08 Eylül 2024, Pazar Gazete Oksijen
Haber Giriş: 28.10.2022 04:30 | Son Güncelleme: 29.10.2022 20:30

Bu oyun ön yargıları sahnede parçalıyor

Zülfü Livaneli’nin yazdığı ilk tiyatro oyunu Duvar, yolu bir otelde kesişen dört göçmenle ön yargılarımızı sorguluyor. Yönetmen Bilge Emin’e göre herkes kendinden bir duygu bulacak
Bu oyun ön yargıları sahnede parçalıyor

Neslihan Akdaş

Berlin Duvarı yıkıldığında dünyaya özgürlük geldi, utanç duvarı ortadan kalktı dendi ama sonra daha başka duvarlar çekildi. Hem fiziki hem manevi… İnsanlar arasındaki duvarlar yükseldi ve yükselmeye devam ediyor. Bu oyun biraz bu konulara kafa yormamızı sağlıyor…” Bu cümleler, Zülfü Livaneli’ye ait. Usta ismin yazdığı ilk oyun olan Duvar 26. İstanbul Tiyatro Festivali kapsamında seyirciyle buluşmaya hazırlanıyor. Göçmenlik ve ön yargılar gibi her gün büyüyen iki sorunu işleyen oyunun yönetmeni Bilge Emin “Her seyirci kendisini özdeşleştireceği bir şey bulacak” diyor.

“Hayata bakış açımız örtüştü”

Zülfü Livaneli ile yollarınız nasıl kesişti? Bu oyundan önce tanışıyor muydunuz?

Çocukluğumdan beri saydığım ve sevdiğim bir sanatçıdır. Onun besteleriyle büyüdüm. Roman yazarı olarak severek okuduğum, bir düşünür ve aydın olarak takip ettiğim biri oldu hep. Bir gün yapımcı Filiz Çetin “Bir oyun sahneleyeceğim, yönetir misin?” dedi. “Adı nedir?” diye sordum. “Zülfü Livaneli yazıyor” dedi. Yani oyun daha tamamlanmamıştı. Beni 26. İstanbul Tiyatro Festivali küratörü olan değerli büyüğümüz Işıl Kasapoğlu önermiş. Sonrasında Zülfü Bey ile görüştük. Karşılıklı olarak kafamız çok uyuştu. Anlatmak istediği hikayeyi kavram üzerinden açıkladı. Hayata, sanata, değerlere bakış açımız neredeyse örtüştü. Ve yolculuk başladı.

Bir edebiyatçının hikayesini sahneye uyarlarken rotanız neydi?

Oyunun hikayesi ön yargı kavramı üzerine işlenmiş. Yönetmen olarak, yaptığım tüm oyunları bir konsept üzerine kurarım. Bu da benim dünyamı yansıtır. Konsepti Yin Yang felsefesi üzerine kurdum. Her şeyin ayrılmaz ve çelişkili karşıtlar olarak var olması üzerine... Dekor ve kostüm tercihi de bu yüzden siyah beyaz. Fakat her siyahın içinde beyaz, her beyazın içinde de siyah vardır. Ve karakterlerin hikayeleri üzerinden, ‘siyaha beyaz, beyaza siyah bulaşacak mı? Ön yargılar kırılabilecek mi?’ sorusunu işledim. Reji anlayışım da minimalizm ve sembolizm olduğu için hem oyunculuğun hem de oyunun tüm görsel ve işitsel unsurları bu doğrultuda işlendi. Sadelik, gerçeklik, yalınlık ve işlevsellik izlediğim en önemli rota oldu.

“Türkiye’de yabancı oldum”

Üsküplüsünüz, doğduğunuz yerden uzaktasınız… Göçmen sayılırsınız. Duvar’ı sahneye koyarken bu işinizi kolaylaştırdı mı?

Üsküplüyüm ama bir yanıyla göçmen sayılmam. Makedonya’da yaşayan Türkler için Türkiye ana vatan. Babamın kökleri Manisa Sarıgöl’e dayanır. Aslında Yörük. Ve Yörüklerin göçebe hayat tarzı var. Diğer yandan da göçmen sayılırım; 1995 yılına kadar Yugoslav, sonrasında Türkiye’de yabancı, Makedonya’da da Türk oldum. Baba tarafımın tüm ailesi Türkiye’de. Anne tarafımın Boşnak olmasını da göz önüne alırsak, Duvar’da işim kolaylaştı. Oyun da şunu anlatıyor: Ön yargının farkında olursan, karşıdaki insanı dinlemeye başlarsın. Dinlemeye başladığında da düşünmeye başlarsın. Düşündükçe de anlamaya…”

Seyirci ön yargılarından arınacak mı oyundan sonra?

Bilemeyiz. “İnsanların ön yargılarını parçalamak bir atomu parçalamaktan daha zordur”demiş Einstein. Tiyatronun görevi de bunu yapmaya çalışmak. Seyircinin mutlaka özdeşleşeceği bir duygu yaşayacağına inanıyorum.  

Oyuncular karakterlerini anlatıyor

Zeynep: Maraş katliamını atlatmış bir kadın (İrem Arslan) Zeynep, Maraş katliamından sağ çıkmayı başarmış, Ankara’da büyümüş ve okumuş, hayatını kazanmaya çalışan bir Alevi kızı. Hep ötekileştirilmiş, ömrü boyunca neye karşı olduğunu bile bilmediği bir mücadele vermiş, sadece insanca yaşamak, evladını büyütmek isteyen, akıllı, cevval, bir o kadar da kanadı kırık bir kadın.

Karin: Batı’ya kaçmış bir doğu berlinli (Fulya Koçak): Özgürlük için Batı Berlin’e kaçmış ama yaşadığı en güzel yılların Doğu Berlin’de geçtiğini sonradan anlayan, ön yargılarının kurbanı bir karakter Karin.

Amir: Suriye Savaşı’ndan Kuşadası’na (Doğuş Bilgin): Canlandırdığım Amir Turabi, Kuşadası’nda bir otelde bir lobi görevlisi. Suriye Savaşı’ndan en ağır hasarlarla kaçmış. Çalışmak, geride kalan ailesine para yollamak için Türkiye’ye gelmiş. Savaş travması onu beklenenin aksine inanılmaz umutlu bir yere getirmiş. Sinemacı olmak istiyor, herkesin hikayesiyle ilgileniyor. Ama en çok da kendi gibi hikayesi anlatılmayanları anlatmak istiyor...

Marion: Kayıp ailesini bulmaya çalışıyor (Esra Yaşar): Marion, 1980’de Doğu Berlin’de doğmuş. Siyaset bilimi mezunu. Evli. Bir çocuğu var. Doğduğu sırada hastanede başka bir bebekle karıştırılmış. Asıl annesi babası başka bir bebeği alıp Batı’ya gitmişler. Yıllar sonra gerçeği öğrendiğinde ailesini bulmaya, onları tanımaya, onlarla vakit geçirmeye karar verecek.

31 Ekim Pazartesi - 1 Kasım Salı 20.00 / Zorlu PSM / Biletler: 10-350 TL / tiyatro.iksv.org