08 Temmuz 2025, Salı
Haber Giriş: 05.07.2025 19:19 | Son Güncelleme: 05.07.2025 19:26

New York Times'ın analizi: İsrail kendi güvenliğini sağladı, dünyayı ise kaybetti

İsrail; Hamas, Hizbullah ve İran’a karşı askeri üstünlük sağlarken dünya genelinde yalnızlaştı. Gazze’de on binlerce sivilin ölümüyle sonuçlanan savaş sonrası İsrail’e yönelik destek azalırken, antisemitizm arttı, üniversiteler karıştı, diplomasi rafa kaldırıldı
New York Times'ın analizi: İsrail kendi güvenliğini sağladı, dünyayı ise kaybetti
A+ Yazı Boyutunu Büyüt A- Yazı Boyutunu Küçült

Michael D. Shear / New York Times

Üç çeyrek asır boyunca düşman komşularla savaşan küçük Yahudi devleti, New Jersey büyüklüğündeki İsrail, Hizbullah’ı, Gazze’deki Hamas’ı, Yemen’deki Husileri ve hatta hepsinin destekçisi İran’ı neredeyse saf dışı bırakarak düşmanlarını büyük ölçüde alt etti.

Salt güç kullanımı sayesinde İsrail, 1948’deki kuruluşundan bu yana ilk kez büyük ölçüde tehditlerden arınmış bir geleceğe sahip oldu. Nükleer İran riski azalmış ya da tamamen ortadan kalkmış durumda. Körfez ülkeleriyle her ne kadar gergin olsa da istikrarlı ilişkisi var. Ve Başbakan Binyamin Netanyahu, Başkan Donald Trump’la olan ortaklığını güçlendirdi.

Netanyahu’nun eski danışmanı ve emekli general Yaakov Amidror’a göre, İsrail’in daha önce Lübnan, Suriye veya Gazze’den sürekli tehdit altında olan bölgeleri artık “Manhattan’dan daha güvenli olacak”

İsrail zafer kazandı, ama hangi bedelle?

7 Ekim 2023’te Hamas’ın düzenlediği ve 1.200 kişinin öldüğü, 250 kişinin rehin alındığı saldırıya karşı Netanyahu’nun acımasız ve tavizsiz askeri karşılığı, İsrail’i bir parya devlete dönüştürdü. İsrail liderliği soykırım ve savaş suçu ile suçlanıyor, dünya liderlerinin çoğu tarafından dışlanıyor. Küresel kamuoyu yoklamalarında, çoğu insanın İsrail’e bakışı olumsuz.

Gazze’de Hamas’a karşı yürütülen savaş, on binlerce insanın ölümüne, 1 milyondan fazla insanın evsiz ve aç kalmasına neden oldu. Bölge harabeye döndü; yoksulluk ve umutsuzluk hâkim.

Yüzlerce İsrail askeri de hayatını kaybetti ve yetkililer, Hamas’ın tünellerinde hâlen yaklaşık 20 rehinenin hayatta olduğuna inanıyor.

İsrail’in bu tutumu, ABD’de uzun süredir süregelen iki partili İsrail destek konsensüsünü parçaladı. Artık Kongre’de İsrail’e verilen destek şiddetli tartışmaların konusu; üniversitelerde protestolar düzenleniyor, ABD’de ve dünyada antisemitik olaylarda artış yaşanıyor.

İçeride kırılmalar, dışarıda tepkiler

İsrail içinde de hükümetin askeri zaferleri, rehine kurtarmanın önüne koyması halkı derinden yaralamış durumda. Bu şiddet dalgası, İsrail’in müttefiklerinin ve komşularının da iyi niyetini zorluyor.

Yine de birçok İsrailli, artık çevresinde kendisini yok etmek isteyen silahlı düşmanların olmadığı bir gelecek ihtimalini memnuniyetle karşılıyor. Dünya tarafından olumsuz algılanma pahasına bile olsa…

1981’de dönemin Başbakanı Menachem Begin, İsraillilere “dünyanın ne düşüneceğini ya da söyleyeceğini düşünmeden hareket etmelerini” söylemişti ve “Dünya savaşan Yahudi’yi beğenmeyebilir, ama onu ciddiye almak zorunda kalacaktır” demişti.

Ancak 20 aydır her yönde süren çatışmaların bedeli ağır oldu. İşgal altındaki Filistinlilerin yeni nesli daha da radikalleşecek. İsrail, hedef ve yöntemleri konusunda küresel bir kamuoyu tepkisiyle karşı karşıya. Kendi ülkelerinde daha güvende olduklarını düşünseler de, İsrailliler yurtdışında kendilerini artık daha fazla tehdit altında hissediyor.

Protestoların tırmanışı

Geçtiğimiz cumartesi günü, Londra’daki Russell Square’de binlerce Filistin yanlısı gösterici toplandı. Mesajları ise şuydu: “Soykırımı durdurun. İsrail’e silah satmayın. Gazze’yi açlıktan öldürmeyin”

1982’de kurulan Filistin Dayanışma Kampanyası’nın yöneticisi Ben Jamal, İsrail’in eylemlerinin, İsrail’i dünya demokrasilerinden izole etme ve boykot/ambargo yoluyla davranış değişikliğine zorlama çabalarını hızlandırdığını söyledi.

7 Ekim öncesi 65 bin üyesi olan grup, şimdi 300 binden fazla üyeye ulaştı. İki yıl önce 65 olan yerel şube sayısı bugün 100’ü aştı.

Jamal, “İnsanlar katliamın boyutunu görüyor ve ardından soykırım çağrısı yapan açıklamaları dinliyorlar. İsrailli bakanların, ‘Her şeyi yerle bir edeceğiz. İnsan hayvanlarla uğraşıyoruz. Hiçbir şey kalmayacak’ dediğini duyuyorlar. Ve bunun sonucunu da görüyorlar” şeklinde konuştu.

İsrailli yetkililer soykırım suçlamalarını kesinlikle reddediyor ve sivillerin zarar görmesini önlemek için askeri önlemler alındığını savunuyor.

İsrail’i boykot, yatırımları çekme ve yaptırım uygulama anlamına gelen BDS hareketi uzun süredir var. Şirketlerin İsrail ile bağlarını kesmesine dair yaygın bir eğilim olmasa da, savaşlar bu harekete yeni ivme kazandırdı.

İngiltere’nin en büyük market zincirlerinden Co-op’un işletmecisi, geçtiğimiz hafta İsrail menşeli ürünleri artık tedarik etmeyeceğini, bunu Afganistan, Rusya, İran ve Libya gibi “yaramaz ülkeler” listesine aldığını duyurdu.

Pew Research’ün bu ay yayınladığı 24 ülkeyi kapsayan araştırmasına göre, İsrail hakkındaki olumsuz görüşler tavan yaptı. 20 ülkede halkın yarısından fazlası İsrail’e olumsuz bakıyor. Avustralya, Yunanistan, Endonezya, Japonya, Hollanda, İspanya, İsveç ve Türkiye’de bu oran yüzde 75’in üzerine çıktı.

Sadece Nijerya ve Kenya, İsrail’e olumlu bakan çoğunluğa sahip.

Diplomasi zayıflıyor

7 Ekim öncesi Suudi Arabistan gibi Körfez ülkeleri İsrail ile diplomatik ve ekonomik ilişki kurmaya niyetliydi. Ancak Gazze savaşı uzadıkça bu umutlar neredeyse tamamen kayboldu. Bu ülkeler, diplomatik ilişkilerin Filistin sorununa çözümle birlikte gelmesini şart koşuyor; bu çözüm ise her zamankinden uzak görünüyor.

Batı Şeria’da Netanyahu hükümeti, gelecekteki bir Filistin devletinin parçası sayılan topraklara yerleşimci teşviklerini artırdı. Aşırı sağcı yerleşimcilerin Filistinlilere yönelik şiddetinde patlama yaşanıyor. İsrail ordusu onlarca yılın en sert Batı Şeria operasyonlarını yürütüyor. Yüzlerce kişi öldürüldü, binlercesi tutuklandı.

Yine de İsrail’in diplomatik ufku tamamen kararmış değil. Şam’la ateşkes için görüşmeler yürütülüyor. Ve Hamas ile savaşın sona ermesi durumunda, Suudi Arabistan ile normalleşme yeniden gündeme gelebilir.

“Bedelini ödüyorlar”

Nahariya’da büyüyen 25 yaşındaki Lior Soharin, Lübnan sınırında Hizbullah roketlerinden korkarak bugünlere geldi. Şimdi Kudüs İbrani Üniversitesi’nde hukuk ve ekonomi okuyor. Geçtiğimiz ay yedek askerlik görevini tamamladı. Hizbullah’ın askeri kapasitesinin zayıflatılmasından memnun, ama kendini henüz güvende hissetmiyor.

“Belki Hamas, Hizbullah ve İran şu anda varoluşsal bir tehdit değil” diyen Soharin, sözlerini şöyle sürdürdü: “Ama 7 Ekim’den sonra İsrail’deki güvenlik hissimiz çok sarsıldı. Bunu yeniden inşa etmek çok zor”

İsrail kamuoyunda görüşler hâlâ bölünmüş durumda. Netanyahu’nun İran’a yönelik saldırılarla popülaritesi artsa da, bir ankette İsraillilerin üçte ikisi Gazze savaşının rehine anlaşmasıyla sona ermesini istiyor.

İsrail içinde savaş, Arap azınlıkla olan ilişkileri daha da gerdi; bazıları sosyal medya paylaşımları nedeniyle tutuklandı.

Kibbutz Be’eri’den 7 Ekim’de kaçırılan ve 100 gün sonra bir hava saldırısında öldürülen Yossi Sharabi’nin eşi Nira Sharabi, hükümeti rehineleri geri getirmemekle eleştirdi ve “Nasıl bakarsanız bakın, bedeli onlar ödüyor” ifadelerini kullandı. 

Soharin de savaşın bitmesini ve rehinelerin dönmesini istiyor. Hamas’a verilen zararın “çok iyi” olduğunu söylüyor ama dünyadaki sonuçların ciddi olduğunu kabul ediyor:

“İsrailliler Avrupa’ya seyahat etmeyi sever ama şimdi Avrupa’da İbranice konuşmak tehlikeli olabilir. Saldırıya uğrayabilirsiniz”

Öfke, aktivizm ve şiddet

Gallup’un son anketine göre, Amerikalıların sadece yüzde 46’sı İsrail’e destek veriyor. Bu oran son 25 yılın en düşük seviyesi. Filistinlilerle empati duyanların oranı ise 2003’te yüzde 13 iken bugün yüzde 33.

Protestolar çoğunlukla barışçıl olsa da, bazı yerlerde Hamas’a övgü ya da Yahudilere yönelik şiddet içeren eylemler görüldü.

Washington DC’de İsrail Büyükelçiliği çalışanı iki kişi, Filistin adına hareket ettiğini söyleyen biri tarafından öldürüldü. Colorado’da ise bir kişi İsrailli rehineler için yürüyen grubu molotofla hedef aldı; bir kadın hayatını kaybetti.

İslamofobik saldırılar da yaşandı. Chicago’da bir kişi, 6 yaşındaki Filistinli Amerikalı çocuğu Müslüman nefretiyle öldürdü.

ABD üniversitelerinde protestolar sık sık polis müdahalesiyle sonuçlanıyor. Columbia Üniversitesi’nde 2024’teki “Gazze Dayanışma Kampı”nda 100’den fazla kişi tutuklandı.

Glastonbury Müzik Festivali’nde punk rap ikilisi Bob Vylan, “IDF’ye ölüm” sloganı attı; ABD yetkilileri grubun vize başvurusunu reddetti.

7 Ekim 2024’te Columbia Üniversitesi’ndeki öğrenci hareketi, “her türlü direnişle özgürleşme” çağrısı yaptı. Bu görüşler çoğu öğrenciyi yansıtmıyor, ancak İsrail’e yönelik bakış açısındaki değişimi gözler önüne seriyor.

Pek çok Yahudi öğrenci dışlandığını hissederken, Yahudi olmayan öğrenciler Filistinlilere sempatiyle yaklaşıyor.

Trump yönetimi, üniversitelerde antisemitizmin yaygınlaştığını savunarak kurumları hedef alıyor. Sağlık Bakanlığı, Columbia Üniversitesi’ni Yahudi öğrencilere yönelik tacizlere “kasıtlı kayıtsızlıkla” suçladı.

Demokrat senatörler ise Trump’ı, antisemitizmi siyasi bir koz olarak kullanmakla suçladı.

İsrail, 7 Ekim’den çok önce uluslararası eleştirilerin hedefinde bir ülkeydi. BM onlarca kınama kararı aldı. Ancak savaşın ardından bu kınamalar şiddetlendi. İspanya, Norveç ve İrlanda Filistin devletini resmen tanıdı. Fransa Cumhurbaşkanı Macron’un da aynı adımı atması bekleniyor.

Bu hamleler Netanyahu’nun hükümetini öfkelendirdi. Macron, “Yahudi devletine karşı haçlı seferi” düzenlemekle suçlandı.

Ama emekli general Amidror gibi isimler, bu eleştirileri önemsemiyor:

Amidror “İsrail’in kendini savunma ve düşmanlarından kurtulma yeteneği, uluslararası toplumun İsrail hakkındaki görüşünden çok, çok, çok daha önemli” ifadelerini kullandı.

© 2025 The New York Times Company