Diktatörlük sevdalılarına hınzır bir cevap

Yönetmen David O. Russell’ın biraz tutarsız bir filmografisi var. Yıldız oyuncusu George Clooney ile yaşanan problemlerle gündeme gelen Üç Kral (Three Kings) ile çıkış yapmıştı. Sonra Dövüşçü (The Fighter), Düzenbaz (American Hustle) ve Umut Işığım (Silver Linings Playbook) ile başarıyı yakalasa da aralara orta şekerli ya da pek de iyi eleştiriler alamayan filmler girdi. 

Yedi yıl aradan sonra çektiği Amsterdam daha ilk duyurulduğunda, özellikle zengin oyuncu kadrosuyla parladı ve merakla beklenir oldu. I. Dünya Savaşı’nın sonuyla II. Dünya Savaşı’nın başı arasında geçen bu hikayede yine tuhaf bir performansla karşımıza çıkan Christian Bale’i Burt adlı bir doktor olarak, John David Washington’ı da onun savaşta tanıştığı avukat dostu Harold olarak izliyoruz. Bu ikili, askerde komutanları olan saygıdeğer bir generalin ölümünün ardındaki sır perdesini aralamaya çalışırlarken başları gizli bir organizasyonla derde girer. Bu organizasyon Başkan Roosevelt’i darbeyle indirip yerine bir diktatörlük kurmak istemektedir. Burt ve Harold’ın yolları savaştan sonra tanıştıkları sanatçı ruhlu Valerie’yle de (güzeller güzeli Margot Robbie) kesişir bu hengamede. Üçü bu planı bozmak için harekete geçerler.