Bruce Lipton PHD, bilim ve ruh arasında köprü kurma konusunda uluslararası alanda tanınan bir otorite ve yeni biyolojinin önde gelen seslerinden biri. Bir hücre biyoloğu olan Lipton, Wisconsin Üniversitesi Tıp Fakültesi’nde ders vermiş ve daha sonra Stanford Üniversitesi’nde öncü çalışmalar yapmış; dünyaca ünlü çoksatan İnancın Biyolojisi kitabını yazmış, yüzlerce TV ve radyo programına konuk olmuş, ulusal ve uluslararası konferanslarda açılış konuşmaları yapmış bir isim. Lipton’ın yazar, mizahçı, siyaset ve kültür yorumcusu Steve Bhaerman ile birlikte yazdığı Kendiliğinden Evrim-İnsan Türünün Kaderi Yakın Gelecekte Nasıl Şekillenecek? kitabı, dilimize Beyaz Baykuş Yayınları etiketiyle kazandırıldı. Kitap bizi uygarlığın bir sonraki “bütüncül” aşamasına dair derin bir iç görüye kavuşturacak, bilimsel ve tarihi bir inceleme. Lipton, bu çalışmada biyoloji, inançlar ve davranışlar üzerinde dururken; Bhaerman, sosyal yapı, politika ve ekonominin de biyolojimizle nasıl bağlantılı olduğuna ilişkin bilgiler sunuyor. Her inanç sisteminin ele alması gereken üç “Daimî Soru” ve bunlara verilen cevapların tarih boyunca gösterdiği değişimi ele alıyor. Kendiliğinden Evrim kitabını yazarlarla konuştuk.
Bu kitabı yazmaya nasıl karar verdiniz? Bir biyolog ile bir siyaset ve kültür yorumcusu olarak nasıl bir araya geldiniz?
Bruce Lipton: İnancın Biyolojisi üzerinde çalışırken, derin bir düşünceye kapıldım: Kişisel inançlar bir bireyin yaşamının karakterini kontrol ederken, çok sayıda birey aynı inançları paylaşırsa sonuç ne olur? O anda “kültür”ün aynı farkındalığı paylaşan birçok insanın kolektif sonucunu temsil ettiğini fark ettim. Asıl soru şu: “Bir kültürü şekillendiren temel inançları ne belirler?” Cevabı değerlendirirken, binlerce yıldır sorulan “Daimi Sorular”a doğru çekildim. Bu sorular: Buraya nasıl geldik, neden buradayız ve şimdi burada olduğumuza göre, bunu en iyi şekilde nasıl değerlendirebiliriz? Binlerce yıl boyunca bu soruların cevapları değişti. Cevaplar her değiştiğinde, medeniyetin yeni bir versiyonunu üretti. Tarihsel olarak, bu soruların cevapları değiştiğinde, yeni bir medeniyet versiyonunun yaratılmasıyla karşı karşıyayız. Yeni medeniyetin neleri içereceğinin biyolojik yönlerini değerlendirebilsem de, önceki medeniyetlerdeki politik, sosyal ve ekonomik sonuçlar ve daha da önemlisi medeniyetin şimdiki ve gelecekteki versiyonlarındaki etkileri hakkında fikrim yoktu. Steve Bhaerman sürdürülebilir bir geleceğin nasıl geliştirileceğine dair daha fazla içgörüye sahip, siyasi ve ekonomik tarih hakkında inanılmaz bir bilgiye sahipti. Geçmişin evriminin medeniyetin statüsünü ve geleceğini nasıl öngördüğüne dair bir konuşma başlattık ve bu, Kendiliğinden Evrim için bir plana yol açtı.
“Daimi Sorular”dan bahsettiniz. Bu üç soruya verilen cevaplar zaman içerisinde neden değişti?
B.L.: Medeniyetin her versiyonunun karakteri, “Daimi Sorular”a verilen cevaplarla şekillenir. Zamanla cevaplar değişti. Halk “yeni” cevapları her kabul ettiğinde, eski medeniyet çöker ve yeni bir medeniyet gelişir. Bir medeniyetin karakteri, öncelikle halkın ilk soru olan “Nereden geldik?” sorusunun cevabını algılamasına dayanır. Animizmde insanlar, örneğin bir yağmur damlası, bir ot sapı veya bir geyik gibi her fiziksel unsurun aynı zamanda manevi bir varlık olduğuna inanıyorlardı. Politeizmde maneviyat, bireysel nesnelerden çıkarıldı ve daha sonra su tanrısı, bitki tanrısı veya hayvan tanrısı gibi farklı tanrılara atfedildi. Tektanrıcılık, tüm farklı tanrıları tek bir yüce varlık olan Tanrı’da birleştirdi. Charles Darwin’in evrim teorisinden sonra halk, Tanrı’nın ve maneviyatın ortadan kaldırıldığı ve yerini fiziksel bir yaşam kaynağı olan genlerin aldığı mevcut medeniyet olan Bilimsel Materyalizm çağına girdi.
“Bugünün medeniyeti kendi yok oluşunu yaratıyor”
“Varlığımız tehlikede. Yeni bir paradigmaya ihtiyacımız var. Kendiliğinden bir evrime ihtiyacımız var,” diyorsunuz. Neden?
Steve Bhaerman: Bilim önemli bir gerçeği kabul etti: Bugünün medeniyeti kendi yok oluşunu yaratıyor. Bugünün medeniyetini sürdürmek için “1.6” Dünya gezegeninin kaynakları gerekiyor. Açıkçası, bu kaynaklar için fazladan “0.6” gezegenimiz yok. Medeniyet, onu desteklemek için Dünya’nın imkanlarının ötesinde yaşıyor. Gezegenin kaynaklarını yağmaladık, havayı, suyu ve toprağı kirlettik. Basitçe ifade etmek gerekirse: Yarattığımız şekliyle medeniyet sürdürülemez. Hayatta kalmak için kültürel davranışları kökten değiştirmeliyiz. ABD’deki NASA bilim insanlarına göre, birbirimizle ve doğal dünyayla uyum içinde yaşamayı öğrenmediğimiz sürece medeniyet önümüzdeki 30 yıl içinde “geri dönüşü olmayan” bir çöküşle karşı karşıya. Doğadan evrimleştik; yaşam ağını yok edersek, insanlar artık hayatta kalamaz.
Kitapta “Yerel hareket edin... Küresel olarak evrimleşin,” diyorsunuz; burada hangi hususlara dikkat edilmesi gerekiyor?
S.B.: 60’ların “hippi” günlerinde önemli bir söz vardı, “Dünyayı kurtarmadan önce kendi arka bahçenizi temizleyin.” Bugün, aynı mesaj şu şekilde temsil ediliyor: “Yerel hareket edin... Küresel olarak evrimleşin.” Anlamı çok derin. Birçok insan çevreyi korumak için bir mitinge katılma konusunda çok heyecanlı ve hevesli oluyor. Yine de aynı insanlar kendi günlük yaşamlarında çevreyi desteklemekte başarısız oluyorlar. Çöp ve zehirli atık maddelerle çevreyi kirletirken, su, enerji ve gıdayı boşa harcadığımız, alışılmış davranışların, bilinçsiz faaliyetlerin genellikle farkında değiliz. Bu çevresel yıkıcı davranışlar, gezegeni kurtarma görevine odaklanan bilinçli zihnin istek ve arzularının kapsamının dışında, yani farkındalığın dışında çalışan bilinçaltı zihinde programlanır.
“Alışkanlıklarımız hayatımızın ilk 7 yılında şekilleniyor”
1980’ler ve 90’larda kişisel gelişime odaklanırken sizce dünya çapında ne ıskalandı?
B.L.: Tüm dünyevi bilimlerin en geçerlisi kuantum fiziğidir. Bu bilimin ilk ilkesi “bilincin yaşam deneyimlerimizi şekillendirdiği”dir. 1980’lerden 90’lara kadar halk, kişisel gelişimi artırmak için yeni, şaşırtıcı farkındalıkla tanıştı. Farkındalık, bilincin bir ifadesidir ve bu da zihnin bir niteliğidir. Bilinci tezahür ettirmedeki sorun, çoğu insanın bilinçli zihin ve bilinçaltı zihin olmak üzere iki zihin olduğunun farkında olmamasıdır. Beynin en son evrimsel gelişimi olan bilinçli zihin, kaynağımızı, kişisel ruhumuzu temsil eder. Bu zihnin karakteri “yaratıcı” olmasıdır. Bilinçli zihin düşüncedeyken, bilinçaltı zihin daha önce öğrenilmiş alışkanlıkları “oynayarak” davranışı kontrol edecek bir “otomatik pilot”tur. Düşünürken, ifade ettiğimiz davranışların çoğunun arzu ettiğimiz isteklerimizi sabote ettiği gerçeğine kör oluruz. Kişisel gelişimi destekleyen davranışları gerçekten deneyimlemek için, bu davranışların bilinçaltına alışkanlık olarak indirilmesi gerekir. İstekleri alışkanlıklara dönüştürmek, kendi kendine hipnoz, yeni programlanmış alışkanlıklar üreten davranışsal tekrarlama veya “enerji psikolojisi” olarak adlandırılan yeni psikoloji yöntemlerinin kullanılmasını içeren özel işlemler gerektirir.
“Medeniyet ekonomik bir çöküşle karşı karşıya”
“Doğal Ekonomi” bölümünüze istinaden şunu sormak isterim: Eğer ekonomik kriz bir hücrenin içerisinde gerçekleşseydi neler olurdu? Esasen hücrelerden neler öğrenebiliriz?
S.B.: Şu anda, medeniyet ekonomik bir çöküşle karşı karşıya. Evrimin, yaşam mücadelesinde zindelik için bir rekabet tarafından yönlendirildiği Darwinci varsayımına dayanarak, ekonomi bu zindeliği ölçmek için kullanılmıştır... En çok paraya sahip olan “kazanır”. Bu nedenle gezegenin kaynakları nüfusun %1’inin elindeyken, geri kalanı hayatta kalmak için mücadele ediyor. İnsan ekonomisi medeniyeti başarısızlığa uğratıyor. Büyük bir insan topluluğu hayatta kalmak için enerji (para) elde etmek amacıyla mücadele ederken, birkaç milyarder yaşamları boyunca ihtiyaç duyabileceklerinden daha fazla servete sahip. Bu milyarderler sistemin servetini emdiler, bu yüzden yoksul kitleler şu anda korkunç bir yoksulluk içinde yaşıyorlar. Eğer %1’lik kısım vücudun hücreleri gibi yaşasaydı, aşırı servetlerinin bir kısmını topluma geri verirlerdi. Bu destekle, gezegenin sürekli büyüyen yoksul nüfusunun sağlığı ve güvenliği kolayca beslenebilir ve korunabilir.
Kendiliğinden Evrim / Bruce Lipton, Steve Bhaerman / Beyaz Baykuş Yayınları / Çeviren: Murat Caner Yarımçam / Bilim / 638 Sayfa