültecilere ücretsiz eğitim ve sağlık hizmeti hakkı tanıyınca Poterek Katya’nın erkek ve kız kardeşini ilkokula kaydettirdi.

Bir doktorun kendilerinden para kabul etmediğini de anlatan Katya “Bütün ülke Ukraynalılar için kuralları esnetiyor gibi görünüyor” diyor.

Afrikalı veya Orta Doğulu mültecileri kabul edip etmeyeceklerini sorduğumuz Anna Poterek ise “Ederiz ama buna hiç fırsatımız olmadı” diyor. Ancak aynı kültürü paylaştıkları için Ukraynalıları ağırlamanın “daha ​​kolay” olacağını da kabul ediyor. Arap ülkelerinden ve Afrika’dan gelen mültecileri düşününce “Onlara ne pişirirdim ki?” diye soruyor.

Geçen perşembe Janusz Poterek bir arkadaşıyla Katya’ya bir tercümanlık iş bulmayı konuşmuş. Aynı öğleden sonra, Albagir ve grubu Varşova’daki güvenli eve ulaştılar. Kendilerine bir kez daha dışarı çıkmamaları tembih edildi. 

© 2022 The New York Times Company