Ben Hubbard / New York Times
Suriye'nin merkezindeki Palmira Antik Kenti'nin yükselen taş sütunları, tapınaklarını, pazar yerlerini ve amfitiyatrosunu birbirine bağlayan ana caddenin boyunca çöl kumlarından görkemli şekilde yükseliyor.
Tepedeki kalesi hâlâ şehrin kalıntılarına hâkim bir manzara sunuyor. Bu kadar geniş ve iyi korunmuş olması sayesinde Palmira yüzyıllardır kâşiflerin, arkeologların ve turistlerin ilgisini çekti.
Ancak yakından bakıldığında, Suriye'nin 13 yıllık iç savaşının verdiği zarar açıkça görülüyor: Patlamalarla yıkılan tarihi kemerler, aşırılık yanlıları tarafından tahrip edilen heykeller ve moloz yığınlarına dönüşen tapınaklar.

Aralık ayında isyancıların Beşar Esad'ı devirmesiyle savaş fiilen sona erdikten sonra, Suriyeliler ve nadir sayıdaki uluslararası turist Palmira'yı ziyaret ederek ülkenin en etkileyici miras alanlarından birini görmeye ve bu yerin Suriye'nin geleceğinde nasıl bir rol oynayabileceğini düşünmeye başladı.
Fransa’da yaşayan Suriyeli doktor Ziad Alissa, arkadaşlarıyla birlikte Palmira’yı ziyaret ettiği bir gün şunları söyledi: “Bu yerde bir uygarlık vardı ve bombardımana ve yıkıma rağmen hâlâ bir uygarlık var. Bu, insanların Suriye’ye dair yıkım ve savaş algısını değiştiriyor.”
Konuşurken çevreye şiddetli bir patlama sesi yayıldı. Alissa ve arkadaşları irkildi. Yerel halk bunun, savaş sırasında döşenmiş bir kara mayınının patlaması olduğunu, o gün iki patlama duyulduğunu söyledi.

Suriye’deki çatışma, ülkenin savaş öncesi 22 milyonluk nüfusunun yarısından fazlasını yerinden etmiş ve 500 binden fazla kişinin ölümüne yol açmıştı. Aynı zamanda, Ortadoğu’nun birçok kadim uygarlığına ev sahipliği yapmış bu topraklardaki tarihi eserleri de harap etti.
Halep’in tarihi çarşıları, kervansarayları ve camileri büyük ölçüde yıkıldı. Yerinden edilmiş aileler, kuzeybatıdaki uzun süredir terk edilmiş kasabalara ve tapınaklara sığındı. Antik Apamea kentinde ise onlarca defineci, ünlü sütunlu caddenin çevresinde kazı yaptı.
Suriye'nin arkeolojik zenginlikleri arasında bile Palmira öne çıkıyor. UNESCO, 1980 yılında Palmira’yı Dünya Mirası Listesi’ne alırken, burayı “antik dünyanın en önemli kültürel merkezlerinden biri olan büyük bir kentin anıtsal kalıntılarına ev sahipliği yaptığı” bir alan olarak tanımlamıştı.

Bölgenin ölçeği ve güzelliği hâlâ etkileyici, ancak bazı anıtsal yapılar o kadar kötü hasar görmüş ki, özgün hallerini hayal etmek bile zor. O gün şehir neredeyse tamamen boştu: Sadece Suriyeli doktor ve arkadaşları, birkaç meraklı Suriyeli, bir İtalyan turist ve onun taksi şoförü, birkaç boncuk, süs eşyası ve kartpostal satmaya çalışan tüccar ve zaman zaman harabelerden geçen yerel halk.
Palmira, birinci yüzyılda Roma İmparatorluğu'na katılan bir vaha topluluğuydu. İpek Yolu üzerindeki önemli bir durak haline geldi ve bir dönem Kraliçe Zenobia tarafından yönetildi. Yunan, Roma ve Pers mimarisinin bir karışımını sergileyen kentin etkisi, Bizans, Arap ve Fransız egemenlikleri boyunca sürdü.
2011'de iç savaş başladıktan sonra Palmira'nın stratejik konumu, kenti rejim karşıtı isyancılar, Suriye güçleri, Rus ordusu ve İran destekli Afgan milisler arasında bir savaş alanına dönüştürdü.
Tüm bu güçler şehirde izler bıraktı, ancak Palmira 2015 yılında IŞİD'in eline geçtiğinde sistematik bir yıkım kampanyası başlatıldı. Aşırı radikal görüşleri nedeniyle insan tasvirlerine ve İslam’ın kendi yorumları dışındaki inanç anıtlarına karşı çıkan örgüt, tapınakları havaya uçurdu.
Baalşamin Tapınağı ve Baal Tapınağı’nın iç bölümü de dahil olmak üzere birçok kutsal yapı yok edildi. Şu anda Baal Tapınağı'nın geniş avlusunda, dikdörtgen bir sundurma ve etrafa dağılmış, üzerlerinde oyma yaprak ve üzüm desenleri bulunan büyük taş bloklar bulunuyor.

IŞİD, aynı zamanda Palmira'nın emekli eski eserler müdürü Halid el Asaad’ı idam etti ve cesedini bir trafik lambasına, başı ayaklarının arasına gelecek şekilde astı.
Ana kalıntılardan kısa bir mesafede, yer altı mezar kompleksine inen bir tünel bulunuyor. Aşırılık yanlıları burayı üs olarak kullanmıştı. Giriş kum torbalarıyla korunmuştu, duvarlardaki grafitiler ise eski sakinlerini hatırlatıyordu.
Bir yazı şöyle diyordu:
“İslam Devleti. Hristiyanlara ateş edin.”
Başka bir yazı ise şöyleydi:
“Mücahit kardeşim, yemek sonrası temizlikte kardeşlerine yardım et.”
Odalar, akıcı giysiler içinde uzanmış figürlerle süslenmiş taş lahitlerle doluydu, fakat hepsi başsızdı.
İslam Devleti militanları gelmeden önce, en içteki oda hayvanlar, kanatlı tanrıçalar ve mezarlara gömülen adamların freskleriyle süslenmişti. Şimdi sadece tavanın kırmızı, beyaz ve yeşil petek desenli bölümü kalmıştı. Diğer tüm sanat eserleri beyaz boyayla aceleyle kapatılmıştı.
Cihatçılar, sütunlu caddenin girişinde yer alan Üçlü Anıtsal Tak’ı da yıktı ve amfitiyatro sahnesinde 25 hükümet askerinin genç militanlar tarafından infaz edilmesini filme aldı.
Putin'in düzenlediği konser
2016 yılında, Rusya'nın desteğiyle Suriye hükümet güçleri kenti geri aldı. Aynı yılın mayıs ayında, Rusya, Palmira’da bir senfoni orkestrası ve VIP konuklar eşliğinde klasik müzik konseri düzenledi. Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin, bu konseri “Palmira'nın insanlık mirası olarak yeniden doğuşu için bir umut” olarak nitelendirdi.
Ancak birkaç ay sonra IŞİD kenti tekrar ele geçirdi ve 16 sütun üzerinde dört kare platformdan oluşan ünlü Tetrapilon’u havaya uçurdu. Hükümet, şehri 2017’de yeniden kontrol altına aldı.
Amfitiyatro yakınında gölgede dinlenen 36 yaşındaki satıcı Muhammed Avad, tüm bu çatışmaların Palmira’yı yaşanmaz hale getirdiğini söyleyerek "Afganlar, İranlılar, Ruslar, Hizbullah, Çeçenler... Hepsi Palmira’dan geçti” dedi.
Çocukluğundan beri bölgede çalıştığını anlatan Avad, İngilizce, Rusça, İtalyanca, İspanyolca, Almanca, Fransızca ve Japonca gibi dillerde temel konuşmalar yapacak kadar dil öğrendiğini belirtti. Tek arzusunun, turistlerin geri dönmesi olduğunu söyleyerek "Her gün iki, üç, dört yabancı görüyoruz. Ama eskisi gibi otobüsler dolusu gelmelerini umuyoruz" dedi.
© 2025 The New York Times Company