Katrina Miller / The New York Times
Genellikle genel kanı olarak kabul edilir: Erkekler avcıdır, kadınlar toplayıcı. Ne de olsa, antropolojik düşünce şöyle işliyordu; erkekler doğuştan daha agresifti, oysa daha çok bakıma odaklanan kadınlar için toplayıcılığın yavaş temposu daha uygundu.
Uygulamalı insan biyolojisi eğitimi aldığı Seattle Pacific University’den yeni mezun olan Sophia Chilczuk, ‘’Bu sorguladığım bir şey değildi. Ve halkın çoğunluğunun o kanıya sahip olduğunu düşünüyorum’’ dedi.
Kanı delilden daha güçlü olabiliyor
Zaman zaman bu kanın eldeki delilden daha güçlü olduğu kanıtlandı. 1963’de Colorado’daki arkeologlar, sivri uçlu bir aletle toprağa gömülmüş yaklaşık 10 bin yaşındaki bir kadının kalıntılarını gün yüzüne çıkardı. Aletin avı öldürmek için kullanılmadığı, alışılmadık biçimde, sıyırma bıçağı olarak kullanıldığı sonucuna vardılar.
Fakat erkek merkezli bu anlatı, yavaş yavaş değişiyor. Kolejde antropoloji dersinin ilk günü Chilczuk ve sınıf arkadaşları, 2018’de Peru’daki bir kazı sırasında, kadın bir avcının bulunmasına dair podcast dinlediler. Arkeologlar, kafatası kemiği, dişler ve bacak kemikleri parçaları arasında, daha önce görmedikleri kadar çok av malzemesi -sivri uçlu aletler, yongalar, kazıyıcılar, el baltaları ve cila taşları- buldular. Bu keşif, ekibi erken Amerika’daki başkaca gömütlerden elde edilen bulguları yeniden değerlendirmeye itti. Ekip 2020 yılında, 8 bin ila 14 bin yıl öncesinde büyük hayvan avının cinsiyet ayrımı gözetmediği sonucuna vardı.
Meseleyi daha iyi anlamak için...
Sınıfta bulunan fizyoloji öğrencisi Abigail Anderson şoke olmuştu. ‘’Dur bir, doğru mu bu?’’ diye düşündüğünü anımsıyor. Çalışmayı okuduktan sonra Anderson, yazarın kadınları av malzemeleriyle ilişkilendirmeye yönelik bilimsel isteksizliğe dair yaptığı atıflardan etkilenmiş, ‘’Hemen, bu önyargı mı yoksa isabetli mi diye düşündüm’’ dedi.
Chilczuk ve Anderson, meseleyi anlamak için öğretmenleri biyolojik antropolog Cara Wall-Scheffeler ve yine kadın olan iki diğer araştırmacının arasına dahil oldu. Ekip şimdilerde PLoS One’da, kadınların çoğu modern toplayıcı toplumda avı eve getirmede baskın bir rol oynadığı sonucuna varan bir literatür araştırması yayınladı. Wall-Scheffler kadın avcıların hikâyelerinin olduğunu belirtiyor ve devam ediyor: ‘’Bizim bu makaleyle yapmaya çalıştığımız şey, bunun bir anekdot değil bir patern olduğunu derleyip göstermekti.’’
63 topluluktan 50'sinde var
Ekip araştırma yapmak için 19 ve 20’inci yüzyıl insan topluluklarına ilişkin etnografilerin kataloğu olan Yerler, Diller, Kültür ve Çevre Veritabanı’nda derinlemesine çalıştı ve ne zaman, nasıl ve ne avladıklarına dair ilk elden raporlar içeren 63 toplayıcı toplum tespit etti.
Wall-Scheffler ve öğrencileri, üzerinde çalıştıkları 63 topluluktan 50’sinde kadın avlanmasına dair kanıtlar buldu; dahası bu davranışın yüzde 87’si kasıtlıydı. Avcılığın gıda bulmada en önemli araç olduğu kültürlerde kadınlar vaktin yüzde 100’ine aktif rol alıyordu.
Araştırmacılar, kadınların yaşlandıkça avlanmaya yönelik yaklaşımlarında daha esnelik gösterdiğini buldu. Hangi silahı seçtikleri, hangi avı kovaladıkları ve avlar sırasında onlara kimin eşlik ettiği; yaş, avcıların kaç çocuk ya da torun sahibi olmasıyla değişiklik gösteriyordu. Wall-Scheffler, ‘’Farklı stratejilere sahipler fakat yine de her zaman ava çıkıyorlar’’ dedi. Genellikle en çok yaşlı kadınlar ava katılıyordu. Tek yay ve ok kültüründe, örneğin, bir büyükanne en iyi nişancı olduğu için ödüllendirilirdi.
Hayatta kalmanın başlıca yoluysa...
Chilczuk, kadın avlanma paternlerine dair ayrıntıların ortaya çıkarılmasının kolay olmadığını söyledi; raporlar genellikle erkek avcıların tartışmalarına öncelik veriyordu. Chilczuk söyle ekledi: Ancak bulgular ortaya çıktığında, belirli bir anlam ifade ediyordu: Avcılık hayatta kalmanın başlıca yoluysa, neden sadece erkekler ava katılıyordu?
Araştırmacılar başkaca hangi hikâyelerin etnograflar tarafından görmezden gelindiğini merak ediyordu. Chilczuk, ‘’Kaçırdığımız çok fazla şey olabilir’’ diyor ve devam ediyor: ‘’Varsayımlara sahip olmak doğal bir şey, fakat dünyamızı daha iyi anlamak için bu varsayımlara meydan okumak da bizim sorumluluğumuz.’’
Kadınlar sadece edilgen aktörler olarak görüldü
2018’de bulunan avcının cinsiyetini tespit eden Alaska Fairbanks University’den biomoleküler arkeolog Tammy Buonasera, PLoS makalesindeki sonuçları olumlu karşıladı. Buonasera, ‘’Her zaman kadınların muhtemelen düşünülenden daha sık avlandığını varsaydım’’ dedi ve genelde kadınların ‘’tarihte sadece edilgen aktörler’’ olarak görüldüğünü ekledi. Buonasera, bitki toplama ve insanların -hayati bir gıda kaynağı olarak- bitkileri işlemek için kullandıkları yenilikçi yöntemlerin ihmal edildiğini; zira bu faaliyetlerin geleneksel olarak kadınlarla ilişkilendirildiğini belirtti.
Detroit’teki Wayne State University’de arkeolog olan Randy Haas, aynı şekilde makaleyi takdir etti: ‘’Çalışmamım gösterdikleri ışığında, onların bulguları da aynı anlatıyla uyumlu. Önyargılı yorumlara sahiptik. Cinsel işbölümünün insan biyolojisinin doğasından geldiği fikri, bugün yapısal eşitsizliklerde vuku bulan bir kinayedir.’’
Kadınların avcı olarak kabul görmeye başlaması, pek çok bilim dalı gibi antropolojinin de çeşitlenmeye başladığı ve önde gelen akademisyenlerin kanıtlara dair yorumları yeniden gözden geçirmeye başladığı bir döneme denk düşüyor. Wall-Scheffler, "Kim olduğunuz sorduğunuz soruları şekillendirir" dedi ve şöyle devam etti: “Bu da gördüklerinize ilişkin beklentilerinizi şekillendirir."
'At gözlüğünü çıkarmak gibiydi...'
Wall-Scheffler, başkaları gibi antropologların da basit bir anlatının cazibesine kapılabileceğini söyledi: ‘’Karmaşıklık anekdota indirgeniyor. Sadece biraz daha derin kazmaya istekli olmak durumundayız.’’
Anderson için bu at gözlüğünü çıkarmak gibi bir şeydi. Anderson, erkek avcı mitine ilişkin ‘’Bir çocuk olarak bunu içime ne zaman yerleştirdiğimi bilmiyorum. Kartopu etkisi gibi döne döne büyüdü. Doğru olmadığı halde doğru sandığım başka ne var?’’
© 2023 The New York Times Company