Mark Mazzetti / The New York Times
İlk Trump yönetiminin Orta Doğu politikasının iki ana unsuru vardı: İran'ın ekonomisine darbe vurmak ve İran'ın başlıca Arap düşmanı ülkeleri ile İsrail arasında daha yakın bağlar kurarak İran'ı izole etmeye çalışmak.
İkinci kısımda, yönetim son aylarında büyük bir atılım yaptı: İsrail ile Birleşik Arap Emirlikleri, Bahreyn, Sudan ve Fas arasındaki ilişkileri normalleştiren İbrahim Anlaşmaları imzalandı. Anlaşmalar aynı zamanda Amerika'nın bazı imzacılar için büyük silah anlaşmaları vaatleriyle birlikte geldi.
Biden'ın ulaşamadığı hedef
O dönemde yetkililer, Arap dünyasının jeopolitik açıdan en etkili ülkesi olan Suudi Arabistan'ın da eninde sonunda anlaşmayı imzalayacağını ve İsrail'i tanıyacağını umduklarını söylemişlerdi. Bu, aynı zamanda ABD Başkanı Joe Biden'ın da peşinden koştuğu ancak başarılı olamadığı bir hedefti.
Seçilmiş Başkan Donald Trump'ın Orta Doğu gündemi belirsizliğini koruyor ancak kesin olan bir şey var ki o da Trump'ın Ocak ayında Orta Doğu'da dört yıl öncesine kıyasla önemli ölçüde farklı bir jeopolitik manzara devralacak olması.
İttifaklar değişti ve öncelikler farklılaştı. Asırlık gerilimler bazı yerlerde derinleşirken bazı yerlerde de çözüldü. 7 Ekim 2023'te Hamas'ın İsrail'e düzenlediği saldırılar ve ardından Gazze Şeridi'nde yaşanan savaş bölgeyi yıllarca sarsabilir.
Geçtiğimiz hafta Trump, bir emlak kralı ve seçim kampanyası bağışçısı olan Steven Witkoff'u Orta Doğu özel temsilcisi olarak atadı. İsrail'in sadık bir savunucusu olan Witkoff, İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu'nun Temmuz ayında Kongre'de yaptığı konuşmaya da katılmıştı. Seçilmiş başkanın Dışişleri Bakanı olarak seçtiği Senatör Marco Rubio (R-Fla.) ve ABD'nin İsrail Büyükelçisi Mike Huckabee de İsrail'in Gazze'deki savaşına tereddütsüz destek verdiler.
Ancak dört yıl öncesine kıyasla, herhangi bir anlaşma için alan birçok nedenden ötürü daraldı.
Trump Orta Doğu'da kaldığı yerden devam edemez
Rice Üniversitesi'nde Orta Doğu uzmanı olan Kristian Ulrichsen, “Trump 2.0‘cılar 2020’de kaldıkları yerden devam edebileceklerini düşünüyorlarsa, durumu tamamen yanlış okuyorlar. Bu çok hızlı bir şekilde ortaya çıkacaktır” ifadelerini kullandı.
Filistinliler artık bir kenara itilemez
Trump'ın damadı Jared Kushner, Beyaz Saray'ın son yönetim döneminde İsrail ile Arap devletleri arasındaki ilişkileri normalleştirme çabalarına öncülük ettiğinde Filistinliler çoğunlukla bir kenara itilmişti.
Arap devletleri, İsrail ile diplomatik bir anlaşmanın ön koşulu olarak bir Filistin devletine yönelik somut adımlar atılması yönünde hiçbir talepte bulunmadı. Sonuç olarak, Netanyahu önemli bir diplomatik zafer elde etmek için neredeyse hiçbir şeyden vazgeçmedi - İsrail'in tarihi düşmanlarından birçoğu var olma hakkını resmen tanıdı.
Biden yönetimi de 2023 yılında İsrail ve Suudi Arabistan arasında diplomatik bir anlaşma sağlamak için benzer bir strateji izlemiş ancak 7 Ekim saldırıları ve Gazze'deki savaş, anlaşma ihtimalini ortadan kaldırmıştı. Kısacası, Gazze'de akan kanın Suudi Arabistan'da ve diğer Arap ülkelerinde yarattığı öfke nedeniyle Suudi Arabistan'ın anlaşma için ödediği bedel arttı. Suudi Veliaht Prensi Muhammed bin Salman, Suudi Arabistan'ın İsrail'i tanımadan önce İsrail'in bir Filistin devletini taahhüt etmesi gerektiğini açıkça söyledi.
Veliaht Prens Eylül ayında danışmanlarına yaptığı bir konuşmada “Krallık, başkenti Doğu Kudüs olan bağımsız bir Filistin devletinin kurulması için yoğun çabalarına son vermeyecek ve krallık bu devlet olmadan İsrail ile diplomatik ilişkiler kurmayacak” dedi.
Veliaht Prens Muhammed'in talebini yumuşatma ya da bu talebinden vazgeçme ihtimali her zaman var. Salman, 7 Ekim saldırılarından önceki müzakereler sırasında ABD'li yetkililere Filistinliler için bir devletin kendisi için yüksek bir öncelik olmadığını söylemişti. Orta Doğu uzmanları arasında Suudi veliaht prensin Suudi Arabistan ekonomisini modernleştirme hedefi doğrultusunda Batı'nın krallığa yatırım yapmasını ana önceliklerinden biri olarak gördüğü bilinen bir gerçek.
Ancak mevcut ortamda, böyle bir hamle hem krallıktaki hem de Arap dünyasındaki konumuna daha büyük risk yaratabilir.
Orta Doğu ABD ve İsrail olmadan şekilleniyor
Son Trump yönetimi İsrail ve Arap ülkeleri arasındaki anlaşmaları, yıllardır Suudi Arabistan ve BAE gibi Körfez Arap ülkeleriyle bölgesel üstünlük için kanlı vekalet savaşları yürüten İran'a karşı uzun vadeli bir stratejinin parçası olarak görüyordu.
Ancak uzun yıllardır buz tutan İran ve Körfez ülkeleri arasındaki ilişkiler artık çözülmeye başladı. Geçtiğimiz yıl boyunca İranlı diplomatlar Suudi Arabistan, BAE ve diğer Körfez ülkelerinden yetkililerle doğrudan görüştü. Geçen ay İran Dışişleri Bakanı, İsrail'in Gazze ve Lübnan'daki “suçlarını” durdurmak amacıyla birkaç Körfez ülkesine gitti.
Suudi yetkililer aynı zamanda son Trump yönetiminden rahatsızlık duydukları bir olaya da odaklanmış durumda. O da İran'ın 2019'da krallığın derinliklerindeki Aramco petrol tesislerine insansız hava aracı ve füze saldırıları. Saldırılardan sonra Beyaz Saray misilleme yapmamayı tercih etmişti.
Suudi Arabistan ise bir sonraki Trump yönetimini, saldırıya uğraması halinde ABD'nin krallığı savunacağını taahhüt edecek resmi bir savunma anlaşması yapmaya zorlayabilir. Eski bir üst düzey Orta Doğu analisti olan Chip Usher, Suudilerin “her iki tarafta da bir ayağa” sahip olmaktan mutlu olacaklarını söyledi ve şöyle devam etti:
“ABD ile güvenlik taahhütlerinin peşinde koşarken İran ile yarı samimi de olsa bir yakınlaşma yaşayabilirler”
© 2024 The New York Times Company