24 Haziran 2025, Salı
Abone Ol Giriş yap
Haber Giriş: 02.06.2025 09:57 | Son Güncelleme: 03.06.2025 13:16

The New York Times: Mikroplastikler hakkında neler biliyoruz?

Mikroplastikler artık yediğimiz yemekte, içtiğimiz suda ve soluduğumuz havada. Uzmanlara göre etkileri tam bilinmese de, üreme sağlığından bağışıklık sistemine kadar birçok alanda risk oluşturuyor. Uzak durmak zor, ama önlem almak hâlâ mümkün. The New York Times yazdı
Tim Lenzen/The New York Times
Tim Lenzen/The New York Times
A+ Yazı Boyutunu Büyüt A- Yazı Boyutunu Küçült

Nina Agrawal / The New York Times

Son dönemdeki manşetler, vücudumuzda biriken mikroplastikler ve potansiyel zararları hakkında endişeleri artırdı. Bilim insanlarına göre bu küçük plastik parçacıkların insan sağlığı üzerindeki etkilerini tam olarak anlamamız yıllar alabilir. Ancak bildiğimiz bir şey var: Mikroplastikler, Mariana Çukuru'nun derinliklerinden Everest Dağı'nın zirvesine kadar her yerde bulundu. Ve artık vücudumuzda da birikiyorlar.

Plymouth Üniversitesi’nden deniz biyoloğu Richard Thompson (2004 yılında 'mikroplastik' terimini literatüre kazandıran isim) bu durumu şöyle özetliyor: “Soluduğumuz havada, içtiğimiz suda, yediğimiz yiyeceklerde… Her şeyin içinde var. Maruz kalıyoruz.”

Mikroplastik nedir?

Bilim insanları mikroplastikleri genellikle 5 milimetreden küçük plastik parçaları olarak tanımlıyor. 1 mikrometreden küçük olanlara ise “nanoplastik” deniyor. Nanoplastikler, kana ve dokulara girme olasılığı en yüksek olan tür.

Florida A&M Üniversitesi–Florida State Üniversitesi Mühendislik Fakültesi’nden çevre mühendisi Jeffrey Farner’a göre mikroplastikler genellikle daha büyük plastiklerin zamanla bozulmasıyla oluşuyor. Özellikle dış mekânda kullanılan yapı malzemeleri, kesilen plastik borular ya da tarımda kullanılan plastik örtüler mikroplastik üretimine neden olabiliyor.

Bugün üretilen plastiklerin üçte birinden fazlası paketleme amacıyla, özellikle de tek kullanımlık gıda kapları gibi ürünler için kullanılıyor. Deniz ya da kumsala atılan bir plastik poşet ya da şişe, UV ışınları, ısı ve kum aşındırmasıyla binlerce mikro ve nanoplastik parçacığına ayrılıyor.

Mikroplastikler vücudumuza nasıl giriyor?

Bu plastik parçacıkları hava, toprak, su ve besin zincirine karışıyor. Örneğin araba lastiklerindeki aşınmalar hava ve su kirliliğine neden oluyor. Atık sulardan süzülen mikroplastikler, tarımda gübre olarak kullanılan çamura karışıyor. Sigara filtreleri ise göl ve denizlere ulaşarak zamanla çözünüyor.

İnsanlar bu parçacıkları soluyarak veya yiyerek vücutlarına alıyor. Rochester Teknoloji Enstitüsü’nden çevre bilimci Prof. Christy Tyler’a göre bazı araştırmalar bitkilerin de bu plastikleri topraktan alıp köklerine kadar taşıdığını gösteriyor. Gıda zincirinde yukarı çıkıldıkça, hayvanların vücudundaki mikroplastik yoğunluğu da artıyor. İşlenmiş gıdalarda, üretim makinelerinden veya çalışanların kıyafetlerinden kaynaklı daha fazla mikroplastik bulunabiliyor.

Mikroplastiklerin cildimizden geçip geçmediği net olarak bilinmese de, bazı kozmetik ürünler ve sentetik kıyafetler yoluyla cilt yoluyla da emilebileceği düşünülüyor. California Üniversitesi’nden çevre sağlığı uzmanı Prof. Tracey Woodruff, kişisel bakım ürünlerinden mikroplastik ve içindeki zararlı kimyasalların emilebileceğini söylüyor.

Vücudumuzun daha büyük parçaları dışkı ve idrar yoluyla attığı gözlemlenmiş durumda. Rochester Üniversitesi’nden mikrobiyolog Jacques Robert, kurbağa yavruları üzerinde yaptığı çalışmalarda mikroplastiklerin %60 ila %70’inin dışkı yoluyla atıldığını belirtiyor (çalışma henüz yayımlanmadı). Ancak atılmayan plastikler, bağırsaktan kana geçip karaciğer ve beyin gibi organlara ulaşabiliyor.

Sağlık üzerindeki etkileri neler?

Hayvan deneyleri, mikroplastiklerin özellikle üreme sağlığına zarar verebileceğini, sperm kalitesini düşürebileceğini ve bağışıklık sistemini zayıflatabileceğini gösteriyor. Akciğer ve bağırsak fonksiyonlarında bozulmalara, hatta akciğer ve kolon kanseri riskinin artmasına neden olabileceği düşünülüyor.

İnsanlar üzerinde yapılan erken dönem araştırmalar ise mikroplastiklerin erken doğum, iltihaplanma ve kalp-damar hastalıkları ile ilişkili olabileceğini ortaya koyuyor. Ayrıca plastiklerin içinde bulunan bazı kimyasalların insan sağlığı için zararlı olduğu uzun süredir biliniyor. Bunlar arasında bazı PFAS kimyasalları (kanserojen olabilecek maddeler), BPA (bisfenol A) ve hormonal sistemi bozan ftalatlar bulunuyor.

Maruziyeti nasıl azaltabiliriz?

Uzmanlar, en basit adımın plastik şişelerden su içmemek olduğunu söylüyor — özellikle güneşte beklemiş şişelerden. Plastik kaplarda yemek ısıtmak yerine cam veya çelik kaplar kullanmak, ya da yemeği ısıtmadan önce seramik ya da cam bir kaba aktarmak öneriliyor.

Daha az paketli ve işlenmiş gıda tüketmek, daha fazla taze meyve-sebze yemek de maruziyeti azaltabilir. Balık ve kırmızı ette de mikroplastik yoğunluğu yüksek olabiliyor. Evinizi sık sık süpürmek, HEPA filtreli hava temizleyici kullanmak ve yüzeyleri nemli bezle silmek de solunum yoluyla alınabilecek parçacıkları azaltabilir.

Sentetik kıyafetleri ilk kullanımdan önce yıkamak, üretim aşamasında üzerlerinde biriken mikroplastikleri azaltabilir. Ancak bu işlem de mikroplastiklerin atık suya karışmasına neden olabilir. Doğal elyaflardan yapılmış giysiler (pamuk, yün gibi) ise bu sorunu tamamen ortadan kaldırıyor.

Yine de tüm sorumluluğun tüketiciye yüklenmemesi gerektiği vurgulanıyor. Çevre dostu seçenekler çoğu zaman daha pahalı. Rochester Teknoloji Enstitüsü’nden Tyler, “Her şeyi tüketiciden beklemek adil değil,” diyor. Üstelik mikroplastiklerin toprak, hava ve suda bu denli yaygınlaştığı bir dünyada, plastik şişeden kaçınmak gibi bireysel önlemlerin maruziyeti ne kadar azaltacağı da belirsiz.

Uzmanlara göre çözüm için hükümetlerin devreye girerek plastik üretimini ve kullanımını sınırlaması gerekiyor. Bazı adımlar atılmış durumda: ABD ve Avrupa, kozmetik ürünlerde mikro boncuk kullanımını yasakladı. ABD’de bazı eyaletler, yiyecek paketlemesinde kullanılan straforları aşamalı olarak kaldırıyor. 175 ülke ise plastik kirliliğini sona erdirmek amacıyla bir Birleşmiş Milletler anlaşması üzerinde çalışıyor.

Plymouth Üniversitesi’nden Thompson, “20 yıl öncesine kıyasla artık halkın değişim için bir isteği var” diyor.

© 2025 The New York Times Company