Bu yılki Oscar töreni, James Bond serisine yönelik beklenmedik bir saygı duruşuyla dikkat çekerken, Ocak ayında hayatını kaybeden vizyoner yönetmen David Lynch’in yeterince onurlandırılmaması eleştirilere neden oldu. Bu tercihler, Oscar ödüllerinin derin bir kimlik krizi yaşadığı yönündeki tartışmaları yeniden alevlendirdi.
Pazar günü düzenlenen ve 3 saat 45 dakika süren ödül töreninin başlarında, James Bond serisine bir saygı duruşu gerçekleştirildi. Broadway dans performansıyla başlayan gösteride, Lisa, Doja Cat ve Raye, serinin klasik film müziklerinden bazılarını seslendirdi. Ancak bu bölüm şaşkınlık yarattı. Son üç yıldır yeni bir Bond filmi vizyona girmemişken, serinin uzun süredir yapımcılığını üstlenen Barbara Broccoli ve Michael G. Wilson’ın hakları Amazon’a devretmiş olması, bu seçimi tartışmalı hale getirdi. Sinema ve sinema salonlarının öneminin vurgulandığı bir gecede, büyük bütçeli Bond serisinin bir dijital platforma satıldığı dönemde böyle bir kutlama yapılması, eleştirmenler tarafından “yersiz” bulundu.
Öte yandan, Ocak ayında hayatını kaybeden ünlü yönetmen David Lynch’in tören boyunca yalnızca "In Memoriam" bölümünde kısa bir süre anılması tepkilere yol açtı. Sinema tarihine The Elephant Man, Blue Velvet ve Mulholland Drive gibi başyapıtları kazandıran ve dört kez Oscar’a aday gösterilen Lynch’in daha kapsamlı bir şekilde onurlandırılması gerektiği savunuldu. Buna karşın, törende müzik dünyasının efsanevi ismi Quincy Jones için daha uzun bir anma bölümü yer aldı. Queen Latifah’ın, Jones’un yapımcılığını üstlendiği The Wiz filminden Ease on Down the Road şarkısını seslendirdiği performans, sinemaseverler tarafından Lynch’in mirasına kıyasla daha fazla önem verilmesi nedeniyle eleştirildi.
Oscar’lar yenilikçi filmleri ödüllendiriyor, ancak tören geride kalıyor
Oscar töreninin organizatörleri, bu tercihleriyle Akademi’nin kimlik krizini derinleştirmiş olabilir. Ödül kazanan filmler incelendiğinde, törende bağımsız ve yenilikçi yapımların tarihte hiç olmadığı kadar ön plana çıktığı görülüyor. Ancak, törendeki sunum tarzı hâlâ klişe ve eskimiş bir yapıyı koruyor.
Gecenin en büyük kazananları, düşük bütçeli ancak iddialı bağımsız yapımlar oldu. Anora ve The Brutalist, büyük fikirlerle yola çıkan ancak sınırlı bütçelerle çekilen iki film olarak öne çıktı. The Brutalist, müzik, görüntü yönetimi ve başrol oyuncusu kategorilerinde ödüle layık görülürken Adrien Brody’nin uzun süren kabul konuşması gecenin en dikkat çeken anlarından biri oldu.
Ancak, törene damga vuran film Anora oldu. Sean Baker’ın yazıp yönettiği ve kurgusunu da kendisinin yaptığı bu trajikomik film, En İyi Film, En İyi Yönetmen, En İyi Özgün Senaryo ve En İyi Kurgu ödüllerini kazanarak geceyi dört ödülle tamamladı.
Oscar ödülleri, radikal ve düşük bütçeli yapımlara daha fazla yer açarken, törendeki sunum ve organizasyon tarzının hâlâ yıllar öncesine ait bir anlayışı sürdürmesi, Akademi’nin geleceğine dair soru işaretlerini artırıyor.
Anora’nın yıldızı Mikey Madison, En İyi Kadın Oyuncu ödülünü kazandı
Anora filminin başrol oyuncusu Mikey Madison, En İyi Kadın Oyuncu ödülünü kazanarak geceye damga vurdu. Bu ödül, iki farklı Oscar konuşmasında seks işçileri topluluğuna saygı duruşunda bulunulmasıyla tarihî bir anolarak kayda geçti.
25 yaşındaki Madison, dinamik ve hassas performansıyla ödülü hak eden bir isim olarak öne çıkarken, kariyerinin henüz başında olması dikkat çekti. Ancak, ödül için en güçlü rakiplerinden biri olan Demi Moore için durum biraz farklıydı. Moore, The Substance filminde, genç bir doppelganger tarafından yerinden edilen orta yaşlı bir Hollywood yıldızını canlandırıyordu. Bu nedenle, Madison sahneye ödülünü almak için çıktığında ve Moore koltuğunda kaldığında, The Substance filminin senaryosunun adeta gerçek hayatta da yaşandığı hissi oluştu.
Bağımsız yapımların yılı: Alışılmışın dışındaki filmler ödülleri topladı
The Substance, En İyi Makyaj ve Saç Tasarımı ödülünü kazanarak Fransız yönetmenin çektiği bir vücut korku (body horror) filmi için önemli bir başarı elde etti. Jacques Audiard’ın trans gangster müzikali Emilia Perez, Zoe Saldaña’ya En İyi Yardımcı Kadın Oyuncu ödülünü kazandırırken, film aynı zamanda En İyi Şarkı ödülüne de layık görüldü. Walter Salles’in politik ve kişisel temalar işleyen Brezilya yapımı I'm Still Here, En İyi Uluslararası Film ödülünü kazandı.
Teknik dallarda, Dune: Part Two ve Wicked ödüllere uzanırken, En İyi Uyarlama Senaryo ödülü Conclave filmine verildi. Ancak gecenin genelinde, ödüllerin çoğu bağımsız yapımlara ve cesur sanatçılara gitti. Özellikle Sean Baker gibi yönetmenler ödül konuşmalarında bağımsız sinemanın ve sinema salonlarında film izlemenin değerini vurgulayarak, Oscar töreninin kimliğine dair tartışmalara da katkı sağladı.
Oscar ödülleri sahiplerini buldu: Tören formatı eleştirilerin odağında
A Real Pain filmindeki performansıyla Kieran Culkin, beklendiği gibi En İyi Yardımcı Erkek Oyuncu ödülünü kazandı ve yine beklendiği gibi ödül konuşmasında küfür etti. En İyi Animasyon Filmi, Letonya’da üretilen ve tamamen ücretsiz, açık kaynaklı yazılımlar kullanılarak yapılan Flow adlı yapım oldu. En İyi Belgesel Film ödülü ise işgal altındaki Batı Şeria’da çekilen ve İsrailli-Filistinli bir kolektif tarafından hazırlanan No Other Land adlı belgesele gitti. ABD'de henüz bir dağıtımcısı dahi bulunmayan bu yapımın kazanması, Akademi’nin daha genç ve çeşitli bir seçmen kitlesi oluşturma çabasının etkili olduğunu gösterdi.
Bu değişimlerin Oscar törenine de yansıyıp yansımadığı ise tartışmalı.
Tören, formatı ve sunumu açısından eski bir televizyon şovunu andırdı. Son iki yıldır sunuculuğu üstlenen Jimmy Kimmel’ın ardından bu yıl Conan O'Brien Oscar sahnesindeydi. Üç yıl üst üste, gece yarısı talk-show'larına alışkın sunucuların törene yön vermesi, Oscar'ların giderek daha tahmin edilebilir ve risksiz bir hale geldiği eleştirilerini beraberinde getirdi.
O'Brien, zaman zaman keskin siyasi göndermelerde bulunsa da genel olarak tören, sıkıcı esprilerle dolu, şov dünyasının güvenli sınırlarında kalan bir organizasyon izlenimi verdi. La La Land / Moonlight ödül zarfı skandalı ve Will Smith’in Chris Rock’a attığı tokat sonrası, yapımcıların töreni olabildiğince kontrollü ve sorunsuz bir hale getirme çabası hissedildi. Ancak törende en çok eleştirilen nokta, ödül kazananların konuşmalarının kesilerek sürenin büyük bir kısmının O'Brien’ın skeçlerine ayrılmasıydı.
Törenin monotonluğuna bizzat sunucu O'Brien da gönderme yaptı. "Eğer hâlâ bu gösteriyi izlemekten keyif alıyorsanız, Stockholm Sendromu yaşıyor olabilirsiniz," şeklindeki esprisi, törenin izleyiciler üzerindeki etkisini özetler nitelikteydi. Eleştirmenler, Oscar gecesinin artık onurlandırdığı filmler kadar yenilikçi, cesur ve enerjik bir hâle gelmesi gerektiğini vurguluyor.