Güldür Güldür Show 10. yılını kutluyor: Baskı olsa da zeka daima yolunu bulur
Hal böyle olunca insanın sosyolojik tespitler yapası, Kemal Tahir ya da Şerif Mardin’den alıntılar sıralayası geliyor ama telaşa mahal yok, yapmayacağım. Marifetin samimiyet olduğunu söyleyeceğim sadece.
Gazetemiz Güldür Güldür Show’u yazmamı istediğinde, basit bir plan yaptım: Bir polisiye yazarı olarak içlerine sızacak ve açıklarını kollayacaktım. Bakalım neydi on yıldır her şeye rağmen yola devam edebilmelerinin sırrı. İşin mutfağı yazarlık makamı olduğundan, önce onlara uzanayım dedim. Perde arkasındaki o yüzlerini görmediğimiz, seslerini duymadığımız gizemli şahıslara. Eşeğime ters binip vardım huzurlarına. Ayağımın tozuyla da sordum sorumu: “Ey mizah erbabı insanlar, bu skeçleri yazarken bizim seyrederken eğlendiğimiz kadar eğleniyor musunuz?”
Herkese normal geleni komik görmek
Hiç tereddütsüz “Eğleniyoruz!” dediler. “Bu eğlence yazarın o konudaki eğlenceyi görmesiyle başlıyor. Bir komedi yazarı olarak hayata bakmanın güzelliklerinden biri de bu. Herkese normal geleni komik görmek, bazen de tam tersi. Yazar o hafta yazmak istediği konudan herkese bahsediyor ve ekipçe o konuda espriler yapıyoruz.”
Dediklerine göre sistemleri hem yazarı hem de programı her hafta üretmenin vahşetinden korumak üzerine kuruluymuş. Öncelikle yazarlar konularını bulup tüm ekibe bahsediyorlarmış. Eğer yazar o hafta konu bulmadıysa da beyin fırtınasıyla konu yaratılıyormuş. Konu belli olduktan sonra başlıyormuş esprileri bulma faslı. Skeç yazıldıktan sonra en az beş ayrı göz tarafından tekrar okunup revize ediliyor, yeni espriler ekleniyormuş. Provayı izledikten sonra da yazdıklarını rötuşluyorlarmış. Benden duymuş olmayın ama çalışırken gerildikleri, hatta inceden küfürleştikleri bile oluyormuş.
“Peki tiplemeleri yazarken kimin oynayacağını da kafanızda belirliyor musunuz?” diye soracak oldum, yapıştırdılar cevabı. “Elbette. Her bölümün provasında olmak, yıllardır birlikte çalışmak, oyuncularımızın aynı zamanda yakın arkadaşlarımız olması onları daha yazarken duymamıza sebep oluyor. Bu çok kıymetli.”
Böyle ilk bakışta huzurlu görünen ortamları sinsice kurcalamak polisiye yazarı huyum olduğundan, sormadan edemedim. “Peki Ali Sunal ile paslaşmanız nasıl gerçekleşiyor?”
Fakat heyhat! Yılların tecrübesinden midir nedir, gelmediler tufama. Ali Sunal’ın hoca gibi görünmesinin bir yanlış anlaşılma olduğunu söylediler. “Formatın ilk halinde Ali bir sosyoloğu oynuyordu. Sahnedekiler onun tespitlerini oynayan oyunculardı ve her birinin bir hikâyesi vardı. Eski izleyiciler hatırlar. Ancak zamanla format değişti ve şimdiki halini aldı. Ali de sunucumuz olarak aramızda. Ali’nin sunumu ve seyirciyle iletişimindeki duruş, onun hoş sohbeti bizi simgeler ve çok kıymetlidir. Ancak yaratım süreci yazar, yönetmen ve yapımcı arasında ilerliyor.”
En önemli güç samimiyet
Ekip içine nifak sokmayı başaramamış olmanın burukluğuyla ara verdim yazarlarla sohbete. Olay yerinde Ali Sunal’ı aramaya başladım. Bulur bulmaz da derhal patlattım en havalı sorumu. “Güldür Güldür Show artık Amerika’daki Saturday Night Live gibi bir ekol haline geldi diyebilir miyiz?”
“Yani devamlılık ve insanları gülümsetmek açısından tabii ki diyebiliriz” dedi, kalender bir tebessümle. “Sonuçta senin de benim de aklımıza geldiğine göre hoş bir bağlantı var.”