Mark Landler / New York Times
İsrail’in İran genelinde gerçekleştirdiği gece saldırıları ve sonrasında İran’ın İsrail şehirlerine misilleme olarak fırlattığı füze yağmurunun ardından, Ortadoğu cumartesi sabahına kökten değişmiş bir manzarayla uyandı.
İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu, ülkesinin saldırılarının, İran’ın İsrail’e karşı oluşturabileceği nükleer tehdidi ortadan kaldırmak için “gerektiği kadar süreceğini” açıkladı. ABD Başkanı Donald Trump ise, İran için durumu neredeyse kıyametvari bir dille tanımladı.
İsrail jetlerinin onlarca hedefi vurmasının ve İran askeri komuta kademesinin büyük kısmını öldürmesinin ardından Trump sosyal medya hesabından “Sıfırlanmadan önce İran bir anlaşma yapmalı ve bir zamanlar İran İmparatorluğu olarak bilinen şeyi kurtarmalı” diye yazdı.
Her iki lider de büyük bir risk alıyor gibiydi. Netanyahu’nun kumarı, İsrail’in saldırılarının İran’ın nükleer programını ölümcül biçimde zayıflatacağı ve askeri liderliğini ortadan kaldıracağı yönündeydi. Trump’ınki ise, bu saldırıların İran’ı zayıflatıp ABD ile diplomatik bir uzlaşmaya zorlayacağı ama aynı zamanda istenmeyen, potansiyel olarak yıkıcı sonuçlara yol açmayacağı umuduna dayanıyordu.
İngiltere Başbakanı Keir Starmer ve Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron gibi diğer dünya liderleri içinse bu sonuçlar daha ön plandaydı. Gazze’den, Lübnan’da Hizbullah’a karşı yürütülen İsrail harekâtına ve Husi isyancılarının Basra Körfezi’ndeki gemilere yönelik saldırılarına kadar birçok cephede süren savaşlarla zaten sarsılmış bölgede, daha geniş yankılar konusunda uyarıda bulundular.
İsrail’in cesur saldırısı, Trump’ın İran’ın nükleer hedeflerini sınırlamak için anlaşma sağlama çabalarını boşa çıkardı. İsrail saldırısının İran yönetimini diplomasiye zorlamak için bir baskı unsuru olabileceği yönündeki ima, Tahran’daki apartman kulelerinin yanarken çekilen görüntülerinden sonra gerçek dışı görünüyordu.
Trump’ın tariflerdeki dengesiz tavırlarıyla zaten sarsılmış bir dünyada, savaşın genişleme olasılığıyla birlikte petrol fiyatları fırladı, borsalar sarsıldı. Üzerinde en çok duran şey ise çatışma sonrası ortaya çıkan belirsizlikti.
Saldırılar sonrası ortaya çıkan birçok soru vardı:
İsrail, dağın içine gömülü en kritik uranyum zenginleştirme tesislerinden biri olan Fordo dahil olmak üzere İran’ın nükleer programını felç edebilecek mi? İsrail savaş uçakları bu tesisi cumartesi sabahı vurdu; İranlı yetkililer bu bilgiyi Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı’na iletti.
İran, hayatta kalan kapasitesiyle bir nükleer bomba üretme yarışına mı girecek? Uzmanlar, İran’ın Nükleer Silahların Yayılmasını Önleme Antlaşması'ndan (NPT) çekilebileceği ve bunun da bölgesel bir nükleer silahlanma yarışını tetikleyebileceği konusunda uyarıyor. (İsrail bu antlaşmanın tarafı değil ve nükleer silahlara sahip olduğunu hiçbir zaman teyit etmedi.)
ABD, İran’ın misillemesinden İsrail’i korumak için yaptıklarının ötesinde bu çatışmaya daha fazla sürüklenecek mi? Eğer öyle olursa, bu durum ABD askerlerini ve bölgedeki varlıklarını İran ya da onun vekilleri tarafından saldırıya açık hale getirecek mi? ABD, Irak gibi savunmasız yerlerdeki diplomatik personelini tahliye etti.
ABD, bu çatışmanın bölge geneline yayılmasını engelleyebilecek mi? Eğer yayılırsa, bu durum Ukrayna savaşıyla uğraşan Rusya’nın ve Tayvan’a göz diken Çin’in hesaplarını nasıl etkiler? Her iki ülke de Ortadoğu’da yeni bir bataklığa saplanmış ABD’den fayda sağlayabilir.
“Trump bunu pazarlık aracı olarak görmüş olabilir” diyen Johns Hopkins Uluslararası İleri Araştırmalar Okulu’nun eski dekanı Vali R. Nasr. “Ama bu büyük bir kumar. ABD savaşa sürüklenirse, Paris’ten Moskova’ya, Washington’dan Pekin’e kadar tüm jeopolitik harita değişir” şeklinde konuştu.
Nasr, Obama yönetimi döneminde Dışişleri Bakanlığı’nda görev yapmıştı. Ona göre Trump’ın öncelikli sorunu bu gerilimin daha da tırmanmasını engellemek. Starmer, Macron ve diğer liderler itidalli davranmaya çağırsa da, bu konuda belirleyici rol oynayabilecek tek kişi ABD başkanı.
Bunu başarmak için, Nasr’a göre, Trump yalnızca İran’a değil, İran’ın nükleer tehdidini yok etmek için saldırılarını başlangıç olarak gördüğünü açıkça belli eden Netanyahu’ya da baskı yapmalı.
Bölgesel bir savaş, Trump’ın dış politika ajandasını da altüst edebilir. Bu ajanda esasen ticaret politikaları ve Çin ile ekonomik rekabet üzerine kuruluydu. 2024 başkanlık kampanyasında Trump, kendisini Ukrayna ve Ortadoğu’da barış sağlayacak kişi olarak tanıtmıştı – ki bu hedefler artık her zamankinden daha uzak görünüyor.
“Trump göreve geldiğinde, en büyük jeopolitik tehdidin Çin ile rekabet olduğunu söylemişti” diyen Nasr. “Şimdi istemediği bir çatışmanın içine çekiliyor; bu konu, öncelik listesinde üçüncü ya da dördüncü sıradaydı” şeklinde konuştu.
Petrol fiyatları çatışmayla birlikte tırmanıyor
Saldırı haberlerinin ardından petrol fiyatları yüzde 10’dan fazla yükseldi. Daha geniş çaplı bir savaş, küresel büyümeye darbe vurabilir ve Trump’ın tarifelerdeki tutarsız adımlarıyla zaten bozulan ticaret akışlarına yeni bir belirsizlik kaynağı ekleyebilir.
İsrail’in İran’ın nükleer tesislerine saldırmasını engellemek, on yılı aşkın süredir ABD’li yetkililer için değişmeyen bir ilke olmuştu. Netanyahu’nun Obama yönetimi tarafından yapılan nükleer anlaşmaya yönelik yüksek sesli muhalefeti nedeniyle, böyle bir saldırı korkusu o dönemde zirveye çıkmıştı.
Ancak İsrail’in son aylarda İran’a karşı gerçekleştirdiği daha hedefli saldırıların başarısı – ve bölgeye sınırlı etkisi – ABD’li yetkililerin böyle bir saldırının felakete yol açacağına dair kaygılarını yatıştırmıştı.
Bazı analistler, İsrail’in bu kapsamlı saldırısının ABD’nin bölgedeki güvenilirliğine ciddi zarar verebileceği uyarısında bulundu. Geçmişte İsrail’in İran’a saldırmasını perde arkasından destekleyen Basra Körfezi ülkeleri bile bu kez İsrail’in askeri harekâtına karşı lobi yaptı.
Şu anda Londra ve New York merkezli U.S./Middle East Project adlı düşünce kuruluşunu yöneten eski İsrailli barış müzakerecisi Daniel Levy “ABD artık bölgedeki hemen her ülkenin, en yakın müttefiki İsrail’i, bölgedeki başlıca istikrarsızlaştırıcı güç ve radikalleşmenin kaynağı olarak gördüğü bir gerçekle karşı karşıya” dedi.
Ayrıca, saldırının zamanlaması – Trump’ın özel temsilcisi Steve Witkoff ile İranlı yetkililer arasında Umman’da yapılacak müzakerelerin hemen öncesine denk gelmesi – diğer ülkelerin ABD diplomasisini, İsrail savaş uçaklarına avantaj sağlamak için yapılmış bir oyalama olarak görme riskini artırıyor.
Eğer bu görüş yaygın kanaate dönüşürse, Levy’ye göre, çatışma hâlinde olmayan ama ABD’nin benzer bir müdahalesinden endişe duyan diğer ülkeler de önleyici adımlar atma konusunda cesaret bulabilir.
İran'ın karşı karşıya olduğu riskler
İran açısından da riskler az değil. İsrail’in düzenlediği hava saldırıları ve İran içinde faaliyet gösteren İsrail istihbarat ajanları, İran’ın savunmasındaki bariz zaafları bir kez daha gözler önüne serdi.
Washington merkezli Carnegie Uluslararası Barış Vakfı’ndan İran uzmanı Karim Sadjadpour “İran, bir yıl öncesine göre daha zayıf bir pozisyonda” dedi.
İsrail’in Hamas ve Hizbullah’ı neredeyse etkisiz hale getirmesinden sonra, İran yalnızca Husi vekillerine güvenebilir. Ancak onlar da ABD tarafından hedef alındı.
Sadjadpour, İran’ın tüm seçeneklerinin kötü olduğunu belirtti. Suudi Arabistan’daki petrol tesislerine saldırırsa ABD’nin askeri karşılığıyla karşılaşabilir. Nükleer bomba üretimine giriştiğini ilan ederse hem İsrail’in hem de İran’ın nükleer silah geliştirmesine izin vermeyeceğini yıllardır açıkça söyleyen ABD’nin tepkisini çeker.
Sadjadpour “İran’ın savunmasızlığını artıran diğer unsur misilleme planlarını hazırlayacak kilit askeri liderlerinin ve stratejistlerinin zaten suikastla ortadan kaldırılmış olması” dedi.
© 2025 The New York Times Company