Fransa’nın gelmiş geçmiş en büyük uluslararası yıldızı Brigitte Bardot, canlandırdığı hedonist karakterlerle —aslında tam da öyle yaşayarak— cinsel devrimin en güçlü sembollerinden biri hâline geldi. Çok genç yaşta yakaladığı küresel şöhret, dünyanın en çekici “bebek yüzlerinden” biri olarak algılanması ve adının baş harflerinin “BB”, yani bébé olarak anılması, onu Fransız Lolitası mitine dönüştürdü. Peki Brigitte Bardot’yu bu kadar özel kılan neydi?
Brigitte Bardot’nun 28 Aralık Pazar günü vefatı, Fransa’da ve dünyada anında manşetlere taşındı. Sinemadaki olağanüstü kariyeri ve yarım asrı aşan hayvan hakları mücadelesi, sayısız övgü yazısı, retrospektif ve değerlendirmeye konu oldu. 1950–1970 yılları arasında dünyanın en güzel ve en ünlü kadınlarından biri olarak kabul edilen Bardot’nun hayatı, yalnızca bir yıldız hikâyesi değil; aynı zamanda modern toplumun çelişkilerini yansıtan bir ayna oldu.
Bu yazıda, Brigitte Bardot’nun 91 yıllık olağanüstü yaşamını, mümkün olduğunca az bilinen yönleriyle, yargı dağıtmadan ama gerçeklerden de kaçmadan ele almaya çalışıyoruz. Tam da onun yaptığı gibi açık sözlülükle başlamak gerekirse: Irkçı söylemleri nedeniyle altı kez mahkûm edildi.
Bu cümle, Bardot imajını zedelemekten ziyade onu tamamlar. Çünkü BB, ilham veren bir ikon olduğu kadar, kamuoyunda sürekli tartışmaların merkezinde yaşamış bir figürdü. Sanatsal mirası ile kamusal duruşu arasındaki gerilim, onu anlamanın anahtarlarından biridir. Kesinleşmiş yargı kararlarını göreceli kılmaya ya da hafifletmeye çalışmadan, bu gerçekliği başa koymak, Bardot’nun karmaşık portresine sadık kalmanın belki de tek yoludur.
“Altı Kez Mahkûm Edildi”
Brigitte Bardot ve Hukuk
1990’lardan itibaren Bardot, göç, din ve kimlik konularındaki sert söylemleri nedeniyle Fransa’da altı kez mahkûm edildi. Bu kararlar, onun sanatsal mirasını değil ama kamusal figür olarak yarattığı gerilimi tanımlayan önemli bir eşikti.
1990’lı yıllardan itibaren Brigitte Bardot’nun kamuoyundaki imajı, sanatsal mirasının ötesinde, giderek daha fazla tartışmalı açıklamalarıyla gölgelenmeye başladı. Özellikle yayımladığı kitaplarda ve açık mektuplarında göç, İslam, dini kesim uygulamaları ve toplumsal dönüşümler hakkında kullandığı dil, Fransa’da ve uluslararası alanda sert tepkilere yol açtı. Le Carré de Pluton (1999) adlı kitabında, Fransa’nın özellikle Müslüman göçmenler tarafından “yeniden işgal edildiğini” ileri sürmesi, onu ilk ağır yargı kararlarıyla karşı karşıya bıraktı.
1997, 1998 ve 2000 yıllarında bu metinlerin basında yayımlanması ve benzer açıklamalarının tekrarlanması nedeniyle, ırka ve dine dayalı nefreti körüklediği gerekçesiyle para cezalarına çarptırıldı. 2003’te yayımlanan "Un cri dans le silence" adlı kitabında eşcinsellere yönelik küçümseyici ifadeleri de yeni bir tartışma dalgası yarattı; Bardot bu dönemde kendini, yakın çevresindeki eşcinsel dostluklarını vurgulayarak savunmayı tercih etti.
2004 ve 2008 yıllarında, yetkililere gönderdiği mektuplar ve kamuoyuna açık açıklamaları nedeniyle yeniden mahkûm edildi; özellikle Müslüman ve Yahudi topluluklara yönelik genelleyici ve sert ifadeleri mahkemelerce cezalandırıldı. Takip eden yıllarda da avcılar, yerel yöneticiler ve denizaşırı bölgelerdeki topluluklara yönelik hakaret içeren sözleri yeni davalara ve para cezalarına yol açtı. Bu hukuki süreçler, Bardot’nun açıkça dile getirdiği aşırı sağa yakın siyasi duruşu ve Marine Le Pen’e verdiği destekle birlikte düşünüldüğünde, onun kamusal figür olarak neden sürekli polemiklerin merkezinde kaldığını açıklayan önemli bir çerçeve sunuyor.

“Feminizm tarzım değil”
“Erkeklerden hoşlanıyorum" diyerek, "aşırı veya ideolojik" olarak nitelediği feminizme, feminist örgütlere yönelik eleştirilerini dile getirmekten çekinmeyen Bardot, Gérard Depardieu gibi yetenekli ünlülerin yaşadıkları yasal sorunların onları yok ettiğini düşünüyor: "Bir kızın kalçasına dokunanlar hemen dipsiz bir kuyuya atılıyor. En azından yaşamaya devam etmelerine izin verebilirdik. Artık yaşayamıyorlar. Onlar yok ediliyorlar".
Bir Gecede Efsane
Ve Tanrı Kadını Yarattı (1956)
Roger Vadim’in yönettiği Ve Tanrı Kadını Yarattı (1956), Bardot’yu küresel bir simgeye dönüştürdü. Amerika’da “seks kedisi” olarak anılan ilk Avrupalı yıldız oldu; Fransa’da ise ahlak, özgürlük ve kadın bedeni tartışmalarını ateşledi.
Eşsiz dudak büzüşü, kendine özgü ses tonu, pervasız açık sözlülüğü, kabarık saçları, balerin zarafeti ve nesiller boyu taklit edilen giyim tarzıyla Brigitte Bardot, tartışmasız bir ikondu. İlk kült filminin adı, kaderini özetler gibiydi: Ve Tanrı Kadını Yarattı.
1956’da ilk eşi Roger Vadim’in yazıp yönettiği bu filmle Bardot, bir gecede 20. yüzyılın en çekici ve provokatif kadınına dönüştü. Amerika basını onun için “seks kedisi” ifadesini icat etti. Filozof Simone de Beauvoir, Lolita Sendromu adlı denemesinin konusunu ona hasretti ve Bardot’yu "kadın tarihinin lokomotifi" olarak tanımladı. Varoluşçu temalar üzerinden Fransa'nın en özgür kadını ilan edildi. Fransız kadınlarının dünyada özgür ve kendine güvenli algısını o yarattı.
BB ve Bikini
Bir Mayo Devrimi
Cannes sahillerinde bikiniyle verdiği pozlar, yalnızca moda tarihini değil, kadın bedeninin kamusal alandaki algısını da değiştirdi. Bugün hala Cannes Festivali sırasında “starlet”ler yani yıldız adayları, BB gibi ünlü olma hayaliyle paparazzilere poz verir. Bugün hala bikini modasının devam etmesi, onun ilk filmi “The Girl in the Bikini“ (1952) ile 1953 Cannes Festivali’ne katılıp, Carlton Beach’te bikinisiyle poz vermesinin açtığı çığırdır.
Amerika’da çoktan ünlü olmuş oyun arkadaşı Kirk Douglas, BB’nin dünyayı kateden plaj kareleri yanında sönük kalırken BB bikiniyi bir skandaldan kültürel devrime dönüştüren ikon olur. Pozları ayrıca festivalin imajını kökten değiştirir. Yaptığı 47 filme yer veremeyeceğimize göre, aralarından en kült birkaçını sayarak geçelim: Çağdaş İtalyan edebiyatının en büyük romanlarından biri, Alberto Moravia’nın en tartışılan eseri “Küçümseme”, savaş sonrası Fransız sinemasında etkili olan Yeni Dalga akımının önemli yönetmenlerinden Jean-Luc Godard tarafından 1963’te filmleştirildi.
Ülkemizde “nefret” ismiyle oynatılan film BB ve Michel Piccoli ile ölümsüzleşti. Filmin gişe rekorları kırmasının ötesinde, Avrupa’sının yeni değerleri ile buna uyum sağlayamayan yeni orta sınıfın çatışmasını, bir çiftin çalkantılı evliliği ekseninde ele alan eşsiz başyapıtta BB performansıyla dünyayı büyüledi.

15 yaşında okulu ve bale dersleri arasında gidip gelirken annesinin girişimiyle Elle Dergisi'ne kapak oldu. İlk küçük rollerini İngilizcesi sayesinde İngiliz, İtalyan ve Amerikan filmlerinde aldı. Ardından oynadığı dört filmin her birinde şöhrete daha yaklaştı. Ve Tanrı Kadını Yarattı ile uluslararası bir yıldıza dönüştü. ABD’de bugüne kadar gösterime giren en yüksek hasılatlı yabancı film olmaya devam ediyor. Bardot’ya Atlantik ötesindeki tapınmada, doğuştan sahip olduğu avantajlarının yanı sıra 1950 ve 60’lı yıllarda, Avrupa spor otomobillerine olan düşkünlükleri gibi sansürle boğuşan Amerikan sinemasının cesur ve gerçekçi bir şeylere aç olmasının etkisi büyüktü.
Gelenekçi Cumhurbaşkanı Charles de Gaulle, tam da gelenek ve kuralları yerle bir eden BB’yi, “Renault otomobilleri kadar önemli bir Fransız ihracatı" tanımlaması, Bardot’nun ulusal sembole dönüşmesinin en net göstergesiydi. O güne dek yüzü belirsiz olan Marianne büstüne yüz olarak seçilmesi ise bu sembolizmin zirvesiydi.
Bardot’nun erkekleri
1934'te Paris'te sanayici Louis Bardot'nun kızı olarak dünyaya gelen Brigitte Bardot'nun çocukluğu refah içinde ama pek eğlenceli geçmedi. Lüks 16. ilçedeki büyük evlerinde burjuva semtin normlarında, özel okulu ve bale dersleri arasında disiplinli ve sıkıcı bir çocukluk geçirdi. Kız kardeşiyle oynarken bir vazo kırdıkları için babası tarafından 20 kez dövülmüşlerdi. Snob ailesi seçici olduğundan pek arkadaşı olamadı.
Roger Vadim ile birbirlerini ilk görüşte aşık oldular. Babasının yasaklarına başını yanan fırına sokarak isyan eden Brigitte, 18 yaşına geldiğinde evlenebileceği iznini kopardı. Vadim ile 18. yaş gününde evlendi. İsyankar ve özgür ilahe, son nefesine kadar sadece içindeki sesi dinleyip, canının istediğini yaptı.
BB Vadim ile aşkı keşfederken dünya da Vadim sayesinde onu keşfetti. Beş yıllık evliliklerinde karısı için yaptığı her filmde onu biraz daha zirveye taşıdı. Evliliklerine son veren, ceylan gözlü karısının rol arkadaşı Jean-Louis Trintingnan ile BB arasındaki elektriklenme olur. Tutkulu aşkını yaşamak için boşanan BB, üç yıl sonra bu kez Gilbert Becaud’nun gözlerinde her şeyi unutur.
Şarkıcı Sacha Distel ile kısa evliliğinin ardından yine sette aktör Jacques Charrier’ye tutkuyla aşık olur. Onunla aşkın farklı, daha iyi olduğunu hisseder ve 1959'da evlenirler. 1960'ta çocukları Nicolas'yı kucaklarına alırlar ama Bardot, anaç olmadığı ve çocuk sevmediğine inanmıştır. Hamileliği ve doğumu çok kötü yaşar. Kürtaj o yıllarda yasa dışı olduğundan doğurmak zorunda kalmasını hazmedememiştir. “Anne olmak için yaratılmadım. Yeterince olgun değilim” diye acı içinde itiraf eder. Nicolas'yı emzirmez ve onu kucağına her aldığında huzursuzluğunu hisseden Nicolas ağlar. Sabrı tükenen aktör “BB'nin kariyeriyle fazla meşgul olduğu” gerekçesiyle boşanma davası açarak oğullarının velayetini ister. Nicolas, Clouzot'nun “La Vérité” filminin setinde tanıştığı yeni sevgili Sami Frey’in kucağından babasına teslim edilir.
Alman milyarder fotografçı Gunter Sachs ile tanışır. Dünyasının en güzel ve en ünlü kadınını etkilemek için La Madrague’ın bahçesine helikopterden 10 bin gül atan çapkın milyarder ile Las Vegas'ta evlenirler ve yine üç yıl sonra ayrılır. Kendisine çok aşık olan Serge Gainsbourg ile kısa süreli ilişkisinden "Bonnie & Clyde" ve"Harley Davidson" gibi hit şarkılar doğar. Toplam 17 tutkulu aşkı olduğunu söyleyen BB, kötü biten ilişkilerden bıktığı ve uslandığı 58 yaşında hayatının en uzun süren aşkına rastlar. Marsilyalı sanayici Bernard d'Ormale'le delicesine aşık olurlar ve bu sefer aşkları son nefesini verene dek sürer.
Yıllar sonra Bardot Gala dergisine şunları söyler: "Derin sevdiğim erkeklerle arkadaş olamam. Jean-Louis ve Sami hayatımın en büyük aşklarıydı, en önemlileri, en derinleri, en yeri doldurulamazları. Tutkudan sonra arkadaş kalmak bana uymaz. Sadaka verir gibi bir şey olurdu". Tek dost kalabildiği aşkı ilk eşi Roger Vadim oldu. Sedonie şarkısında söylediği gibi “Kendimi istediğime veririm” diyen BB, aslında istediğini alarak yaşadı ve ölene dek hiç yalnız kalmadı. “Yaşıyorsan yaşlanıyorsun demektir. Yoksa ölmüşsündür” diyerek estetik müdahalelere hiç bulaşmayan ikon, fiziksel değişimine karşı çaba göstermeye gerek görmedi.

Yaradılıştan ikon
Dünya basını Bardot'yu defalarca 1950 ve 60’ların hatta 20. yüzyılın ikonik yüzü, modeli, oyuncusu olarak niteledi. Dior, Balmain ve Pierre Cardin için ilham perisi ve stil ikonluğu yaptı. Modada, en çok örgü kazaklar ve süveterler için ama elbiselerde de kullanılan, omuzları açık bırakan geniş yakalara "Bardot Yakası" dendi. BB bikini edepsiz sayılırken filmlerinde ve Cannes plajlarında pervasızca giyerek dünyaya yaydı. Onun için bir çift bale pabucu yaratan Repetto hala sadece bu tarz ayakkabılarıyla ünlü. Charrier ile evliliğinde giydiği, Jacques Esterel tarafından tasarlanan pembe elbise ile kareli elbiseleri ve choucroute (lahana salatası) saç stilini, kanatlı eyeliner denemelerini milyonlarca kadın taklit etti.
1960larda çekilen bir portresinde Bardot sadece bir çift siyah külotlu çorap giymiş, bacaklarını ve kollarını çaprazlamıştı. "Bardot Pozu" olarak fotoğraf tarihine giren poz Lindsay Lohan, Elle Macpherson, Gisele Bündchen, Rihanna gibi ünlüler tarafından taklit edildi. Erkek arkadaşı ile gittiği Brezilya'daki St. Tropez şehri, Armação dos Búzios kasabası, kaldığı küçük otel Pousada do Sol, yemek yediği Fransız restoranı Cigalon aynı şekilde dünyaca ünlü oldu. Kasabada Christina Motta tarafından yapılmış bir Bardot heykeli bulunmakta.
Bardot, başta Andy Warhol'un sekiz tablosu olmak üzere pek çok ressama ilham oldu ve bu tablolar müzayedelerde milyon dolarla satılıyor. Kylie Minogue, 2003'te yayınlanan Body Language albümünün kapağında Bardot'un "seksi kedi görünümünü" kullandı. Bardot'yu taklit eden, ondan ilham alan kadınlar arasında Claudia Schiffer, Emmanuelle Béart, Elke Sommer, Kate Moss, Faith Hill, Isabelle Adjani, Diane Kruger, Lara Stone, Amy Winehouse, Georgia May Jagger, Zahia Dehar, Scarlett Johansson, Louise Bourgoin ve Paris Hilton yer alıyor. Yaşarken hayatı filmlere konu oldu. Tüm zamanların en güzel kadınları arasında hep baş sıralarda yer aldı.
Müziğin ilham perisi
Bardot’nun Şarkıları ve Etkisi
Beatles’tan Bob Dylan’a uzanan etkisiyle Bardot, yalnızca sinemanın değil, pop müziğin de ilham kaynaklarından biri oldu. Filmleriyle daha fazla anılsa da Brigitte Bardot’nun müzik kariyeri de en az sineması kadar dikkat çekici, yenilikçi ve cesur bir duruş sergiler. Dişiliği yeniden tanımlayan BB’nin şarkıları, varoluş biçiminin doğrudan bir yansımasıdır. Kendisi için yazılan bu parçalar, dönemin Sheila, Françoise Hardy ya da Barbara gibi isimlerinin hâlâ romantik şansonlar söylediği bir ortamda alışılmış kalıpları altüst eder. Provokatif ve umursamaz tavrıyla Bardot, dünya müzik sahnesini sarsmış; David Bowie’den Beatles’a kadar pek çok müzisyeni etkilemiştir. Beatles üyeleri, hayranlıklarını gizlemeden onu örnek göstermiş, çevrelerindeki kadınların Bardot’ya benzemesini istemiştir. Müzik dünyasında, “kadın güzelliğinin işkencesini çekmeye gönüllü” bir hayranlar ordusu doğmuştur. Ancak temsil ettiği özgürlük herkesi memnun etmez.
Louis Malle’in Vie Privée filminde yer alan, bir kadının sabah eve dönerken hakarete uğradığı sahne, Bardot’nun gerçek hayatta yaşadığı saldırılardan beslenir. Bir hastanede arkadaşını ziyareti sırasında maruz kaldığı bir hemşire saldırısı, bu toplumsal tepkinin çarpıcı örneklerinden biridir. Bardot, bu saldırılara yatağında oturmuş elinde gitarıyla yanıt verir, ilk büyük müzik hiti olan “Sidonie” ile. Şarkıyı neşeli bir aldırmazlıkla söyler; tutuculuğa karşı doğal bir kayıtsızlık, istediği hayatı yaşama kararlılığı taşır. Savaş sonrası muhafazakâr Fransa’sında erkekleri, güneşi ve aylaklığı kutlayan özgür bir kadındır artık.

Bardot’nun en önemli şarkı yazarları Jean-Max Rivière ve Gérard Courtois ikilisidir ancak diskografisinde Serge Gainsbourg’un yeri ayrıca anılmalıdır. Öte yandan etkisi Fransa sınırlarını aşar. Genç John Lennon ve Paul McCartney için Bardot gerçek bir idoldür. Beatles ile Bardot’nun birlikte yer alacağı bir film planlanmış ancak proje hayata geçirilememiştir. Lennon’ın ilk eşi Cynthia Powell saçlarını Bardot’ya benzemek için açtırmış, George Harrison ise Bardot ile Pattie Boyd arasında karşılaştırmalar yapmıştır. Lennon ve Bardot, 1968’de Londra’daki May Fair Oteli’nde bir kez karşılaşır; bu kısa ve tuhaf buluşma, Lennon’ın yıllar sonra alaycı bir dille anlattığı bir anı olarak kalır.
Bardot’nun müzik dünyasındaki yankısı Bob Dylan’a kadar uzanır. Dylan’ın yazdığı ilk şarkıyı Bardot’ya ithaf ettiği, ayrıca The Freewheelin’ Bob Dylan albümündeki “I Shall Be Free” parçasında onun adını andığı bilinir. Bu etki ve miras, Bardot’nun 75. yaş gününden hemen sonra, 29 Eylül 2009’da Boulogne-Billancourt’ta açılan ilk resmi sergiyle de kurumsal olarak tescillenmiştir.
BB’nin dünya müziğine etkisi hala sürmektedir. Amerikan alternatif rock grubu Brigitte Calls Me Baby, solist Wes Leavins ile Bardot arasındaki mektup arkadaşlığı yazışmalarından esinlenerek onun adını almıştır. 2023 yılında, Olivia Rodrigo'nun Guts albümündeki "Lacy" şarkısında ve Chappell Roan'ın The Rise and Fall of a Midwest Princess albümündeki "Red Wine Supernova" şarkısında yine adı geçer. Avustralyalı pop grubu Bardot da adını ondan alır.
38 yaşında her şeyi bıraktı
Zirvedeyken 20 yıl boyunca seks sembolü olarak görülmekten çok sıkılarak kariyerine son verdi ve ününü, servetini hayvan haklarını savunmak için kullandı, hayatını onlara adadı. Bir süredir çeşitli hastalıklarla sağlığı iyice bozulan BB’nin ülkesi için trajik vefat haberinin ardından Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron X’te filmlerini, sesini, göz kamaştırıcı şöhretini, baş harflerini, acılarını, hayvanlara olan cömert tutkusunu, Fransa’yı sembolize eden Marianne büstüne bahşettiği yüzünü saygıyla anarak, "Yüzyılın efsanesinin yasını tutuyoruz" dedi.
La Madrague
Bir evden fazlası
Saint-Tropez’deki La Madrague, Bardot’nun inzivası, sığınağı ve vasiyeti oldu. Son nefesini, hayvanlarının arasında verdi. BB son nefesini Saint-Tropez'deki kendisi gibi ünlü malikanesi La Madrague’da birlikte yaşadığı 50 kadar hayvanının yanında verdi. Sevgili arkadaşı Jean-Paul Belmondo gibi ebedi istirahatgahına Pantheon’da devlet töreni ile intikal edebilirdi. Ama o dünyadan ayrılırken son kez bir yasağı daha deldi: La Madrague’daki hayatına girmiş hayvanların yattığı büyük mezarlıkta onların yanına defnedilmek için çok istisnai o izni elde etmişti, dostu Alain Delon’a reddedilen izni. Ama dünyada başka hiçbir sanatçı BB kadar hayvanlar için savaşmadı.
Bir aydınlanma anı
1973’te oyunculuğu bırakan Bardot, hayatının geri kalanını hayvan haklarına adadı. Ününü ve servetini bu mücadele için seferber etti. Bardot’nun hayvanlara yönelik duyarlılığı çok erken başlamıştı. 28 yaşındayken mezbahalardaki sığırların maruz kaldığı zulmü kamuoyuna taşıyan televizyon konuşması, Fransa’da ve ardından Avrupa’da yankı uyandırdı. Asıl kırılma anını 1973’te, Dordogne’da bir film çekimi sırasında yaşadı. Köylü bir kadının iple çektiği yavru keçiyi görünce sevmek için yanlarına gitti. Laf olsun diye nereye gittiklerini sorduğunda, size bunu pişireceğim demesiyle, o anda kadından keçiyi satın alıp sahiplendi. Otel odasına ve ardından evine götürdü. Kendi deyimiyle bu bir “aydınlanma” idi. 38 yaşında, sahne hayatını terk etti.
Hayatının bundan sonraki en uzun ve zorlu dönemini hayvanlara adadı. Alay edilmesine, dışlanmasına ve tehditlere rağmen geri adım atmadı. “Gençliğimi ve güzelliğimi erkeklere verdim; bilgeliğimi ve tecrübemi hayvanlara veriyorum” sözleri, bu yeni hayatın manifestosu oldu. 1977’de Kanada buzullarına giderek yavru fokların vahşi koşullarda katlini dünyaya duyurdu. Helikopterle indiği buzullarda bebe foklarla verdiği pozlar, küresel kamuoyunda kürk karşıtı bilincin oluşmasında dönüm noktası oldu. Ardından kozmetik sektöründe hayvansal yağ ve deney kullanımına karşı mücadele verdi; pek çok ülkede yasal düzenlemelerin önünü açtı.
1986’da kurduğu Brigitte Bardot Vakfı, bu mücadelenin kurumsal omurgası hâline geldi. Vakıf; kürk endüstrisi, hayvan deneyleri, bayıltılmadan kesim, zorla besleme uygulamaları, avcılık ve hayvan ticareti gibi pek çok alanda aktif mücadele yürüttü. Bardot, mücevherlerinden kişisel eşyalarını açık artırmada sattı, sahip olduğu her şeyi vakfa devretti. 1992’de vakıf kamu yararına çalışan bir kuruluş olarak tanındı; Dalai Lama’dan uluslararası ünlülere pek çok figür onun hayvan davasına destek verdi.
Hayvan hakları için verdiği mücadele, Bardot’yu zaman zaman siyasi otoritelerle doğrudan karşı karşıya getirdi. Tehditler aldı, davalarla yıpratılmak istendi ancak hiçbir dönemde geri çekilmedi. Hayatının son yıllarında bile, avcılığa, denizlerdeki katliamlara ve hayvan refahını ihlal eden uygulamalara karşı sesini yükseltmeye devam etti.
Hangi Bardot?
Bir kimlikten fazlası
Seks sembolü mü, ulusal ikon mu, sinema yıldızı mı, aktivist mi? Belki de Bardot, tek bir sıfatla tanımlanamayacak kadar çok yönlüydü. Brigitte Bardot, Cannes plajlarında bikinisiyle bir dönemi simgeleyen bir seks sembolü müydü; Marianne büstüne yüz veren bir ulusal ikon mu; Fransız sinemasının en parlak yıldızlarından biri mi; yoksa hayatının üçte ikisini hayvanları korumaya adamış küresel bir vicdan mı? Belki de onu tek bir kimliğe indirgemek mümkün değil. Bardot’nun mirası, tam da bu çelişkilerde, bu uçlarda ve kendi seçtiği hayatın bedelini ödemekten hiç vazgeçmemesinde yatıyor.
