CNN International, Ayasofya’nın 1.600 yıllık tarihini, imparatorlukların çöküşünden sağ çıkan bu eşsiz yapının sırlarını ve mitlerini ele aldı:
"İster inançlı olun ister olmayın, Ayasofya’yı ziyaret etmek ruhani bir deneyim olarak tanımlanıyor. 537’de Bizans İmparatoru Justinianus tarafından kilise olarak inşa edilen yapı, 1453’te camiye dönüştürüldü. İçeri girildiğinde mimari dehası bir genişlik yanılsaması yaratıyor; akustik ise ziyaretçilerin fısıltılarını kadim bir dilde edilen duaların yankılarına dönüştürüyor.
Ayasofya’nın içindeki sanat, farklı inançların bir arada varlığının kanıtı niteliğinde. Azizler ve Bizans hükümdarlarının mozaikleri, Allah, Hz. Muhammed ve dört halifenin isimlerini taşıyan İslami hat levhalarıyla yan yana duruyor."
CNN, burayı yalnızca bir cami değil, aynı zamanda bir sembol, kültürel fenomen ve anıt olarak tanımlıyor.
Justinianus’un görkemli hayali
Bugünkü Ayasofya, aynı yerde daha önce inşa edilen ve yıkılan iki kilisenin ardından yapıldı. İmparator Justinianus’un, Kudüs’teki Süleyman Tapınağı’ndan daha büyük ve görkemli bir kilise inşa etmek istediği aktarılıyor. İnşaat beş yılda tamamlandı ve maliyeti bugünün parasıyla yaklaşık 1,3 milyar dolar olarak hesaplanıyor.
Efsanelere göre Justinianus açılışta mihraba koşarak, “Seni aştım, Süleyman!” diye haykırmıştı. Ancak tarihçiler bu hikâyenin Prokopios’un eserlerinde geçmediğini ve doğru olmadığını belirtiyor.
Fatih’in fethi ve Osmanlı geleneği
1453’te Fatih Sultan Mehmet’in İstanbul’u fethetmesiyle Ayasofya camiye dönüştürüldü. Genç sultan, ilk cuma namazını burada kıldı ve Osmanlı padişahları için gelenek böyle başladı. Fatih ayrıca “Roma Kayseri” unvanını da aldı. CNN’e konuşan tarihçiler, Ayasofya’nın Osmanlı tebaası için “mutlak bir fetih sembolü” haline geldiğini söylüyor.
Cumhuriyet ve müzeye dönüş
Atatürk döneminde 1935’te müzeye çevrilen Ayasofya’da Bizans mozaikleri yeniden gün yüzüne çıkarıldı. Yapı 2020’de tartışmalı bir kararla tekrar camiye dönüştürüldü. Uluslararası tepkilere rağmen Türkiye içinde bu adım geniş muhalefet görmedi.
2024’ten bu yana ikinci kat müze olarak hizmet veriyor; turistler buradan ibadet alanını görebiliyor. Mozaikler ziyaret saatlerinde sergileniyor, namaz vakitlerinde ise özel ışıklandırmalarla kapatılıyor.
Efsaneler ve koruma çabaları
Ayasofya’nın tarihine yalnızca belgeler değil, efsaneler de eşlik ediyor. Bunların en dikkat çekici olanlarından biri, 500’lerin sonlarında yaşanan büyük depremle ilgili. Rivayete göre kubbe çatladığında imparator Justinianus’a, yıldızların incelendiği, kehanetlerin yorumlandığı ve Arabistan’da son peygamberin doğduğu söylendi. Kubbenin onarımı için de olağanüstü bir harç hazırlanması gerektiği bildirildi. Bu “kutsal harç” genç peygamberin tükürüğü, Mekke toprağı ve Zemzem suyuyla karıştırılarak hazırlandı ve kubbedeki çatlakların bu şekilde kapandığına inanıldı. Tarihçiler bu hikâyenin tamamen mitolojik olduğunu vurgulasa da, böylesi anlatılar Ayasofya’nın halkın gözünde yalnızca bir bina değil, adeta ilahi bir mabed olarak algılanmasına katkıda bulundu.
Yapının bu efsanelerle örülen kutsiyeti, Ayasofya’yı yüzyıllar boyunca farklı toplulukların “ortak mabedi” haline getirdi. Osmanlı döneminde fetih sembolü olarak tanımlanması, Cumhuriyet döneminde müze işlevi kazanması ve günümüzde yeniden cami olarak kullanılmasına rağmen uluslararası ziyaretçilerin ilgisini hiç kaybetmemesi bu yüzden şaşırtıcı değil.
Bugün Ayasofya, Süleymaniye, Sultanahmet ve Fatih camileri gibi ziyaretçilere açık durumda. 2024’te uygulamaya konulan 25 avroluk giriş ücreti uluslararası basında tartışmalara yol açsa da, ziyaretçi sayısını ciddi biçimde etkilemedi. 2025’te ise yapının 1.500 yıllık tarihindeki en kapsamlı koruma projelerinden biri başlatıldı. Üç yıl sürmesi planlanan bu çalışmalar, yalnızca merkezi kubbenin deprem direncini artırmayı değil, aynı zamanda eşsiz Bizans mozaiklerini gelecek nesiller için korumayı amaçlıyor.
CNN’in vurguladığı gibi, Ayasofya bugün hâlâ “Kutsal Bilgelik”in simgesi olarak dünyanın dört bir yanından milyonlarca ziyaretçiyi kendine çekmeye devam ediyor. Her yıl milyonlarca insan için bu yapı, hem İstanbul’un hem de insanlık tarihinin en görkemli tanığı olmaya devam ediyor.
Kaynak: Gazete Oksijen