Binyamin Netanyahu, İran’ın nükleer tesislerini hedef alan ilk İsrail başbakanı değil. Ancak bu meseleye onun kadar yoğunlaşan, neredeyse siyasi kariyerinin merkezine oturtan başka bir lider de olmadı. Netanyahu, İran’ın nükleer faaliyetlerini sadece İsrail’e yönelik bir tehdit olarak değil, küresel bir tehdit olarak görüyor ve bu konuyu yıllardır uluslararası platformlarda gündeme taşıyor.
Sistematik saldırılar
Netanyahu, 1990’lardan bu yana İran’a karşı sert bir tutum sergiliyor. Ancak özellikle 2009 ile 2021 arasında başbakanlık koltuğunda geçirdiği uzun dönemde, İran’ı durdurmak için çok daha yoğun bir diplomatik ve istihbarat çalışmasına öncülük etti.
Bu süreçte İsrail, İran’a yönelik çok sayıda siber saldırı, sabotaj ve nükleer bilim insanlarına suikast gibi operasyonlar gerçekleştirdi. Netanyahu, İran’a yönelik bu baskı politikasını, ABD ve diğer müttefiklerini de ikna etmeye çalışarak küresel bir kampanyaya dönüştürdü.
İsrail başbakanı, özellikle ABD Başkanı Barack Obama döneminde imzalanan 2015 İran Nükleer Anlaşması’na (JCPOA) şiddetle karşı çıktı. Anlaşmanın İran’ı durdurmak yerine ona zaman kazandırdığını savunan Netanyahu, bu politikasını hem iç siyasette bir koz olarak kullandı hem de uluslararası arenada sık sık gündeme taşıdı.
Netanyahu’nun takıntısı nereden geliyor?
Bu mesele Netanyahu için sadece bir dış politika konusu değil. Hatta birçok gözlemciye göre onun için bu konu, kişisel bir meseleye dönüşmüş durumda. Netanyahu’nun babası Benzion Netanyahu, tarihçi ve sağcı bir ideologdu; antisemitizm ve Yahudi halkının tehditlere karşı uyanık olması gerektiği konularında eserler verdi. Netanyahu’nun bu düşünsel mirasla büyüdüğü ve İran’ı, Yahudi halkı için varoluşsal bir tehdit olarak gördüğü ifade ediliyor.
Netanyahu’nun, İran’ın nükleer kapasiteye ulaşmasının İsrail için bir “yok oluş” riski taşıdığını düşündüğü, bu yüzden de bu meseleyi herhangi bir hükümetin veya ittifakın ötesinde, İsrail’in varoluşsal güvenliğiyle eşdeğer gördüğü belirtiliyor.
Diğer başbakanlardan farkı ne?
İsrail’de başbakanlık yapan birçok isim İran’ı tehdit olarak görse de, hiçbiri Netanyahu kadar bu meseleye odaklanmadı. Eski başbakan Ehud Olmert ve savunma bakanları da İran’a karşı operasyonlara onay vermişti. Ancak Netanyahu’nun politikası daha sürekli, daha ısrarlı ve daha ses getirici oldu.
Özellikle kamuoyuna açık konuşmaları, Birleşmiş Milletler kürsüsünde yaptığı sunumlar ve ABD Kongresi’ne hitap etmesi, bu konuyu uluslararası gündeme taşıdı.
2007’den bu yana, İsrail istihbaratı İran’ın nükleer faaliyetlerini yavaşlatmak için birçok operasyon yürüttü. Bu süreçte, İranlı nükleer bilim insanları hedef alındı, uranyum zenginleştirme tesislerine siber saldırılar düzenlendi. Netanyahu, bu operasyonların arkasındaki siyasi isim olarak dikkat çekti.
İran anlaşmasının bozulmasındaki rolü
Netanyahu’nun çabaları, özellikle ABD eski Başkanı Donald Trump döneminde etkili oldu. Trump, 2018yılında İran Nükleer Anlaşması’ndan çekilme kararı aldı. Netanyahu bu kararı memnuniyetle karşıladı ve Trump’a doğrudan etki ettiği yönünde yorumlar yapıldı. Ancak bu adım, İran’ın nükleer programını daha da hızlandırmasına ve gerilimin yeniden artmasına yol açtı.
Bugün Netanyahu yine iktidarda. Ve İran’la nükleer gerilim yeniden tırmanmış durumda. Ancak bu defa İsrail’in içerideki siyasi yapısı daha kırılgan, dış politikada ise daha yalnız bir görüntü çiziyor. İran’ın nükleer faaliyetleri sürerken, Netanyahu’nun takıntılı politikalarının sonuç verip vermeyeceği belirsizliğini koruyor.
© 2025 The New York Times Company